'Türkiye Cumhuriyeti'nin en uzun hafta sonu'nu yaşadı Türkiye...

Sahipleneni yok veya az olduğu için hakikatten, inandığımız hakikatleri söylemekten vazgeçecek değiliz...

Başka Türkiye yok çünkü.. Başka vatanımız yok...

Devlete, millete ve bizzat TSK'ya yönelik bir suikast bir terör saldırısına dönüşen darbe ihâneti yaşadık milletçe...

Osmanlı’nın Kürtleştirdiği  Türkler! Osmanlı’nın Kürtleştirdiği Türkler!

Özel Harekât Merkezi'ne yapılan saldırının, TBMM'ye yapılan saldırının, MİT'e yapılan saldırının, sivil vatandaşlara yani bizzat millete yönelik saldırının, polislerimizi, vatandaşlarımızı katleden darbe teşebbüsünün vatana ihânetten başka hiç ama hiçbir izâhı yoktur... 

Ve millet meydanlara akarak, sabahlara kadar günlerdir meydanlarda geceleyerek bu hain saldırının karşısında dimdik durmuştur...

Yani millet vazifesini yapmıştır...

Şimdi vazife devletindir, hükümetindir, yürütmenindir, meclisindir, medyanındır, aydınlarındır...

Bu vazifeler ülkenin geleceğini belirleyecektir...

Millî iradenin yalnızca ve yalnızca seçimlerle el değiştirmesi gerçeğini Türkiye acı bir şekilde bir kez daha, üstelik bir ihanetin döktüğü kanla tecrübe etmiştir...

Bu tecrübenin şimdi bir millî berâberliğe, bir arada yaşama kültürünün pekiştirilmesine, devlet ve millet söz konusu olduğunda gerisinin teferruat olduğu şuurunun perçinlenmesine sebep olmasının sağlanması gerekmektedir...

İşte tam burada devletin tüm unsurlarıyla vatandaşı hiçbir ayrım gözetmeksizin kucaklaması elzem ve hayâtîdir...

Ve bu darbe ihânetini bir siyâsî fırsata dönüştürmek akla gelmemesi gereken tek şeydir...

Siyâsî irâdenin bir politik fayda hissinden ve beklentisinden bağımsız olarak hizmet vermesi gereği, pek çok hayatî sorunla karşı karşıya bulunan ülkenin geleceği adına hükümetin omuzlarında bir sorumluluktur. Oy oranı ne olursa olsun siyasî irâde unutmamalıdır ki kendilerine oy vermeyen bir büyük çoğunluğun da hükümetidir, temsil ve hizmet makamıdır...  

Boğaziçi Köprüsü'nde kalabalıkların insanlık dışı davranışlarla saldırdığı rütbesiz erlerin gözlerindeki korku ve mâruz kaldıkları muamele düşündürücüdür... O erler emir kuludur. Güneydoğu'da operasyon emrini alan bir rütbesiz askerin, emre itaatsizliği nasıl söz konusu değilse, darbe teşebbüsünden haberi olmayan ana kuzusu erlerimizin de, tatbikat veya başka bir gerekçeyle aldıkları emre itaatsizlikleri söz konusu değildir. Kanunsuz emre uymak rütbelilere sorulacak bir hesaptır öncelikle... Vatandaşlar arasına ekilecek kin tohumlarının önüne geçilmelidir...

Sivil vatandaşların meydanlarda toplanmasının hâricinde durumdan vazife çıkarma hisleri tahrik edilmemelidir, tahrik olanlar bunun suç olduğunu anlamalıdırlar...

Türkiye bu bâdireyi de atlatır. Yaralarını sarar bu büyük devlet ve millet...

Fakat, milletin arasına nifak sokan, milleti kamplara ayıran, milleti karşı karşıya getirecek söylemlerden kaçınılmalıdır...

Seçilmiş irâde bu ülkede her bir ferdin seçilmiş irâdesi olmasa da, her bir ferdin hükümetidir, seçen irâde ile seçmeyen irâde vatandaş olarak devletin önünde eşit şartlara ve haklara sâhiptir ve biz bunun adına demokrasi demekteyiz...

Seçilmiş irâde, devlete ortak kabul edemez, hükümranlığını bir başka unsur ile paylaşamaz, bu konudaki hatasının bedelini ağır bir şekilde ödeyen kadroların 'kandırılma'sının seçim sandığına yansıyan toleransının Boğaziçi Köprüsü'ndeki rütbesiz askerlerden esirgemeyen bir anlayışı tâmir etmesi gerekmektedir...

Bu ihkâk-ı hak kullanımının sonu kardeş kavgasıdır... Ve bu sorumluluğu hiçbir siyâsî iktidar üstlenemez...

Adnan İslamoğulları

Editör: TE Bilisim