Öz-eleştiri veya tenkit; saldırı, karalama, çamur atma, küçük düşürme veya ayrıştırma değildir. İftira da değildir.


Bir şey hakkında, kendini veya değer verdiklerini olması gereken manada, düzeltme, kontrol etme, yanlışları ortaya koymaktır. İyileştirme adına, ciddi, seviyeli, halis, duru, saf iyi niyetli düşüncelerin ortaya koyulması, dilek ve temennilerdir...

Bir atasözümüz. ‘’ Debbah sevdiği deriyi çok döver" der...

Tam da bu manada yazmak istediklerimizle özdeşleşen bir ata sözdür bu.. İyi, kaliteli, dayanıklı , sağlam ayakkabıların, iyi işlenmiş derilerden çıkacağı malumdur...

Debbah kaliteli ,dayanıklı mamül için deriyi nasıl çok döverse; İlim erbapları, fikir sahipleri de, fikirleri eleştire eleştire, doğru düşüncelerin ortaya çıkmasına yol açarlar...

Yine Vatan şairimiz Namık Kemal’in dediği gibi;
‘’... Barika-i hakikat müsademe-i efkardan çıkar..’’ (Yani fikirlerin çarpışmasından hakikat şimşekleri çıkar...)

Öz-eleştiri her zaman, her meslek dalında hele ki, topluma yön veren idareci ve yöneticilerin, toplum bilimine ilişkin konularda katkı sağlamaya ve alternatif yol üretmeye yönelik olması açısından fevkalade önemlidir...

Şu da bir gerçek ki:

Toplumumuzda aydın, münevver kısaca entelektüellerde , eleştirel düşünce yapılırken, öz-eleştiri hemen hemen hiç yapılmadığı ayrı bir gerçektir... Daima karşısındakileri eleştirip muhatap almasına rağmen, kendi muhakemesini yok ve görmezden saymak bir eksikliğimizdir..

Eleştiriye tabi olmayan, kapalı olan ve kendi içindeki düşünce sistemlerini dokunulmaz bir ideolojiye dönüştüren hiçbir düşünce ve ideolojik yapının tam olarak tekamül etmesi ve mükemmel olmasını beklemek boş bir hayaldir. Bu tür yapılanmaların başarı ufku ve şansı da hemen hemen yok gibidir...

Bizim milliyetçi camiada ise böyle bir şeye, tevessül edilmemiş, ihtiyaç duyulmamış ve teşebbüs bile edilmediğini görmekteyiz!...

Nasıl iyi yönetiliyor muyuz? Nasıl iyi yönetiliyor muyuz?

Tek tük, cılız seslerle de olsa öz eleştiri yapmaya kalkanlar ; ya hainlikle, veya davasını satmakla, ya da dolaylı dolaysız tehditlerle ve dışlanmalara maruz kalmaktadır...

Bu tür teslimiyetçi bir yapı içinde, gerek temsil kabiliyetinde olanların; gerekse temsil ettikleri görüş ve düşüncelerin belki kısa bir zaman içinde ki siyasi atmosferde , ivme kazandığı ve parlak bir zaman yaşadığı görülebilir...

Fakat; sonra ki kuşaklara bilinen ezberlerin dışında ve tekrarlardan öte, fikri temayülünü geliştirici bir ufuk haritası çizilmediğinde ; miyadını doldurmuş, çağın değerlerini yakalayamamış, misyonunu tamamlamış gibi görüşler yaygınlaşır ve bir durağan devreye girilmiş olur...

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ VE MİLLİYETÇİLERİ NE DURUMDA?..

Bu ve benzer sorular meteakip zamanlarda kimi milliyetçi aydınlarımız tarafından da sorulduğu olmuştur...

‘’...Türk Milliyetçiliği konusunda bugün itibarıyla en ziyade ihtiyaç duyulan şey, her şeyden önce ve behamahal, bizzat Türk Milliyetçiliği içerisinden gelen, o kültür ve terbiye ile yetişmiş ve kendisini el’an böyle nitelendiren, fakat hiçbir şahıs, zümre, parti, hizip, cemaat ve fraksiyona bağlı olmayan, hiçbir şahıs , zümre, parti, hizip, cemaat ve fraksiyonun adamı olmayan, bütün bunların hepsinin dışında ve üstünde, bağımsız, samimi milliyetçi entellektüellerin yapacakları seviyeli, yapıcı öz-eleştirilerdir...’

