İstanbul'da iki bakanlık karşı karşıya geldi... İstanbul'da iki bakanlık karşı karşıya geldi...
Dağların yamacında taraçalanmış ve birbirine sırtlarını dayamış bu mütevazı köyün şirin evleri aşağılarda uzunca ve derin bir yeşil vadiye bakarken, tertemiz havası ve coğrafyası insanı çarpıyor adeta. İsmini aldığı sarı çiçekler bir ressam fırçasından çıkan birer şaheser gibi serpilmiş doğa denilen tuvalin üstüne. Ve Sarıçiçek Köyü tüm güzelliği ve zarafetiyle Allah\’ın bir lütfu sanki doğaya. Baharın dirilişi ve zemherinin terk edişini izlemek gerek şimdi Yukarı köyler diye tabir ettiğimiz yerlerde. Tıpkı ölüm gibi ibret hepsi bizlere. Ve tekrar dirilen bir doğa ve fışkırmakta ab-ı hayat gözeler kaynaklarından. Şimdi bir türkü tutturur Arsin Mesahorlu çoban ayrılık üstüne. Önüne katıp üç beş koyunu dağlarını gezmektedir memleketimin.

Dağların yamacında taraçalanmış ve birbirine sırtlarını dayamış bu mütevazi köyün şirin evleri aşağılarda uzunca ve derin bir yeşil vadiye bakarken, tertemiz havası ve coğrafyası insanı çarpıyor adeta. İsmini aldığı sarı çiçekler ressamın fırçasından çıkan birer şaheser gibi serpilmiş doğa denilen tuvalin üstüne. Ve Sarıçiçek Köyü tüm güzelliği ve zarafetiyle Allah\’ın bir lütfu sanki doğaya.

Ve bu köyde öylesine iki oda var ki gün ışığına hasret. Birisi camiinin 20 metre güneyinde ve diğer 60 metre güneydoğusunda. Odalar halk sanatının, ağaç oymacılığının tüm zarafetini günümüze taşıyan birer şaheser hükmündedir. 1873 yıllarında Hacı Ömer Ağa gelen giden misafirleri için iki oda yaptırmak ister. Yapılacak olan odaların kendini namına yaraşacak olmasını ve hiçbir masraftan kaçılmayacağını vurgular. Yakın çevrelerden taş ve marangoz ustası iki kişiyi köye davet eder. Ustalar gelir kendilerine 100 er altın verilmesi karşılığında anlaşırlar. Rivayete göre Arhavi yada Çaykara\’dan geldiği sanılan kişilerden yaşlı olanına usta, daha genç olanına çırak denilmeye başlar. Ve işe koyulurlar dört kolla. Usta olanın asıl ismi Tahir ve çevrede birçok esere imza attığı bilinirken, çırağın ise adı sanı bilinmiyor. Usta camii yakınındaki odayı, çırak da diğer odayı yapma işini üstlenirler.

Birbirine 50 metre mesafedeki birbirinin aynı ölçülerindeki odaların sedir, tavan, dolap, yüklük, ocak ve kahve köşkü gibi iç düzenlemelerine iş gelince değişir. Çırak ustası Tahir\’in yanına gider ve yardım ister. Usta bu iş içinde ikisine aynı ücretin verildiğini, ustalığını göstermesini ister ve odanın tezyinatı hakkında çırağa bilgi vermeye yanaşmaz. Bunun üzerine usta ve çırak iki yıl süren zaman zarfında odalarına girer, ihtiyaçlarını burada görürler. Ustanın bu davranışından gururu incinen çırak kendini işine verir ve işin sonunda iki oda kapılarını köy eşrafına açılır. Ağaya teslim edilir. Gel gör ki çırağın yaptığı oda ustanın odasını kat be kat geride bırakmıştır. Bunu gören usta; “usta iken olduk şakirt, var birazda sen segirt” der ve o günden sonra hiçbir bina yapmaz, mesleğini terk eder.

