Yeni bir milliyetçilik yaklaşımı arayanlara! Yeni bir milliyetçilik yaklaşımı arayanlara!
Osman Batur Kimdir?

Ulu Türkeli (Türkistan) milletimizin ana yurdu. Türk-İslâm uygarlığının kaynağı; ulu kahramanların beşiği…

11. yüzyılda bu kutlu kaynaktan taşan dualı sular Anadolu’yu yeşerttiler. Kağanlar, Yabgular, Tekinler, Beğler, Alp-Erenler, akın akın koştular yeni Türk Yurdu Anadolu’ya. Ve Anadolu’yu Ulu Türkeli’nin tarihiyle, hatıralarıyla, destanlarıyla bezediler. Kökleri, Ulu Türkeli’nde olan çınarlar türedi; Selçuklu, Osmanlı, Türkiye adlı.

Ulu Türkeli, milletimizin ana yurdu. Çileli yurdu; dertli yurdu!

Eski dünyada, ticaret yollarının değişmesi; Avrupalı’ların okyanuslara girişi, İslâm uygarlığının durgunlaşması; Ulu Türkeli’nin de gerilemesine yol açar. Türklüğün nüfus çoğunluğu, büyük hamleleri, kudret ve hayatiyeti Anadolu’ya (Osmanlı Devleti’ne)

geçer. Ulu Türkeli içine kapanır. Eskiden sürekli olarak bilginlerle, şeyhlerle, kitle halinde göçler gönderen Ulu Türkeli’nden artık sadece tesadüfi yolcular, hacılar, elçiler gelmeye başlar Anadolu’ya…

Batı’da Türklüğün “Büyük Kağanlık” sancağını taşıyan Osmanlı Devleti, 16. yüzyılda ata yurdu Ulu Türkeli’ne ulaşıp; Özbek Hanlarla birleşmeyi düşünür. Bu amaç ile, Don-Volga kanalını açıp deniz ulaşımı ile Hazar’a egemen olmayı; İran’ı arkadan kuşatmayı amaçlar. Ne var ki; Avrupalı devletlerle savaş halinde olmak Osmanoğulları’nı bu kutlu teşebbüsten alı kor.

Bu sıralarda Rusya, Kazan ve Astrakan Hanlıklarını ele geçirir. Sibirya ve Ulu Türkelin’ne doğru yayılmaya başlar.

19. yüzyılda Ruslar batı, Çinli’ler doğu Türkeli’ni ele geçirmeye çalışırlar. Ulu Türkeli’nin has evlâdı Yakup Han büyük mücadeleler verir. Doyma bilmeyen bu iki emperyaliste karşı tedbirler düşünür: Osmanlı Devleti’nin başında olan Abdulaziz Han, Yakup Han’a Askerî danışmanlar, top, tüfek gönderir. 1877 yılında Yakup Han’ın ölümü üzerine Ulu Türkeli’nde kardeş kavgası başlar. Bunun fırsat bilen, Çin, Kaşgâr ve diğer illere egemen olur.

Hunlar’ın, Göktürkler’in, Uygurlar’ın, Karahanlılar’ın bir zamanlar tuğ kaldırdığı, kös dinlettiği bu kutlu toprakların hazin hikâyesi de böylece başlar… Kaşgarlı Mahmut’un, Yusuf Has Hacib’in, Ali Kuşçu’nun, Uluğ Beğ’in ve daha nice ilimli-kalemli bilginlerin türediği bu yurtlar düşmen çizmesi altında çiğnenir.

20. yüzyılın girişiyle Ulu Türkeli, daha yoğun saldırılara muhatap olur. Rus ve Çin’in rejimleri değişmiştir amma, Türkeli’ne karşı olan tutumları hiç değişmemiştir. Çin ve Rus elele verir; yüklenirler Ulu Türkeli’ne.

Ulu Türkeli’nin dünya ile irtibatı hemen hemen yok gibidir. Afganistan ve Pakistan zor açılan iki kapıdır. Bu zorluklar içinde özellikle Ulu Türkeli’nin doğusunda bulunan kahramanlar ne yapsın? Silah araç ve gereç temini mümkün değildir. Fakat bütün bu zorluklara rağmen direnirler. Ve o kahramanlar Türk’ün öz yurdunda yeni bir şanlı tarih yazmaya yeminlidirler!

M.Ö. 33 yılında Çinliler’le savaşırken ölen Hun Hanı CiCi’nin sözleri, kulaklarındaydı o kahramanların: “Biz öleceğiz belki. Fakat, bizim ölümümüz milletimize bağımsızlık şuuru verecektir!”