Kendi doğruları ile hesaplaşma içerisine giren, ya da Cemil Meriç’in o harikulade değerlendirmesi ile, ‘bütün hakikatların peçesini kaldırmaya’ teşebbüs eden her dürüst entellektüelin ilk önce göze alması gereken şey, büyük bir sıkıntıyı, ezayı ve cefayı peşinen kabul etmek demektir.

Bu sıkıntıların bir ayağı, günün adamı olmamaktır. Uzun zamanları fethe çıkan bir düşünce fatihi yakın zamanlar için, hiçbir şey beklememelidir...’’(1) (Durmuş Hocaoğlu)

Türk milliyetçiliği bugün belki de her zamankinden fazla müsait bir ortam yaşamaktadır. Fakat gelinen noktada; tabanı tavana zıt olan, milliyetçi camiada, ayrılık, bölünmüşlük kendini derin manada hissettirmektedir...

En azından o görüntüyü sergileyen ve toplum hayatında, bürokraside, yönetimde, kamusal kuruluşlarda kısaca toplumun her tabakasında söz sahibi olmada, en az etkili olanlar hatta hiç esamesi okunmayanlar yine Türk Milliyetçilerinin olduğunu görmekteyiz !...

***


Kuruluş devrinden, çok partili hayata geçiş sürecinde ki zamana kadar, milliyetçilik anlayışının ikamesinde zaman zaman kırılmalar yaşanmıştır... 1923- 1938 dönemi içinde hem fikri kalkınma, hem ekonomik ve toplumsal kalkınma, dünya devletleri kalkınma hızlarının çok üstünde olmuştur.

Türk Milliyetçiliği fikir sistemi kalkınmanın her alanında egemen olmuş, damgasını vurmuştur. Milli iç ve dış siyaset, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Türk Ocakları, Diyanet Teşkilatı, Milli Bankacılık, Milli İktisat Kongresi Çalışmaları, Hatay’ın alınması, kurulan yüzlerce fabrikalar ve iktisadi gelişmeler, Okullarda ki müfredat esasları ile Türk Milliyetçiliği Doktrini, idari ve icrai alanda vücut bulmuş yaşatılmıştır...

Yaşanılan her iki dünya savaşının ittifakları, bloklaşmaları ve dünya politik siyasetinin Türkiye üzerindeki etkileri göz önüne alındığında, biraz da Sovyetler Birliğine göz kırpmak ve gelmesi muhtemel tehlikeleri önlemeye yönelik olarak, Türk Milliyetçilerine sindirme ve baskı yapılmış, davalar da açılmıştır tabi...

3 Mayıs 1944 de ki, Irkçılık ve Turancılık davası gibi..

12 Eylül’ün ateş çemberinden geçen Ülkücü-milliyetçilerin inandıkları dava uğruna verilen idealist ve kutsal mücadeleyi milliyetçi camia gayet iyi bilir... Ülkücü- milliyetçilerin üzerinde 12 Eylül 80 darbesi adeta bir silindir gibi geçmiştir...

TÜRK MİLLİYETÇİLERİ DAR VE SIKIŞIK
ZAMANLARDA Kİ HAZIR KUVVETLER Mİ?..

Neden bu soruyu sordum?.
Türk Milliyetçileri sadece bir savunma refklesinin bir araya getirdiği, vatan ve millet müdafaasında gözünü budaktan esirgemeyen , gerektiğinde bu uğurda anadan, yardan, serden geçmesini bilen, hazır fişek sert bakışlı, hilal bıyıklı Kürşad ordusu mu milliyetçiler?...

Veya ihtiyaç hallerinde kullanılıp daha sonra bir kenara atılmak üzere, elde hazır bekletilen, bir kalkan görevini ifa eden vurucu güçler midir?..

