MİLLİ DEMOKRASİ GÜVENCEMİZDİR


 Bir ülke düşünelim. Stratejik fay hattının üzerinde olsun, isyanının ve ihanetinin bedelini ödeyenlerin kin, nefret ve intikam saatini kolladıkları bir ülke olsun.

Bu ülke Türkiye’dir. Türkiye’nin karşısında olanlar rakip değiller düşmandırlar. Bu düşmanlıklarını her ellerine geçen fırsatta toplumsal değerlerimize saldırarak ele vermişlerdir.

Bu şartlar altında 1915 yılında yaptıkları ihanet ve isyanın bedelini ödeyenlerinin intikam için geri sayım yaptıkları tarih yani 24 Nisan 2015 tarihi geride kaldı. Kritik intikam tarihi geride kalmasına rağmen, bu tarih ayarına göre planlar yapıldığı ve bu planlar uyarınca yıllardır Ermeni diasporasının yoğun çalışmaları ile Türkiye’den tazminat ve toprak talepleri dillendirildiği, çeşitli ülkelerin yerel ve ulusal meclislerinden kararlar çıkartıldığı, gösteriler tertiplendiği ve her alanda Türk menfaatlerine saldırıldığı halde geri sayım ile hedeflenen tarih geride kaldığı halde acaba niye Ermeni diasporasının etkinlikleri azalmıştır? Bu soruyu sormamız ve düşmanın niyetini okumamız gerekmektedir. Ne yazık ki, bu husus ülkemizde çok kişi tarafından es geçiliyor veya fark edilmiyor.

Ermeniler faaliyetlerini tabi ki sürdürüyorlar ama ellerine maşa geçmişken onu kullanmak amaçlarına ulaşmaları veya yaklaşmaları açısından daha uygun görülmektedir.

Bu maşa pkk adlı terör örgütüdür. Ne yazık ki, biz bu maşaya alan açtık. Bu saatten sonra olabilecekler pek hayırlı gelişmeler değildir.

Bütün yaşadıklarımız bizi 2015 yılından sonra karşılaşacağımız büyük saldırıya götüren taşlar olarak döşenmektedir.

Yıllardır pkk’yı terör örgütü olarak gördüğünü sadece dile getiren ama el altından hiçte öyle davranmayan ABD, artık bu örgütü stratejik ortak haline getirme durumundadır. Gerek Barzani gerekse pkk’ın bulduğu tabanda “Biji Obama” olarak bağırılıyorsa artık ABD’nin kendine çizdiği rolü oynama vakti gelmiş demektir.

ABD, Kosova’dan Kuveyt’e kadar değişik bölgelerde kendisini destekleyen kitleler oluşturduktan sonra sözüm ona bunların hakları adına nihai askeri harekatlarda bulunmuş ve sonuçta almıştır.

Olaylara bu açıdan baktığımızda şimdi bütün çanlar Türkiye için çalmaktadır. Ötekileştirilen, örselenen, tukaka ilan edilen hatta diktatör eğilimleri ayyuka çıkan bir iktidarın devamı ile ABD’nin istediği imkan kendisine verilmektedir.

Öngördükleri an geldiğinde dünya kamuoyunun algısı Türkiye’nin bir diktatör tarafından yönetildiği, Türkiye’nin radikal İslami örgütlerine terör desteği verdiği, Kürtlerin kimlikleri ve haklarının verilmediği, Ermenilerin anavatanlarından edildiği, Kıbrıs’ta Türk işgalinin sürdürdüğü gibi argümanlarla desteklenecek ve saldırıya başlanacaktır.

Devlet Bahçeli’den Mehmet Şimşek’e sert çıkış: Müfsit Devlet Bahçeli’den Mehmet Şimşek’e sert çıkış: Müfsit

İmdi bu görüşler istikametinde düşünmeye devam edelim. Son zamanlarda dış basında Türkiye’de bir diktatör olduğu vurgusunun sıkça yapıldığını göz önüne aldığımızda taşlar yerine oturmaktadır.

Bir an için bir senaryo üzerinde düşünelim ve kendimize soralım. Bu manzara karşısında Kuzey Irak, Ermenistan, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı yapılacak saldırıya destek vermemeleri düşünülebilir mi?

Aklı başında her Türk, bu soruya verilecek olan cevabı bilir. Tabi ki, düşman düşmanlığı için eline geçen fırsatı kullanacaktır.

Ortaya çıkan manzaraya göre ülkemize yönelik büyük bir küresel saldırı adım adım yaklaşıyor. Türkiye’de ki, milyonlarca Türk’ü yok etmek zor olduğuna göre Türkiye’nin ufaltılması hatta kendilerine muhtaç bir hale getirilmesi planı uygulanmaktadır.

Biz bu günlerin yaklaşmakta olduğunu oyun kuranların ana hedefinin Türkiye olduğunu düşünüyoruz ve acizane uyarıyoruz. Osmanlı’nın Girit’e özerklik vermesinin son saldırıya uğramasını engellemediği gibi Artin Kemal’lerin bakanlığı Yunan saldırısını engellemediği gibi Güneydoğu Anadolu’da verilecek bir özerklik düşmanın emelinden vazgeçmesini sağlamayacaktır.

Düşman saldırısından kurtulmanın yolu taviz üstüne taviz vermek değildir. Tam aksine “Gün bugündür!” demektir.

Dünyanın küreselleştiği yalanına sığınmak size karşı yapılabilecek bir saldırı için caydırıcı hiçbir rol üslenmeyecektir. Aksine “Ulus devlet” konumunuzu korudukça çok kutuplu dünya da kendinize müttefik bulma ihtimalleriniz daha fazla olacaktır.

Diktatörce tutumlar veya oluşturulmak istenen “Güçlü lider” imajı bizi dünya dengesinde ötekileştirmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürer. Bu sebeple ne kadar demokrasiyi içselleştirirsek düşmanın eline o kadar az koz vermiş oluruz. Ne kadar demokrasiyi içselleştirirsek o kadar güvenli olabiliriz.

Şüphesiz, bu demokrasi Türk-İslam anlayışına uygun “Milli Demokrasi” olmalıdır. Demokrasi adına bizim gönül ve inanç dünyamıza ters uygulamalar ise zamanla ortadan kaldırılmalı, ilmek ilmek “Milli Demokrasi” inşa edilmelidir.

Halil Konuşkan

Editör: TE Bilisim