Kürşad’ı hatırlıyorlardı; kırk Göktürk çerisinin koca Çin’e başkaldırdığı o günlerin destanı belleklerindeydi…

Tarihler, 20.yüzyılın ikinci yarısına yaklaşırken üç yüz yıldır sürdürdükleri vatan toprağını koruma mücadelesi daha da yoğunlaşır. Uzun mücadele döneminde şehitlerin al kanlarıyla sulanan bu kutlu topraklarda Türk’ü bağımsız kılma savaşı yokluklar içinde doruğa ulaşır.

Hacı Canım Han.

İsa Yusuf Alptekin.

Mehmet Emin Buğra.

Ve daha nice, gönlü yüce, gözü kara yiğitler Ulu Türkeli’nin bağımsızlığı için ter ve kan dökerler.

Bu yiğitler arasında biri vardır; Altaylar’ın hür havasında yetişmiş, bozkırın zorluklarında pişmiş biri!

Bırakmaz silâhını elinden ölene dek. Ve milleti için öz canını feda eder. Yanındaki masum insanları kurtarmak için ölüme yürür.

Onun adı: OSMAN BATUR!

Osman Batur, 1889 yılında doğdu… Gönlünce, özgürce at koşturdu Altaylar’ın eteklerinde. Destanlarla büyüdü; yılmazlık ve korkusuzluk, rûhûna nakış nakış işlendi.

Yüreği Doğu Türkeli’nin bağımsızlık aşkıyla doluydu. Ne arıyordu Türk yurdunda Rus ve Çinli? Aklı almıyordu bir türlü… Doğu Türkeli’nde içinde Türklerin de bulunduğu sözde hükümetler kuruluyor; ama ülkenin üstünden Çin kokusu bir türlü gitmiyordu. Türk vatanında olduğu yetmiyormuş gibi, bir de, kendi yönetim sistemini yerleştiriyordu. Bu zûlme, bu aşağılanmaya dayanmak mümkün değildi!

Yemin etti. Ölene dek Türk’ün bağımsızlığı için savaşmaya and içti! Ya bu uğurda ölecekti, ya da Türk’ü tam bağımsız görecekti!

Açtı ellerini, görklü Tanrı’ya, Ulu Türkeli’nin, özgürce yaşaması için. Gökbayrak’ ın nazlı nazlı dalgalanması için yemin etti!

“Yemin olsun Yaradana, Kara yere yemin olsun Vey ırmağı kıyısında Ölen er’e yemin olsun!

İster batı, ister doğu Öç bırakmam sende yağı, Görklü Tanrı ‘nın buyruğu, Hayra şerre yemin olsun!

Yasamız budur acunda, Hesaplar pusat ucunda Kırk kâfirlerin yamacında Duran bire yemin olsun!(*)

Dedi ve aldı silâhını eline.

Korkusuz yiğitler toplandı çevresine. 1940′lı yıllarda Doğu Türkeli’nde, Çinli etkisiyle bazı Türk ileri gelenleriyle yine bir antlaşma oldu. Pek çok Türk Beği silâhlarını teslim ettiler. Çin’in yetkilisi Şeng sevinçten uçuyordu. Şeng, hem lideri Mao’nun yanında, hem de Rusların! Sinkiang dedikleri Türk yurdu Doğu Türkeli’nin zengin topraklarını Ruslara peşkeş çekmekten bir an dahi tereddüt etmiyordu Şeng… Çinliydi; ama, o bir Rus kölesiydi!

Herkes kandı Şeng’in oyununa… Osman Batur, bu antlaşmayı tanımayan tek eli silahlıydı! O, kanmamıştı Şeng’e! O, inanmıyordu hiçbir Çinli’ye… Çinli’nin adı ha Şeng olmuş ha Şu Ting… Ne fark ederdi ki?

Ruslar ve Çinliler ortak düşmanları Osman Batur’a karşı modern teknolojinin yarattığı silâhlarla saldırıya geçtiler… Fakat sonuç alamadılar. Savaş uçakları, toplar, zırhlılar… Baş edemediler Osman Batur ile!

Dilâver CEBECİ, “Hun Aşkı”ndan…

Uçak dediğin ne ki? Zâlimin uçağı, mazlumun kemendine yenilir!

Osman Batur, kemendin bir ucunu koca bir kayaya bağlayıp, alçalan uçaklara kement atıp, düşürüyordu!