Yoksa, derin düşünceden ve öz eleştiriden kendini muaf sayıp, bir hiyerarşiye tabi olmanın getirdiği anlayışla, üsttekinin görüş, düşünce ve talimatlarını sorgulamadan, emir telakki eden kişiler ordusu mudur milliyetçiler?..

Bir disiplin ve hiyerarşi içerisinde bile olsa, şu veya bu sebeplerle, doktriner gerçeklik, liderler tarafından gevşetilmişse hizmete talip yönetim ve teşkilatlar zaman zaman, görevlerini ifa edemez hale getirilmişse, teşkilatların ak sakallı akil kişileri, hizmet erleri, ‘’ ...Falancanın yanlışları bile, benim doğrularımdan daha doğrudur...’’ diyerek hiçbir mantıklı gerekçesi olmayan yanlışları konuşamayacak ve eleştiri yapamayacaksa, bu düşüncenin adı, millete hizmet değil liderlere hizmet anlayışından öte gitmez..

Türk Milliyetçileri, gözü kara, gerektiği zaman iyi dövüşmesini bilen, vatan müdafaasında ve ordumuzun yurt dışı operasyonlarında güle oynaya ölüme giden, her gün şehitler kervanında isimleri yazılan ve yiğit insanlar olduğunu, dost düşman herkes çok iyi bilmektedir...

Acaba bu yiğit, deli dolu insanlar, gül bahçesine gidercesine ölüme koşarak şehadet şerbetini içmek için vatan yolunda can atanlar; fikri mücadelede ve düşüncede aynı oranda başarılı mıdırlar?...
,
Milliyetçilerde fikri tekamül bugün hangi aşamadadır? Milliyetçi olmamız ve Türkçülüğümüz, ne bir ırkçılıktır, ne de Türk olmayan milletlere düşmanlık değildir..

Fikri yapımızın içtiması; emperyalizme, istibdada, zulme, cehalete, sefalete, haksız kazanca, fakir fukaranın hakkını yiyenlere, kamu mallarını talan ederek bir avuç yandaşlara peşkeş çekenlere, milliyetçiliğimizi ayaklar altına almak isteyenlere, Türklük gibi bir üst kavramı etnisite yerine koymak isteyenlere olduğu halde, icrai safhada ne kadar başarılı olunabildiği sorgulanmaya muhtaç bir durumdur...

Demek istediğimiz şudur:
Cumhuriyetimizin kuruluşundan itibaren 100 yıla yakın bir zamandır; sol düşünce ve Liberal düşünce uzunca zamanlardır iktidar olmuşlardır.

Siyasal İslam misyonu ise kendi içinden, (Özal-Gül- Erdoğan) olmak üzere 3 Cumhurbaşkanı; ( Erbakan- Erdoğan- Binali Yıldırım- Davutoğlu) olmak üzere 4 başbakan çıkarmıştır.
Peki Ülkücü Hareket misyonundan yarım asırda kaç tane Başbakan veya Cumhurbaşkanı çıkardık?

Tabi ki hiç!...
-Efendim bu halk bizi anlayamadı!..

Bu ucuz savunmadan öte bir şey değildir. Diğerlerini anlayan milletimiz, bizi neden anlamıyor veya neden kendimizi anlatamıyoruz?...

Türkiye’nin son on sekiz yılda, ekonomik ve siyasi alt yapısı ve rejimi hukuk düzeni ile değiştirilirken; milliyetçiler neden bir kamu oyu oluşturmayı başaramamışlardır acaba?.

Yeni Türkiyecilik, II.Osmanlıcılık, II.Cumhuriyetçilerin ortak hedeflerine karşı, Türk Devleti’nin bütünlüğünü ve bekasını savunan Türk Milliyetçileri, ortak bir akılla bu gidişatın bir felaket olacağını, bölünmeye giden yolun kilometre taşlarının döşenmek istediğini acaba millete anlatmada başarılı olmuş mudur?..

