Dr. Sakin Öner “Ergenekon’dan Çanakkale’ye Türk Ruhu”nu anlattı Dr. Sakin Öner “Ergenekon’dan Çanakkale’ye Türk Ruhu”nu anlattı

Osmanlı’nın son iki yüz yılında, Müslümanları ekonomik, siyasi ve kültürel olarak daha hızlı geriye götürmenin, Batı'nın sömürgesi yapmanın zirvesi yaşandı.

Bu istikameti çok küçük adımlarla değiştirmeye çalışanlar çok büyük engellerle karşılaştılar.
II. Mahmut 1824’te yayınladığı bir ferman ile, o zamana kadar söz konusu olmayan İlköğretim zorunluluğunu getirmek istemişti.
Tarihçi Şerafettin Turan’a göre: “her ne kadar bu zorunluluk yalnız İstanbul için düşünülmüş idiyse de fermanın önemi, Osmanlı İmparatorluğu’nda zorunlu temel eğitimin ilk kez düşünülmüş olmasından kaynaklanıyordu.”

Bu dahi çok büyük engellerle, tepkilerle karşılandı.
1847’de Darülmuallimin(erkek öğretmen okulu) ve 1870’te de Darülmuallimat(kız öğretmen okulu) açılmıştı.
Ancak bu gelişmeler çok kolay olmadı.

Bir Osmanlı aydını olan tarihçi  Abdurrahman Şeref Efendi'ye göre:  "örgütlenmesine başlanılmış olan Rüştiye okullarında Coğrafya dersleri için haritalar hazırlanmıştı. Damat Sait paşa okul çocuklarına böyle resimlerin gösterilmesi şeriat bakımından doğru değildir diye, harita kullanılmasını dinsizlik sayarak şiddetle karşı gelmişti…”
demektedir.
(Damat Said paşa, II.Mahmut’un kızı Mihrimah sultanla evlidir. I.Abdulmecit’in Seraskeridir. Bugünkü genel kurmay başkanı, Milli savunma bakanı )
1869 yılında orta okullara(rüştiye) ilk defa tarih dersi konmaya başlansa da, Medreselere tarih ve coğrafya dersleri 1910 yılından sonra girebildi.
O da Türk tarihi değil, yalnızca İslam Tarihi. 
Medreseler hala eğitim veren kurumlardı ve 1869 tarihinde sadece başkentte 166 medrese vardı.
Medreseler: tarihsiz, coğrafyasız, bilimsiz eğitim veriyorlardı.
Oysa Avrupa ülkelerinde ilkokul öğrencilerine tarih dersi verilmeye 16. Yüzyılda başlanmıştı.
İşte bunun için Müslümanları yönetenler bilerek yada bilmeyerek Müslümanları diğer dinlerin, diğer kültürlerin kölesi yapmak için son güne kadar uğraştılar.
Buna rağmen bugün bunları halka anlattığımız zaman,  -Osmanlıyı eleştirmeyin- demeye devam edenler kötülükleri besliyorlar.
Yani Müslümanları değil, yönetenleri korumaya çalışıyorlar.
Halbuki yönetenler her dönemde zevk-i sefa içinde lüks yaşadılar. Halen de öyle. 
Korumamız gerekenler, Müslümanları yöneten hoca, şeyh, müftü, şeyhülislam, Halife değil, bunların yönettiği gariban Müslüman halktır.
Korunmaya ihtiyacı olanlar, açlık, kıtlık, hastalık ve  savaşlarda tüketilen Türklerdir.
Acımamız gereken, koruyup savunmamız gerekenler yönetilenlerdir.
Hakları yenenler, cahil ve geri bırakılanlardır.
Haklarından ve dünyadan habersiz yaşatılanlardır.

Ben de Somali'de, Yemen'de, Sudan'da yaşayan Müslümanların başına neler geldiğini, Kanadalı, Danimarkalı, Güney Amerikalı yazarlardan öğrenmek zorunda kalıyorum. 

İşte Osmanlı’nın özellikle son iki yüzyılında siyasete, dine ve kültüre hakim olan otorite, okullarda okutulması düşünülen dünya haritasına bile günah diyecek kadar İslamiyetin ana fikrine uzak kimselerdi.

Bu kadro, Osmanlı’nın Yahudi  tefecilerden borç alarak ülkeyi iflas ettirmelerine günah demediler. 
-Düyunu Umumiye- adıyla ülkenin ekonomisini, maliyesini, güvenliğini yabancılara teslim etmesine günah demediler. 
1918’de Mondros Müterakesinin, 1920 ‘de Sevr anlaşmasının imzalanmasına günah demediler.
İslam Halifesinin Osmanlıyı kafire teslim etmesine günah demediler.
Halifenin, Müslüman halkın milli kurtuluş savaşını kazanmasına çok üzülerek ülkeyi terk edip düşmana sığınmasına günah demediler.
Ama -okullarda resim öğretilmesi günahtır, dünya haritası gösterilmesi günahtır--demeye devam ettiler.
Bu dinci anlayışı bugün de yüzlerce cemaat tarafından sürdürülmekte, ülke aleyhinde, Türk milleti aleyhinde düşmanlarla işbirliği içinde faaliyet göstermektedirler.

KENAN ÖZEK

Kaynak: Prof. Dr. Şerafettin TURAN
               Prof. Dr. Necdet SÜMER
               Abdurrahman Şeref Efendi
               (Osmanlı tarihçisi)

Editör: TE Bilisim