Türk ve İslâm mitolojisinde önemli bir yeri olan Hızır, birçok inanış ve ritüele de kaynaklık etmektedir. Hızır inanışı ve Hızır-İlyas geleneğinin temelini kış mevsiminin son bulup baharın gelmesi, tabiatın canlanması esası teşkil eder. İnsanların bu vesileyle çeşitli inanmalar neticesinde yaptıkları tören ve kutlamalar vardır. Esas itibarıyla Türk dünyasının birçok bölgesi ve Türkiye’de bahar bayramlarının en önemlisini oluşturur.

Hızır’ın Türk sosyal hayatındaki yerini, geleneğin içinde teşekkül eden inanışları ve fonksiyonlarını vermeden Hızır’ın kimliği üzerinde durmak gerektiği kanaatindeyim.

İslâm inancında Hızır ermiş bir şahsiyettir. Tanrı tarafından Müslümanlığı korumakla görevlendirilmiştir. İstediği yerde ve istediği zamanda, beklenilmeyen anda; ancak insanın kendi iç dünyasındaki iyilik ölçüsü veya çevresinin değerlendirmesi ile gelmesi beklenen ulu bir varlık, mübarek bir şahsiyettir.

Rivayete göre; Hızır İlyas ile kardeş[1] veya yaygın inanışa göre de arkadaştır. Halk arasında, halkın kendi idraki ölçüsünde teferruatıyla bilinen bir şahsiyetin ismi olup hikâyelerde ve efsanelerde önemli bir yer işgal etmektedir. Al-Hızır aslında bir sıfattır. Ancak bu sıfat zamanla unutulmuş[2], sıfatın anlamını üzerine yüklenen bir manevî güçlerle donatılmış bir şahsiyettir. Halk arasında aldığı anlam ve yüklendiği görev itibariyle Hızır; âb-ı hayat (hayat suyu/ ölümsüzlük suyu) içerek ebedî hayata mazhâr olmuş ve zaman zaman insanlar arasında dolaşarak darda kalanlara yardım ve iyiliklerde bulunan, tabiatın yeşillenmesini sağlayan, bolluk ve bereket, kısmet ve sağlık bahşeden bir velidir.[3]

Çeşitli kaynaklarda Hızır’ın adı, lakabı, soyu, yaşadığı yer, veli veya nebiliği, ölümsüzlüğü ile ilgili farklı rivayet ve efsaneler vardır. Halk muhayyilesinde Hızır, kimi zaman veli, kimi zaman Hızır Nebi adıyla Allah tarafından ledün ilmi verilmiş Peygamber olarak yaşadığı kabul edilmektedir.

Kaynağı nereye bağlanırsa bağlansın (Kur’an-ı Kerim, Gılgamış Destanı, İskendernâme, Musevî Kaynaklı efsaneler, vb.[4] Türk insanının zihninde Hızır, Hızır-Nebî, Hızır-İlyâs, Hıdrellez, Kidir gibi kelimelerle ifâde olunan bir Hızır kültü ve bu kült çevresinde teşekkül edip yaşamaya devam eden bir gelenek mevcuttur. Hızır’ın adı, hüviyeti, ölümsüzlüğü, yaşadığı dönem ve zaman, veliliği ve nebiliği tartışma konusu yapılmakla birlikte, gerek Türkiye’de, gerekse Türkiye dışındaki Türk dünyasında kabul gören inanç, onun “Tanrı’nın yeryüzünde dolaşan güçlü ve yardımsever elçisi”[5] olduğudur.

Hızır geleneği ve ilgili inançlar Türkiye, Balkanlar, Türkistan (Kazakistan, Kırgızistan, Altaylar, Özbekistan), Azerbaycan ve Gagauz Türkleri arasında bütün canlılığı ile yaşamaktadır. Belki dinî, sosyo-kültürel ve ekonomik sebepler neticesinde Hızırın mahiyeti, bununla ilgili inanma ve pratikler değişmiş olabilir. Ancak Hızır ile ilgili inanmalar ve pratikler güçlü olarak yaşamaya devam etmekte, daha da önemlisi Türk insanın ortak bir kutlama takvimi çevresinde toplanmasını temin edecek kadar güçlü bir şekilde yaşamaya devam etmektedir.[6] Hızır’ı darda kalanların imdadına koşan muayyen ve mutlak bir ulu olarak telakki eden Altay Türkleri “Kidir”,[7] Kırgız ve Kazak Türkleri de Kidir ve Kizir adlarını kullanmaktadırlar.[8] Hızır, zaman değişiminin ifadesi, yeşillenmenin, canlanmanın başlaması, baharın müjdecisi ve bereketin sembolüdür.