Bana göre tek kelimeyle hayır!...
Bin yıllık bu topraklarda, ırk, din, mezhep, kültür ayrılığı yapmadan tarihi bilincin oluşturduğu kültürle Türk Milliyetçiliğini hafife almak mümkün müdür?..

Müslüman Türk Milleti, yeniden tarihine layık bir diriliş ve yükseliş hareketinden başarıya ulaşırsa, Türk medeniyetinin ve İslam’ın bütün ihtişamı ile tekrar alemi parlatacağını anlatabildik mi?...

Tamam siyaset kirleniyor, kirlendi de!.. Milletimizin çoğunluğu siyasetçilere güven duymuyor.. Gelinen noktada hemen hemen her siyasetçiyi birer potansiyel hırsız olarak görüyor... ‘’....Önce koltuk ve ben, sonra ülke ve devletim...’’ anlayışının tüm siyasetçilerde yerleşik bir anlayış olduğunu da bu millet görüyor!..

Anlatmak istediğimiz husus şu:

Türk Milliyetçilerinin bu kirlenme karşısında, felsefi , siyasi ve teorik tezleri nelerdir?.. Türkiye’nin ufkunu açmak için milliyetçiler ne yapıyor? Türkiye’de bir kozmopolit Müslümanlık ve siyasal İslamcılık anlayışı yaygınlaşıyor.

Gelinen noktada, Milliyetçiler ülkemizin hangi entelektüel meselelerini tartışıyorlar?..
Her akşam televizyonlarda günü kurtarmak adına aynı kişilerle, vıcık vıcık kokan sulu programlar, maalesef milletimizin derdine çare olmuyor.

Siyaset felsefesi, bilim felsefesi, evrensel değerler ve konular, küreselcilik, modernite, medeniyetler çatışması, batılılaşma, dini inanç ve değerlerin siyaset yörüngesinden ayrıştırılması ve uydurulan din yerine indirilen dinin halkın idrakine yerleştirilmesi, Milli Edebiyat, Milli Tarih, Milli Dil konularında hangi tür tezlerimiz ortaya konmuştur?... Azınlık ırkçıları ve etnik özürlü milliyetçiler Türkiye’de gündem oluştururken, Türk milliyetçileri ne yapmaktadır?...

Tarikat- cemaat yapılaşmasının getirdiği ahlaki buhran ve kokuşmuşluğa karşı tezlerimiz nelerdir?.. Son 17 yılda, başka Liselerde değil, İmam Hatip Liselerinde DEİZM neden %17 artarak hızla yükselmektedir. ATAEİST olanları saymıyoruz bile !...

Gençliğimizin içine düşürüldüğü bu buhranlı durumdan çıkışımızın ve Milli kültürümüzün daha fazla dejenere olmaması için Milliyetçi aydınlar bu zamanda kafa yormayacak da ne zaman yoracaklardır?...

Bu ülkenin topraklarında Milliyetçilerin; Kürt etnikçileri veya sair ırkçı guruplar kadar ağırlıkları var mı yok mu?..

Başbuğun yıllarca önce söylediği Kürt vatandaşlarımızla ilgili sözlerin içi ilmi gerekçelerle doldurulması için bu güne kadar hangi ilmi, sosyoljik , antropolojik ve tarihi araştırmalar yapılmıştır?...

‘’ ...Kürtler ne kadar Kürtse, biz de o kadar Kürdüz. Biz ne kadar Türksek onlarda o kadar Türktür..’’
Yine ‘’ Doğulu vatandaşlarımız bizim Kürtçe konuşan insanlarımız ve bizim öz kardeşlerimizdir... gibi rahmetli Başbuğun sözleri doğru olmakla birlikte, bu teorinin fikri manada alt yapısı oluşturulmuş mudur?

Söylemden ibaret kalan, ama aslında hakikat olan sözlerin bile, sosyolojik , toplumsal, tarihi süreçten gelen gerekçe ve ilmi dayanaklarının ortaya koyulmadığı müddetçe, toplumsal kutuplaşmanın devam edecek gibi olduğu göz ardı edilmemelidir...

