Şeyh İsmail'in Şah İsmail olmasından bu yana olan İran tarihi ile ilgili yayınları 40 yıl boyunca takip ede geldim. SOĞUK SAVAŞI GÖZETLERKEN isimli kitabımda en çok da bu konuya yer ayırdım. İran konusu Türk tarihi açısından olduğu kadar uluslararası siyaset açısından da çok önemlidir.

Son 500 yılda, söz konusu iki devletin aralarında derinleşen husumet her ikisinin de son haddine zararına olmuştur. Bu durumdan, başta Fransa olmak üzere, Kıta Avrupa'sı devletleri, İngiltere ve Rusya alabildiğine faydalanmıştır. Bu hal apaçık görüldüğü ve sonuçları ayan beyan ortaya çıktığı halde her ikisinin egemenleri de tutumlarını değiştirmemiştir. İşin en çarpıcı yanı İran'ın 2500 yıllık tarihinde Fars egemenliğinin sadece 250-300 yıldan ibaret olmasıdır. Gerisi Türk soyluların Türk soylularla rekabetinden başka bir şey değildir.

İnanılmaz olan bir başka husus da, Türkler Müslüman olmazdan birkaç yüzyıl önce Hz. Muhammed'in yakın akrabaları arasında cereyan etmiş olan kavgaları, birbirleriyle olan çatışmalarında sözde haklılık gerekçesi yapmalarıdır.

Sonuçta şu oldu:

Yirminci yüzyılda, Osmanlı padisahı ile İran şahı Fransa'nın Akdeniz sahilinde aynı cadde üzerinde birbirine "sürgünde komşu" oldu. İran'ı Rusya ve İngiltere, Osmanlı'yı ise İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan işgal etti. Eğer Bolsevik ihtilali olmasaydı halimiz nice olurdu düşünmek bile istemem. Günümüzde de benzer bir durum geçerlidir.

 ABD Türkiye'yi ve İran'ı kolay yutulur parçalara bölmek istiyor.

İlk hedef İran.

İran kaosa sürüklenip çökertilince hiç vakit geçirmeden Türkiye'ye çullanacaklar. Bizim için de İran için de doğru siyaset, olabildiğince yakınlaşmaktır. Elbette İran'da bunu idrak edememiş olanlar vardır. Gördüğüm kadarıyla Türkiye'de de var.

İngiltere'yi dünya liderliğinden indiren ve bugünkü zayıf konumunda ABD korumasına katlanmak zorunda bırakan Almanya'dır. Almanya'nın dünya egemeni olma hedefini engelleyen de Ingiltere'dir. Bu iki ülke birbirlerinin amansız rakibidir. Bana Ingiliz medyasında maziyi kurcalayan ve Almanya aleyhine demeç veren bir kimse gösterebilen var mı? Tersine Almanya'da Ingilizleri medya önünde yerden yere vuran var mı?

Bütün Büyük Devletler, güvenliklerini minimum enerji ile sağlamaya çalışıyor. Hiçbiri birbirine karşı meydan okuyucu bir uslup kullanmıyor. Oysa hepsi birbirine karşı saman altından su yürütüyor. Ama medya önünde kimse dış politika üzerine ahkâm kesmiyor.

Bizler de Süleymanî cinayetini değerlendirirken diplomatik bir üslubu terk etmemeliyiz. Zaten önceden savaş ilan etmeksizin resmen saldırmak uluslararası hukuka tamamıyla aykırıdır ve alçakça bir davranıştır.

Unutmayalım ki tutarlılık haklı olmaktan çok çok daha önemlidir.

Bizim dış politikamız, başta RTE'nin iç politikaya alet etmesi olmak üzere "ağzı olan konuşuyor" misalindeki gibidir. Bu tutum sürdüğü taktirde her geçen gün fatura ağırlaşır.

Yolun sonu mu? Yolun sonu mu?

Bunu önlemek için kamuoyu baskısına ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Saygılarımla.

İBRAHİM OKUR

Editör: TE Bilisim