Hızır geleneğinde törenlerin yapıldığı güne genel olarak Rûz-ı Hızır veya Hıdrellez adı verilmektedir. Rûz-ı Hızır ve Rûz-ı Kasım diye iki mevsime ayıran takvim bilgileri, Rûz-ı Hızır’ı yaz mevsiminin başlangıcı sayıp 6 Mayıstan 8 Kasıma kadar süren 186 günlük bir dönemi içine aldığını belirtir. Rumî 23 Nisan gününe rastlayan bu tarih hâlen kullandığımız Miladî takvime göre 6 Mayıs gününe tekabül etmektedir. Yılın 9 Kasım-5 Mayıs tarihleri arasını içine alan Rûz-ı Kasım ise kış devresinin ifadesidir. Bu dönem Kasım günleri olarak adlandırılıp 179 gün sürmektedir.[9]

Hıdrellez adlandırması ise Halk inançlarında âb-ı hayat içerek ölümsüzlük kazanan Hızır ile denizlerin piri kabul edilen İlyas’ın 5 Mayısı 6 Mayısa bağlayan gecenin sabahında, denizle kara arasında bir kıyıda buluşacakları düşüncesinden doğmuş olmalıdır.

Hıdrellez, tabiatın önemli bir geçiş döneminin gerek İslamiyet öncesi ve gerekse de sonrası dönemlerdeki inançların birleşmesi ile, Asya ve Orta-Doğu kaynaklı bazı inançların inanç ve pratiğe dönüşerek kutlanmasıdır. Resmî ve dinî kutlamalardan olmamasına rağmen hem Türkiye’de hem de Türkiye dışında yaşayan Türkler arasında özel bir gün niteliğini, tarihî dönemlerde olduğu gibi günümüzde de korunmaktadır.[10] Bahar ve buna bağlı olarak bahar bayramı, Türklerin yalnız Türkiye coğrafyasında kutladıkları gün ve bu günde yapılan törenler değildir. İslamiyet’ten önceki dönemlerde de Orta-Asya’da görülen bahar ve yaza ilişkin kutlamalar bulunmaktadır. Bir geçiş dönemi töreni niteliği taşıyan Hıdrellez, üç merhaleden oluşmaktadır. 1. 6 Mayıstan önce yapılan hazırlıklar, 2. 6 Mayıs’ta yapılan törenler, 3. Bitiş uygulamaları.[11]

Hızır ile İlyas’ın buluştukları 6 Mayıs’ta güneş, Ülker Burcu’na girer, yıl yaz ve kış olarak ikiye ayrılır. Bu gece ve sabahında Hızır’ın yeryüzüne uğrayacağı, her yerin canlanıp yeşilleneceği, dokunduğu her şeyin ise bereket bulacağı düşüncesi hâkimdir. Bu hususta araştırma yapan Mirali Seyidoğlu, yazın gelmesinin Türk toplulukları için bir hayat meselesi olduğunu ifade eder. Ona göre, yılın bereketli olabilmesi için hava ve suyun de efsunlanması gerekir. Sıcaklığı Hızır, suyu İlyas temsil eder. İşte bu sebeple törenler yapılır.[12]]

Halk Hızır’a kavuşmak ve dileklerde bulunmak için günlerce öncesinden hazırlıklara başlar. Halk inançlarındaki her ritüel bir sembolden oluşurken, yaşanılan dünya ile öteki dünya arasındaki ilişkiye dayanır. Bu şenliklerin büyük bir kısmı bolluk ve bereket muhtevalıdır.[13]

