Joachim Radkau Doğa ve İktidar adlı eserinde ekonomik büyüme talepleri ile çevreyi muhafaza düsturlarını her ne kadar dengelemeye çalışsa da ‘beklenmedik bir son’a yine de hazır olmalıyız der özetle.

Weber’in Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu, nasıl 20. yüzyılın mâzîyi âtîye bağlama sanatı olmuşsa, Radkau da modern Weberyan olarak 21. yüzyılın çevre sorunları artık önlenemez boyuta gelen insanının inanç temelleri ile dünyevi hırslarını dengelemeye çalışan bir aydın sorumluluğu taşıyor. Fakat kapitalizmi günah keçisi göstermese de toprağın, suyun her yanından günahlar fışkırıyor.

Bir çeşit Çevre Tarihi olan eserinin bir yerinde şu tespiti dikkat çekici:

Ekolojik vergiler bir hükümetin bütçesinin hatırı sayılır bir bölümünü teşkil etmeye başlar başlamaz, özellikle sinsi bir sorun ortaya çıkar: Yani devlet, çevreye karşı işlenen suçlardan kâr sağlamaya başlamıştır, hatta onlarla yaşamaya başlar, daha ziyade, ilk modern ormancıların orman kanunlarını çiğneyenlerin ödediği cezalarla geçimlerini sağlamaları gibi.”*

Çevreyi en çok kirletenlerin iktidar etme sürecine en etkin katılanlar arasından çıktığı ortada. Bu durumda çevre koruma ve kirliliği azaltma yönündeki politika beklentileri yine onların insafına kalmış durumda.

Eğer geri dönüşüm ve benzeri teknolojileri de sınai gelişmenin ve kapitalist büyümenin bir rüknü olarak görmeseydik; çevre konusunda yukarılardan hiçbir hassasiyet mevzubahis bile değildi. Dikkat ederseniz artık çevre bilinci, farkındalık yaratma, sürdürülebilirlik, sıfır atık, atık arıtma, geri dönüşüm, kirlilik kontrolü hep yukarıdaki ilk dönem ormancının ormanlara sahip çıkma yönetişimi içerisinde değerlendirilebilecek çevre iktidar ilişkisidir.

O yüzden çevreyi en çok kirletenler, çevre politikalarına en çok yön verenlerdir.

Törensel çevrecilik ve sözüm ona arıtım ile pek meşgullerdir.

On milyon yabancı On milyon yabancı

Marmara üzerindeki deniz salyalarının gemilerle toplanma işi de böylesi törensel çevreciliktir. Sanayiciye ceza kesip sonra cemaate bağlama sanatı Fetö taktiğiydi ya; devlet aklı da bunu kâmiliyle kullanmayı fütursuzca sürdürdü nedense?

Sanayi, çevreyi çok kirleticiydi ve bu herkesin malumuydu. O bakımdan atık arıtma ve geri dönüşüm projeleri, hem yeni bir katma değere el koyma biçimiydi hem de sanayinin günah çıkarma yöntemiydi. Siyaset, medya, iş dünyası ve halk burada bir uzlaşı alanı buluyordu. Atıklarını arıtmayanlara belki de ceza kesiliyordu. Ormancının ormanlarını kesenlerden tahsilâtı gibi… 1200 arıtma tesisi kuruldu böylece. Kaçı çalışıyor sizce? Yarıdan azı çalışıyor gibi yapıyor. Diğerleri ise hiç çalışmıyor. Üstüne üstlük bir de Ergene Derin Deşarj işinde olduğu gibi yeni hamleler ve yeni sürdürülebilirlik yalanları, yeni iktidar ve çevre dengesinin sefaletini gösteriyor.

Sadece çevre konusunda değildir herhangi bir devlette iktidar ve çevre kirleticiler ittifakı.

Uyuşturucu, tıp, gıda gibi konularda da ilk dönem ormancı ilişkisine benzer bir ilişki söz konusudur.

Taraflar birbirlerine hayat verirler. Hatta birbirlerinin sürdürülebilirliğini temin ederler.

Mafya, organize suç örgütleri ve derin devlet yapılanması işte asayiş, terör, uyuşturucu trafiği gibi konularda ülkesel, bölgesel ve küresel ilişkiler yumağına bu yüzden girerler.

İlk ormancının gelirini ormanı katledenlerden temin etmesi gibi bir durum yani…

Asayiş berkemal ise organize suç örgütleri ile atbaşı giden bir politik senaryo gündemdedir daima…

Mülki âmir ile güvenlik şefi, sürdürülebilir bir asayiş ve emniyet güvencesi için bölgesindeki çete reisi ile önce devlet ve halk adına sonra giderek salt kendi çıkarına çarpık ilişkilere girer. Mesela istihbarat ile başlatır bunu en masum şekliyle. Uyuşturucu çetesinden izin verdiği kendi adamı giderek lider olmaya başlar. Öyle ya yüzlerce suçlu ile uğraşmaktansa biriyle temas sayesinde bütün suç örgütünü kontrol ettiğin gibi dilediğin biçimde kullanabilirsin de…

Gıda da, tıpta da, uyuşturucu trafiğinde de, çevre konusunda da bu yüzden ‘farkındalık’ gibi, ‘sürdürülebilirlik’ gibi kavramlara karnımız tok.

Annesini ziyarete gelen masum bir kıza yapılan da bu düzenin bir parçasıdır.

Bu vurguncu düzenin…

Provokasyonlardan yararlanarak ayrımcılıkla karşı karşıya getirdikleri üzerinden nemalanmaktır bunun adı.

Bu; mafya, derin devlet, halkın parasına el koyan ve yat limanı, medya şu bu işleten sözde iş adamı ile kolaycı siyaset bezirgânlarının kurduğu dördülün düzenidir vurguncu düzen.

O yüzden kırk yıldır haykırıyoruz:

Yıkılsın Düzen, yaşasın devlet!

Savaşımız vurguncu düzenedir, düzene!

*Joachim Radkau, çev: Nafiz Güder, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2020, s. 507

Editör: TE Bilisim