ERMENİ TEHCİRİ hakkında, birkaç milliyetçi aydınımızdan başka, diğer tarihçilerimiz ve ilim adamlarımızın karşı tezleri nerede?. Konuya ilişkin Uluslar arası kaç platform, seminerler, kitap ve broşürler dağıtılmıştır?..

Devletimizin; ‘’...yalan, iftira, asıl katliamcı Ermenilerdir, kabul etmezük...’’ gibi savunma anlayışı içindeki düşüncelerin, hiçbir şeyi halletmediği ve başımıza bela olmaya başladığı ne zaman anlaşılacaktır?... Konuya ilişkin dünya kamuoyunu ikna edecek, ve aydınlatacak , Osmanlı arşivcilerimiz ve entellektüellerimiz karşı tezlerimizi bir an önce derhal ortaya koymalıdırlar...

***

Bizler hep yanlışlar ile hesaplaştık. Oysa ki doğru bildiklerimiz ve doğru dediklerimiz için hiç hesaplaşmadık, hatta niyetimiz de yok!.. Ülkemizin son zamanlarda hızla, ‘’ Ortadoğulu ülke’’ pozisyonuna girmiş olduğu malum iken, ülkemizde hemen hemen herkesin yapmış olduğu, adeta kendimizi PEYGAMBER masumiyeti konumuna yükselterek, kendimize yönelik hiç bir eleştiri yapmadık, yapanları da hoş karşılamadık!..

Eleştiri oklarımızın en keskinlerini başkalarının bedenlerine ve en derinlerine çok rahat saplarken; kendi nazik bedenlerimize bir iğnenin ucunu bile değdirmedik, hep kusuru başkalarında aradık!...

Durmuş Hocaoğlu’nun tabiriyle; kendisine deliler gibi ilan-ı aşk ettiğimiz asaletli ve necabetli aziz Türk Milleti her seçimde bizi sildi...Bu yüce millet kendisi için yanıp tutuşan bu kara sevdalı aşıklarını hiç ciddiye almadı ve her defasında , ‘’sen daha beni idareye ehil değilsin çocuk çek git işine... ‘’ demesini bile anlamadık ve anlamaya da niyetimiz yok !..

Öyleyse Türk Milliyetçiliğinin en büyük problemlerinin başında gelen, ‘’milliyetçi entelektüel problem..’’ olduğunu görmeliyiz..

Türk entelektüel milliyetçileri, Türk Milliyetçiliğinin teorisini, Modern Milliyetçilik anlayışını, Ulus- Devlet anlayışı konularında hızla teori ve tezlerini üretmelidirler. Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi olması gereken yere oturtulmalıdır...

Siyasi partilerin güdümünde ve omuzlarında Türk Milliyetçiliği yükselemez. Her siyasi partimiz tabi ki Türk Milliyetçiliği çizgisinde olması en tabi beklentimizdir.. Lakin kirlenen siyaset içinde bu değeri taşımaya gücü yetmeyen liderlerin sultasından ve omuzlarından bu yük alınmalıdır...

Türk Milliyetçiliği, Türk aydınlarının omuzlarında yükselen bir fikir hareketi olarak devam etmelidir...

Entelektüel bir kadro hareketi, siyasi partilerde ki tepeden inme emir komuta zinciri içerisinde olamayacağından, hiçbir düşünce ve fikir adamı kimseden ve parti liderlerinden emir almaz, alamaz...

Aydın milliyetçi fikir adamları; hakikatler kendisine nasıl görünmekte ise onları söyleyebilen kişiler olacağından, Türk Milliyetçiliği gibi ulvi bir fikir sistemi bu şekilde siyasi partilerin tahakkümünden ve olumsuz etkilerinden ve zincirlerinden kurtulduğunda yeniden şahlanış günlerinin aydınlığı yakın olacaktır.

Devlet fikri içtiması, milliyetçilerden düşünce ve felsefi olarak yararlanmak ihtiyacını hisettiğinde tarihin ihtişamlı sayfaları yeniden milletimizin olacaktır...

09.03.2020/ Ümraniye
AV. Faruk Ülker

Editör: TE Bilisim