6 Mayıs öncesi ev, çevre ve giyim temizliği, evlerde badana ve boya yapılır. Azerbaycan’da Hıdır-Nebi bayramı öncesi hazırlıklarının Şubat ayından itibaren yapılmaya başlandığı bilinmektedir.[14] Makedonya Kanatlar Yöresi Türkleri, Hıdrellez’de un, arpa ve buğday ambarlarına bereket taşı koyarlar.[15] Hıdrellez günü yapılacak yemekler için erzak tedarik edilip hazırlıklar yapılır. Hızır haftası bazı yörelerde üç gün oruç tutulur. Orucun son günü pişirilen çörekler dağıtılır. Ev ziyaretleri yapılarak pişirilen “Hızır Lokması” verilir. İftara doğru kesilen koyun, kuzu eti fakirlere dağıtılır. Gagavuzların altı mayısta Ederlez Bayramı olarak kutladıkları törenlerde bütün köylerde kurban kesildiği bilinmektedir.[16]] Bütün bu hazırlıkların temelinde Hızır ile karşılaşmak, onun yardımıyla dileklerini gerçekleştirmek vardır. Kırım Türkleri Kıdırlez adındaki mitolojik bir varlıkla Eumi 23 Nisan, 6 Mayıs günü karşılaşacaklarına refah ve zenginliğe kavuşacaklarına inanırlar.[17] Bu bakımdan pek çok şey Hızır hakkı için yapılır ve Hızır’a adanır. Bunun sebebi ise, İslamiyet’ten önceki dönem inanç sisteminde Türk insanının düşünce dünyasındaki Tanrı ve ahiret kavramının soyut bir kavramdan ziyade olabildiğince somutlaştırılması söz konusudur. Bundan hareketle, Hızır kültü de, sadece kült olarak kalmamış hayatın içinde yerini almıştır.

Hıdrellez günü kadın-erkek, yaşlı-genç herkes, beyaz elbiseler giyerek -geleneğe göre bugün Hızır beyaz elbise giymiştir- yeşil alanlara, su başlarındaki mesire yerlerine giderler. Her derde deva kabul edilen çiçekler toplanır, hazırlanan yiyecekler oyunlar ve müzik eşliğinde yenir. Burada dikkatimizden kaçmaması gereken bir noktayı hatırlatmakta fayda var. Mevsim değişmelerinden biri olan Nevruzda da olduğu gibi Hıdrellezde de insanın günahlardan arınması için ateşten atlanır, bununla ilgili dualar okunur.[18] Gelecek ile ilgili niyetler tutulur, sağlık ve mutluluk dilenir. Talih ve kısmet açtırmak için çeşitli pratikler uygulanır.

Hıdrellez kutlamalarında bazı gelenekler mutlaka yerine getirilir. Zira halk muhayyilesinde bunlarla ilgili birtakım inanışlar oluşmuştur. Geleneğin yaygınlık kazanması ve aralıksız olarak yüzyıllardır devam etmesine sebep olan başlıca inanışlar ve beklentiler şöyle sıralanabilir

Sağlık-şifa arayışları,

Yeşillik-neşv u nema,

Bereket, bolluk

Uğru-şans,

Mucize-keramet

Talih ve kısmet arayış ve beklentileri.[19]

Bu inanışları geleceği öğrenme, dilekler ve talih açma olarak tasnif edebiliriz.

Yukarıdaki inanışlar Hızır’ın fonksiyonlarının da belirlenmesine yardımcı olmaktadır. Mutasavvıflar arasında hakikati temsil ettiğine inanılır. İlahî sırlara vakıf olması hasebiyle manevî mürşitlik isnat edilir. Birtakım kişileri velayet mertebesine ulaştırması[20], tasavvufî sırları öğretmesi, gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olması ve zor durumlarda imdada koşması[21], Hızır’ın fonksiyonlarındandır.

Hızır’a tasavvufun yüklediği fonksiyonların yanı sıra halk da kendi inançları doğrultusunda tasavvur ettiği şekilde birtakım fonksiyonlar yüklemiştir. Bunların başında Hızır’la özdeşleşen zor durumda yardım etme ve kurtarma fonksiyonu yer alır. Halk inancının bu tezahürü “Hızır gibi yetişmek” ifadesinde açıkça görülür. Diğer bir fonksiyonu olan bereket ve bolluk ise “Hızır uğramış”, “Hızır eli Değmiş” deyimleri ile anlatılır. Yapılan törenlerin bu fonksiyonlarla ilgili olduğu da açıktır. Hızır’ın halk inanışlarında iyileri ödüllendirdiği, kötüleri cezalandırdığı kanaati oldukça yaygındır. Bunun yanında ferdî problemlerden başka toplum problemlerinde de Hızır’ın müessir olduğu bilinmektedir. Savaşlarda, göçlerde ve bunun gibi toplumsal hareketliliklerde Hızır, iyilere yardımcı olur. Kimi zaman yeşil sarıklı bir savaşçı, kimi zaman bir kılavuz kimliği ile ortaya çıkar.

