En Önemli Rızık: Beşerî Sermayemiz En Önemli Rızık: Beşerî Sermayemiz
 Radikal Yazarı Murat Yetkin bugünkü yazısında "Neden MHP"nin cevabını aramış. İşte AKP'nin seçim stratejisini deşifre eden analiz;
 Saray'ın yeniden erken seçim kararı alması sonrası, AKP vatandaşa bir daha soracak.

1) Başkanlık Sistemini istemediğinden emin misin

2) Belki yanlış yapmışsındır, iyi düşün, AKP'yi tek başına iktidar yap...

7 Haziran seçimlerinde sandıktan çıkan Milli İrade'yi beğenmeyen AKP'nin ve Saray'ın ülkeyi 1 Kasım'da yeniden erken seçime götürmesinin tercümesi bu aslında... Ancak AKP bu seçimde taktik değiştirdi. 7 Haziran seçimlerinde HDP'yi hedef alan ve elde Kürtçe Kur'an ile seçim propagandası yapanlar, bu strateji ters tepince ve HPD oylarında düşme olmayınca şimdi Milliyetçi oyları ütme peşinde. Radikal Yazarı Murat Yetkin bugünkü yazısında "Neden MHP"nin cevabını aramış. İşte AKP'nin seçim stratejisini deşifre eden analiz; Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk “geçici seçim hükümetinin” bakanlar kurulu Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından 28 Ağustos’ta açıklandı. Tesadüfe bakın ki Davutoğlu başbakanlık görevini tam bir yıl önce 28 Ağustos 2014’te devralmıştı.

Ondan daha iki hafta kadar önce 10 Ağustos 2014 günü Tayyip Erdoğan yüzde 52 oyla cumhubraşkanı seçilmişti. Bir yıl sonra aynı Erdoğan AK Parti’nin yüzde 10 oy kaybettiği 7 Haziran seçimini Anayasa’da daha önce kimsenin uygulamadığı bir maddeye dayanarak 1 Kasım’da tekrarlamak için düğmeye basmıştır. Seçim tekrarını hem AK Parti, hem de kendi güçlü başkanlık projesi için bir şans daha görmektedir; böyle bir şansı kullanmaktan memnun olmadığını iddia etmek zordur. Davutoğlu adı üstünde geçici seçim hükümetinin geçici bir hükümet gibi çalışmayacağını söylemiştir.

Bundan meram, devlet işlerinin, özellikle de her gün gelen kara haberlerle giderek kötüleşen güvenlik durumuna sahip çıkılmasıysa, zaten aksi düşünülemez. Ama unutmayalım ki bu hükümetin bir programı yoktur, Meclis’te okunmayacak, oylanmayacak, kanun çıkaramayacaktır. Cumhurbaşkanının imzasıyla kurulmuş sayılmıştır, icra hükümeti olması Anayasa’ya göre mümkün değildir. Öncelikli işi, ülkeyi sağ salim seçime götütmek ve seçimlerin adil, serbest ve en önemlisi güvenli bir şekilde yapılmasını sağlamaktır. Geçen 28 Ağustos’tan bu 28 Ağustos’a dek bir hükümetten beklentiler işte bu düzeye çekilmiş durumdadır. Davutoğlu’nun bu sözlerdeki amacı moral vermekse, bu anlaşılabilir. Çünkü özellikle de kendi bakanlarının morale ihtiyacı olduğunu saptamış olabilir.

AKP-HDP HÜKÜMETİ

Bu hükümete CHP ve MHP bakan vermeyi peşinen reddetmiş, AK Parti’nin hiç istemediği halde HDP ise peşinen kabul etmiştir. Bir parantez açarsak ve bir başka açıdan bakarsak şunu söylemek mümkün: HDP parti olarak girdiği ilk seçimde Meclis’te MHP’ye eşit bir grup oluşturmakla kalmamış, AK Parti’ye hükümet ortağı da olmuştur.

Peki, cümleyi biraz daha geniş kuralım mı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde başlayan PKK ile diyalog sürecinde Abdullah Öcalan’ın Türkiye partisi olma projesi olarak ortaya attığı HDP, parti olarak girdiği ilk seçimde Meclis’te MHP’ye eşit bir grup oluşturmakla kalmamış, AK Parti’ye hükümet ortağı da olmuştur. Parantezi kapatıp devam edelim. Türkiye’yi altı ay içinde ikinci seçime götüren hükümette HDP ile tek başına kalmak Erdoğan’ı da Davutoğlu’nu da ratahsız etmiştir. Zaten Erdoğan, AK Parti’nin 7 Haziran’da Meclis çoğunluğunu yitirip, kendisinin fiili başkanlık sistemi uygulamasını da tehlikeye atan seçim sonucundan HDP’nin yüzde 10 barajını geçebilmiş olmasını sorumlu tutmaktadır. PKK’nın terör eylemlerine yeniden başlamasının bir yan ürünü olarak HDP’nin AK Parti hedefine konmasında onu seçmeni gözünde küçük düşürerek yeniden yüzde 10 altına itme kaygısının da payı vardır. Ne var ki son dönemde açıklanan anketler, HDP’nin yüzde 10’nun altına ineceğini göstermemekte, hatta bazıları 7 Haziran’daki yüzde 13’ün üzerinde göstermektedir.

Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak gibi değil elbette, ama HDP’ye giden (özellikle dindar) Kürt oyları geri almaya çalışırken, acaba AK Parti eldekilerden bir kısmını da kendinden soğutmuş mudur Oysa 7 Haziran sonrasında AK Parti’nin bir hedefi dindar Kürt seçmenin HDP’ye kayışını durdurmaksa, bir hedefi de milliyetçi Türk seçmenin MHP’ye kayışını durdurmaktı. Yetmez ama evetçiler dahil, liberal seçmenin çoğu zaten Gezi’den sonra geri gelmemek üzere limandan ayrılmıştı. Dolayısıyla HDP ile başbaşa kalması AK Parti’yi 1 Kasım seçimi sürecinde özellikle MHP’nin oklarına açık hale getirecek, Devlet Bahçeli’nin ilk günden itibaren takındığı katı tutuma rağmen daha önce AK parti’ye gelmiş milliyetçi Türk oylarındaki MHP’ye dönüş devam edebilecekti.

Burada Davutoğlu’nun çok amaçlı taktiği devreye girdi. Partileri değil, doğrudan milletvekillerini hedef alan “mektupla bakan teklifi” CHP surlarında gedik açamadı, ama MHP surlarında önemli bir gedik açtı. Tuğrul Türkeş sadece bir genel başkan yardımcısı değildi; MHP’nin kurucu babası, Bozkurtların efsanevi lideri Alparslan Türkeş’in oğluydu. Bahçeli doğal olarak ateş püskürdü, Türkeş hemen atılma talebiyle disipline verildi. (Türkeş’in “Atamazlar” demesi altında acaba MHP’nin Meclis’teki sandalye sayısının böylece HDP’nin altına düşecek olmasını tehdit unsuru olarak düşünmesi rol oynamış mıdır?) Türkeş 28 Ağustos’ta Başbakan yardımcısı olarak ilan edildi; 1 Kasım seçimlerine AK Parti milletvekili adayı olarak girmesi şaşırtıcı olmamalı. Ama 28 Ağustos akşamı kabine listesi açıklandığına orada Ülkücü kökenli bir isim daha dikkatleri çekti. Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatı ardından BBP Genel Başkanı olup 2011 seçimi ardından istifa eden Yalçın Topçu, Kültür ve Turizm Bakanı olmuştu.

Ona da dün BBP Genel Başkanı Mustafa Destici ağır sözlerle ateş püskürdü. Bir parantez daha açalım: CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bu kabinenin Erdoğan güdümünde olduğu suçlamasına, “bağımsız” olması gereken isimlerin aslında AK parti taraftarı olduğunu, sadece parti milletvekili olmadıklarını dayanak gösterdi. Mesela Tarım Bakan Yardımcısı iken bakanlık görevine getirilen Kurbettin Arzu ve Enerji Bakanlığına getirilen Ali Rıza Alaboyun daha önce AK Parti milletvekili olmuş isimlerdi. Cumhuriyetin ilk başörtülü bakanı olan Ayşen Gürcan ise, AK Parti taraftarlığını ve hayranlığını her fırsatta kamuoyuyla paylaşmış bir akademi mensubu idi (Bu arada halen CHP’de aktif görev almamasına rağmen bakanlık önerisi götürülen sosyal demokrat veya liberal bazı isimlerin bu kabinede görev almayı reddettiği iddiaları kulise anında yansıdı.

HDP’nin Türk solundan gelen isimlerinden Levent Tüzel’in ağır eleştirilerini tekrar ederek Bakanlar Kurulu’nda yer almayı reddetmesi de dikkate değer bir ayrıntı oldu. Davutoğlu’nun öncelikle kabine üyelerine moral verme ihtiyacı duyması anlaşılabilir bir durum.)  *** Dolayısıyla bürokrat kökenlileri saymazsak, Davutoğlu’nun geçici seçim hükümetinde AK Parti dışında yer alan isimler, iki HDP’li vekil, Ali Haydar Konca ve Müslim Doğan ile, ülkücü kökenli olup MHP ve BBP’nin adeta afaroz ettiği Tuğrul Türkeş ve Yalçın Topçu oldu.   Davutoğlu bakanlar kurulunun “toplumun bütün kesimlerini temsil ettiğini” söyledi, ancak toplumun bunu ne kadar benimseyeceği seçimde ortaya çıkacak. Keza, HDP’ye eğilim gösteren dindar Kürt oylarını geri almak için –en azından şu ana dek- fazla umutlanamayan AK Parti’nin ülkücü kökenli siyasetçiler aracılığıyla Türk milliyetçilerini MHP’den ne kadar çekebileceği de… Neyse ki bunu görmek için fazla beklemeyeceğiz, tam iki ay sonra bu saatlerde Erdoğan ve Davutoğlu’nun 1 Kasım taktiğinin başarılı olup olmayacağını okuyor olacaksınız.
Editör: TE Bilisim