Her iki odanın içerisi sanatsal açıdan ilgi çekici şekilde tezyin edilmiştir. Oturma alanı, ocaklar, dolaplar, raflar, kahve köşkleri ve sedir benzer özellikler gösterir. İkinci odanın tezyinatı daha bir zarif, daha çok emek sarf edildiği ortadadır. Ve özellikle tavanda ki sanatçılık ustayı geride bırakmaya yetmiştir. Odaların süslemelerinde rokoko ve eklektik dönemin bezemeleriyle görülen paralelliği bulmak mümkündür. Bu yönüyle süslemelerin tamamı, aşırı üsluplaşmaya uğramış soyut (mücerred) kıvrık dal ve şematik bitki motiflerinden meydana gelmiştir.
Ve günümüze kadar tahrip edilmeden ulaşan bu iki köy odası ileriki yıllarda güvelere karşı sarı, mavi, kırmızı renklerle boyansa da o ilk günkü sanatsal değerinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Odalar iç ahengi, yapıldığı ilk günün tazeliği, renklerin desenlerin uyumları, halk sanatımızın ve oymacılık sanatının en ince detaylarını yansıtır. Odanın ahşap kısımları, tavan, sedir, ocak ve kapakları, yüklük, köşk, kemer, sütun ve diğer bölmelerde yer alan işlemeler, oymalar, stilize yaprak, bitki ve çiçek motifleri klasik değerlerden uzak ve aşırı üsluplaştırılmış mücerred şekil ve biçimleriyle 19.yüzyılın batılılaşma zevkine ve mahalli geleneklere uygundur.

Ve bu iki köy odası devrin sosyo-ekonomik, coğrafi ve kültürel yapısının birer aynası hükmünde iç dekorasyonu, işlemeleri, oymacılık ve halk sanatının incelikleri ile apayrı birer kültürel değer hükmündedir. Ama gel gör ki; bu iki güzide köy odamızın yeterince tanıtımının yapılamamış olması, çevre düzenlemesi ve korunmalarının yetersiz olması ile ileriki yıllara aktarılmasında yaşanan acabalar köylüleri kara kara düşündürmektedir. Bu iki tarihi eserin en kısa zamanda kültürel varlık olarak tescil edilmesi ve koruma altına alınması ile bu kaygılarımızda azalacaktır.

Ve köy odaları en mahsun şekilde kapılarında koskocaman kilitlerini çözecek sahiplerini beklemekte hâlâ. Sedirinde kim bilir kaç vatandaş demli çaylarını yudumlamış, kaç aksakallı dede oturmuş, rahlelerinde kaç hatim indirilmiş, kaç hatıra anlatılmıştır kim bilir? Uzun kış gecelerinin hüküm sürdüğü Gümüşhane Köylerinde köy odaları hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Köy odaları eski Türklerdeki “bey otağların” fethedilen coğrafyalarda aldığı yeni biçimidir. Buralar misafirlerin ağırlandığı, sohbetlerin yapıldığı, aşk hikâyelerinin dinlendiği ve türkülerin söylendiği yerlerdir. Adeta köy sosyal hayatının kalbinin attığı yerlerdir. Televizyon ve radyonun olmadığı devirlerde koca bir dünya bir fiske ve gaz lambasının loş ışığında canlanırdı. Şahsa yahut sülaleye ait olan bu odalar yeri geldiğinde muhtar odası, yeri geldiğinde bir danışma ve istişare merkezi, yeri geldiğinde eğitim yuvası yahut yeri geldiğinde bir garip yolcuya sığınak olmakta idi.

Gümüşhane ve köylerinde sosyal yapının adeta birer vitrini sayılan bu köy odaları danışma meclisi, sohbet ve okuma salonu hükmünde apayrı bir özelliğe sahiptir. Ki günümüzde köy konakları yapılması fikrinin asıl ana kaynağı da bu olsa gerek. Son yıllarda gurbet ellerde vefat eden vatandaşlarımızın vasiyetleri üzerine köylere getirilmesi bu tür köy odalarının varlığının ne kadar gerekli olduğuna yeter sanırım.
Bu odalar atalarımızdan bizlere kalan birer kültür mirası ve birer güzide emanetleridir şüphesiz. Oda sahibi odaya adeta gözü gibi bakar, yüklüğü, kahve ocağı, dolabı, sobası, sinisi, sofrası, kaşığı, peşkili, yatağı, yorganı, bardağı, çayı ve şekerini her dem hazır tutardı. Bu oda sahiplerinin gözünde çok muteberdir. Ve köy odaları uzun kış gecelerinin tek eğlence kaynağı, sohbet ve ilim yuvalarıdır. Odalarda; Muhammediye, Ahmediye, Enver-ül Aşıkiyn, Söhrübat, Siyer-i Nebi, Emsile (Misaller), Molla Cami (Fıkıh), Marifetname, Battal Gazi Cenkleri okunur ve dinlenirdi. Ayrıca bu odalarda; Hicrani, İrşadi, Ağlar Baba, Sümmani, Emrah, Şemi, Aşık Ahmet ve Aşık Garip deyişleri okunurdu tarih boyunca.

Düzeltme : Ustanın yaptığı odayı Hacı Ömer Ağa, Çırağın yaptığı daha güzel olan odayı ise Hacı Şaban Ağa yaptırmıştır.
Kamil Koç (Fotoğraflar için Hüseyin Turkfiliz e Teşekkür ediyorum..)
                  

Editör: TE Bilisim