Balkan ülkesinde Türkçe resmi dil ilan edildi Balkan ülkesinde Türkçe resmi dil ilan edildi

Halk arasında Hızır’a atfedilen bu fonksiyonlar, yüzyıllardır sözlü ve yazılı ürünlerde (efsane, destan, masal, menkıbe, şiir, v.b.) karşımıza çıkar. Hızır’ın sahip olduğu vasıflar insanlara şifa, sağlık, uğur getirdiği tabiattaki diriliş, uyanış ve canlılığın insana yansıması şeklinde tezahür eder.

Halk inançlarında kült niteliği kazanan Hızır, İslamiyet öncesi “Gök Sakallı, Ak Sakallı Kocalar”[22] gibi medet umulan, yardım istenen, akıl danışılan, kılavuzluk etmesi beklenen, barış, mutluluk, sağlık, refah getirdiğine inanılan bir kurtarıcı güç olarak telakki edilir. O, Çaresizliği, umutsuzluğu ve belirsizliği ortadan kaldıran İlahî güçle teçhiz edilmiş bir gücün sembolüdür. Bu bakımdan Hızır ile ilgili inanmalar efsane menkıbe ve benzeri şekillerle hemen her gün artarak yayılmakta ve sürekliliğini devam ettirmektedir. Hıdrellez adıyla yapılan törenlerde O’na atfedilen birçok vasıf, eski dönemlerin sosyal ve dinî hayatının İslâmî yapı ile tekrar şekillenerek yeni bir oluşum ortaya çıkardığı görülmektedir.

Yard. Doç. Dr. Ayşe YÜCEL

Alıntı Kaynağı: Milli Folklor Dergisi, 2002, Sayı:54

Dipnotlar :

[1] Orhan HANÇERLİOĞLU, İnanç Sözlüğü, İstanbul 1975, s.41

[2] A.J.WENSİNCK, İslam Ansiklopedisi (Hızır Maddesi), C:V, İstanbul 1964

[3] Kemal GÜNGÖR, Anadolu’da Hızır Geleneği ve Hıdrellez Törenlerine Dair Bir İnceleme, Türk Etnografya Dergisi, S:1 (1956), s.56

[4] Daha geniş bilgi için bkz. “Hızır Maddesi”, İslam Ansiklopedisi C:5, İstanbul 1964; A. Yaşar OCAK, İslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Ankara 1985

[5] Umay GÜNAY, Ritüeller ve Hıdrellez, Milli Folklor, S:26 (Yaz: 1995), s.3

[6] GÜNGÖR, a.g.m.

[7] GÜNGÖR, a.g.m.

[8] Bahaeddin ÖGEL, Türk Mitolojisi II, Ankara 1995, s.89

[9] Lütfü SEZEN, Türk Folklorunda Hıdrellez, Millî Folklor, S:14 (Yaz 1992), s.32

[10] GÜNAY, a.g.m. s.3

[11] Orhan ACIPAYAMLI, Türkiye’de Bahar Bayramı Hıdrellez, Antropoloji, S: 8, (1973-1974), s.s.22

[12] Abdulhalik ÇAY, Hıdrellez, Kültür-Bahar Bayramı, Ankara 1997, s.16

[13] Yaşar KALAFAT, Yenigün / Nevruz ve Döneme Bağlı Merasimlerde Bereket Motifi, Anayurttan Atayurda Türk Dünyası, Nevruz Özel Sayısı, S:12 (1997), s.39

[14] Ebulfezkulu AMANOĞLU, Nevruz Öncesi Hıdır-Nebi Bayramı, Türk Dünyasında Nevruz, Üçüncü Uluslararası Bilgi Şöleni, Ankara 2000, s.62

[15] KALAFAT, a.g.m.

[16] Stepan KURUOĞLU, Gagauzlarda İlk Yaz Bayramı, Nevruz ve Renkler, Ankara 1996, s.266

[17] Metin KARAÖRS, Kırım-tatar Türklerinde Bir Efsane Kıdırlez, Türk Kültürü, S:385 (Mayıs 1995), s.313

[18] Pertev Naili BORATAV, 100 Soruda Türk Folkloru, İstanbul 1994, s.224

[19] GÜNGÖR, a.g.m.

[20] Fuat KÖPRÜLÜ, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (6. Baskı), Ankara 1987, s.27, 89

[21] OCAK, a.g.e., s.88-97

[22] ÖGEL, a.g.e., s.89

Editör: TE Bilisim