Osman Batur’u yenemeyeceklerini anladılar. 1941 yılının Ekim ayında Çinliler Osman Batur ile barış görüşmelerini başlattılar. Osman Batur, gelen heyetlere, Çinliler ve Ruslar’ ın hiçbir zaman sözlerinde durmadığını ve onların antlaşmaları her zaman bozacak karakterde olduklarını açıkça söyledi. Yine de, Türk kanı fazla dökülmesin diye, 17 kişilik bir heyeti, barış görüşmeleri için Urumçi’yi gitmek üzere yola çıkardı. Osman Batur’un heyeti Urumçi’ye vardığında, Osman Batur’un haklılığı ortaya çıktı. Çünkü, bu heyeti Çinliler hemen tutukladılar.

Osman Batur, artık zaptedilemezdi! Akınlar düzenledi, atası Mete gibi, Bilge Han gibi, Çin kuvvetleri üstüne! Korkusuzca saldırıyor, ummadıkları yerlerden vuruyordu!

1944 yılında Millî Hükümet kurulur gibi oldu. Osman Batur bu girişimi destekledi. Onun amacı, Türk’ün, kendi irâdesinin egemen olduğu bir hükümetin kurulmasıydı.

Millî hükümet kurulmuştu ama, Çin Lideri Mao da Çin’e, tümüyle egemen olmuştu. Şimdi yeni bir baskı geliyordu Çin’den; “Komünist olacaksınız ve bizim kontrolümüze gireceksiniz!”

Bu kabul edilir gibi değildi…

Osman Batur, tekrar hem Çin hem de Rus komünistleriyle mücadeleye başladı. Hacı Canım Han, Kazak liderlerinden Şerif Han, Ali Beğ Rahim ve daha pek çok Türk büyüğü Osman Batur’u destekliyordu. Ne var ki, silâh temini imkânsız denecek kadar zordu. Çinli’ler üstün güçleriyle yüklendikçe, yüklendiler.

Ve bir gün..

Kansu’da çarpıştı ve yiğitçe çekildi birliğiyle… Ailesi, çocukları ve erleriyle beraber Çin çemberinden kurtulmak için gayret ediyordu.

1951 yılının Şubat ayında buz tutmuştu yer-gök!

Irmaklar donmuş, kar fırtınasından göz gözü görmüyordu Kanambal yöresinde… Osman Batur kâfilesiyle ilerliyordu. Peşlerinden Çin ordusu sökün etmiş geliyordu. Bu ırmak geçilmeliydi! Ama nasıl? Irmak buz tutmuştu! Tıpkı, yüzlerce yıl önce Kürşad ve arkadaşlarının karşısına çıkan Vey ırmağı gibi, bir engel vardı önünde. Arkasında bir tümen Çinli!

“Hey!..

Hey.. Hey de. Hey!

Acunda er olup

Ün almak var mı?

Ölüm denen kıza

Olmadan güvey!

Arkamızda dokuzbin Çin atlısı;

Önümüzde bir sarı yılan gibi

Kıvrılan vey!

“Olamaz” demeyin,

Olur böyle şey!..(*)

Kürşad’ ın kaderini paylaşıyordu Osman Batur 1951 yılında!

Geçmek istediler buz üstünden; fakat buz aman vermiyordu. Osman Batur bir ara birliğine ve ailesine baktı… Baktı ve savaşçı kızı Azapay’ın(**) bindiği atın buzda kayıp yıkıldığını gördü. Diğer savaşçıların atları da birer birer buz üstüne serilmişlerdi!

Çinliler bu durumu hemen değerlendirdiler: Çinli komutan, megafondan yükselen sesiyle iki tercih sundu Osman Batur’a: “Sen teslim olursan, sana bağlı olanlar kurtulur, silaha davranırsan hepiniz ölürsünüz!”

Osman Batur, kendini feda etmekten başka çıkar yol olmadığını anladı. Ve teslim oldu!

Çinliler, bu kahramanı 29. 04.1951 tarihinde Urumçi’de idam ettiler.

Osman Batur ve onun silâh arkadaşlarının ruhları, bugün Doğu Türkeli’nde hâlâ dolaşmakta… Bu istiklâl rûhû Türkeli’nin doğusunda gök renkli Türk Bayrağı göndere çekilene kadar sonsuza kadar yaşayacak!

Kahraman Osman Batur’un rûhû şâd olsun!

Editör: TE Bilisim