Dr. Nefi Demirci Hakk'a Yürüdü Dr. Nefi Demirci Hakk'a Yürüdü
Yurt Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak, 14 Aralık operasyonunu siyasi iktidarın, medya üzerinden toplumu zapturapt altına alma, özgür medyayı susturma ve etkisizleştirme girişimi olarak gördüğünü söyledi. Daha önce de Doğan Grubu’na baskı yapıldığını belirten Sazak, “Milliyet, o baskıların sonucu el değiştirdi. Gazetemizi, beyefendiye hizmet sunma adına alanların telefonlarda ağlama sızlama hallerini gördük. Böyle bir medya olmaz.” dedi.

Gazeteci Derya Sazak, 14 Aralık sabahı özgür medyaya yönelik yapılan operasyona tepki gösterdi. Zaman Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’ya geçmiş olsun dileklerini ileten Sazak, operasyonun basın özgürlüğü bağlamında değerlendirdiğini kaydetti. Gazetecilerin, ağırlaşan siyasi iklim ve otoriterleşme süreçlerinde hedef haline getirildiğine dikkat çekti.

Geçen yıl 17-25 Aralık operasyonlarıyla Türkiye gündeminin rüşvet olayına kilitlendiğini hatırlatan Sazak, “Dört bakanın istifasına yol açan rüşvet olayına kilitlenince siyasi iktidar bir suçüstü halinden kurtulmak adına bunu süratle bir darbe söylemine dönüştürdü. Bunu açığa çıkaranlara dönük de ağır baskılar uygulamaya başladı. Sonuçta bir siyasi taraf, bir de görevi gereği kamuoyunu aydınlatmak adına bu haberlere yer veren medya var. 17 ve 25 Aralık’ın aktörleri siyasi iktidar, iktidarın bazı mensupları, müteahhitler. Bunların hiç birine bir şey olmadı. Hiçbirine dokunulmadı. Ama bu haberleri takip eden muhalif medya bu gerekçeyle susturuldu. Siyasi güç yolsuzlukları önlemek yerine medyayı görevini yapamaz duruma düşürdü. Kendi otoritesine zemin hazırladı.” diye konuştu.

‘AB’YE GİRME İŞİ TAYYİP ERDOĞAN’IN KİŞİSEL MESELESİ DEĞİL’

Toplumdaki bir takım eleştirilere karşı medyanın baskı altına alınmasının, kuşatılmasının, gazetecilerin cezaevine atılmasının Türkiye’ye zarar verdiğine dikkat çeken Sazak, şöyle devam etti: “Bunlar bizi küme düşürüyor. Bunlar bizi Avrupa Birliği (AB) liginden uzaklaştırıyor. Gerçi Cumhurbaşkanı, ‘onlar ne olacak canım, AB’ye girmesek de olur’. Hayır. Bu Tayyip Erdoğan’ın kişisel meselesi değil Avrupa Birliği üyeliği. Bu Türkiye’nin ulusal politikası haline gelmiş bir strateji. Bir müzakere süreci yürütülüyor. Avrupa Birliği müzakere süreci Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının iktidara geldikleri ilk sıralarda, askeri vesayetten kurtulurken kendileri için en büyük dayanaktı. O siyasi kriterlerle demokratikleşmenin, reformların önü açıldı. İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü falan neden savunuldu? Çünkü artık iktidarlar seçimle gelmeyen güçler tarafından o zaman askeri vesayetin uzaklaştırılması yoluyla kullanıldı. Ama bugün bakıyoruz, dünün mazlumları bugünün zalimleri, dünün mağdurları bugünün güçlüleri. Kendi korkuları üzerinden bir toplum modeli geliştirmeye ve bu korkuyu bütün ülkeye yaymaya çalışan bir güç. Türkiye bunu hak etmiyor.”

‘YOLSUZLUK OPERASYONUNDA SONRA EN FAZLA GAZETECİLER MAĞDUR OLDU’

Gazetecilerin 17-25 Aralık sonrasında veya o süreçte görevini yapmaya çalışırken en çok mağdur olan kesim olduğunu belirten Sazak, “Çoğumuzun gazeteleri sansür ve oto sansüre boğuldu. Havuz medyaları türedi. Alo Fatih adları çıktı. Bir arkadaş, havuz medyasının kolları ahtapot gibi her yeri sardı diyor. Sardı ama buna evet dememeliyiz, direnmeliyiz. Zaman gazetesi ve Samanyolu yayın Grubu’na dönük bütün bu girişimleri Türkiye’deki otoriterleşmenin, siyasi iktidarın ve güçlerin medya üzerinden toplumu zapturapt altına alma, muhalefeti, özgür medyayı susturma ve etkisizleştirme girişimi olarak görüyorum ama bu sürdürülemez. Bu Türkiye’yi kapalı rejimlere benzetir. Yaşadığımız bu çağda ben bu siyasi iktidarın böyle bir gücü olduğu kanısında değilim. Sonuçta seçimle geliniyor, oyların dağılımı belli. Burası demokratik, açık bir toplum. Avrupa Birliği’yle müzakere süreci yürüten bir toplum. Nitekim herkes dehşet içinde izliyor.” ifadelerini kullandı.

Medyaya yönelik baskıların tekrar etmesine dikkat çeken Sazak, AK Parti’ye yakın iş adamlarının medya sahibi olmalarını örnek gösterdi. Sazak, şu cümlelerin altını çizdi: “Bu kaçıncı yani. Daha önce Aydın Doğan grubuna ve onun gazetelerine. Milliyet’te senelerce çalıştık. O baskıların sonucu gazetemiz el değiştirdi. Gazetemizi, iktidara şirin gözükme adına, beyefendiye hizmet sunma adına alanların telefonlarda ne hallere düştüklerini gördük. Ağlama sızlama hallerini. Bu sürdürülemez. Böyle bir medya olmaz. Gazeteler ve gazeteciler ya namuslu dürüst yayın yaparlar ya da bu dönemler de geçer gidip ceza evine yatarlar. Ama uzun süreli olmaz. Onu da ilerde çoluk çocuklarına anlatırlar.”



Editör: TE Bilisim