BEKA’ymış!..

Yüksek yerlerde; yet tutan büyüklerimiz..

BEKA... BEKA... diye bir türkü tutturmuşlar!

Kısa günde kırk kere, yukarıdan aşağı söyleyip duruyorlar.

Ağıt mı desem... Bozlak mı... Yoksa uzun hava mı...

Düşündüm, taşındım, bilemedim makamını!

Açtım baktım sözlüğe... Neymiş diye; bunun adı?

Ölümsüzlük! Diyor... Sonsuzlukmuş edadı!

Dedim olur mu? Hiç fani!

Yaradandır ölümsüz olan!

Tanrının kendisidir! Tek; sonsuz da muradı...

Evet!

Tüm semavi dinlerin inancına göre; sonsuz ve ölümsüz olan tek varlık, Yüce Yaratıcıdır. Yarattıkları ise: Sürekli bir devinim içerisinde; doğar, gelişir, yaşar ve ölürler.

Yaratılan her varlıkta olduğu gibi; devletlerde de bu böyledir. Ve dolayısıyla her devlet; tıpkı canlı bir organizma gibi; bu akıbete tabidirler.

Tarihe bakıldığında; irili, ufaklı yüzlerce devletin bu akıbete uğradığını ve Dünya kurulduğundan bu güne, hiç bir devletin; sonsuza kadar var olmadığını görürüz!

O yüzden denmiştir ki; “TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR"

Ancak; bu demek değildir ki, devletler yıkılır ve orda mevcudiyeti sonlanır. Hayır! Devletler yıkılsa da; olduğu yerde, mirasçıları tarafından yenileri kurulur. (Yani ölen babanın evlatlarının soyu devam ettirmesi gibi) Ve bu da; kuşaktan, kuşağa aktarılmak suretiyle, milletin ve kültürünün devamlılığını sağlar.

İşte: Mustafa Kemal ATATÜRK'ün kurduğu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ‘de; Osmanlı'nın bir mirasçısı olarak, Türk Milletinin ve onun kültürünün bir devamıdır. Ve bu devamlılık; Mustafa Kemal'in deyimiyle; “...İLEL EBED PAYİDAR KALACAKTIR.”

Türkiye Cumhuriyeti'nin Kuruluşu:

1919’da...

Osmanlının teslimiyetçi ruhu ile:

_ “Amerikan mandasına mı girelim... Yoksa İngiliz mandasına mı...” diye; kendilerine bir çıkış yolu ararken...

Başbuğ Mustafa Kemal:

_ “Türk'ün saygınlığı, onuru ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!”

_ “Bundan dolayı,”

_ “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!” Diyerek;

Türk Milletine bir yol, yoldan öte bir kader çizmiştir!

Ve işte bu ruh; yedi düvele karşı verdiği Milli Mücadele ile "İlel ebed payidar kalacak" Türkiye Cumhuriyetini; Vatan olarak Türk Milletine miras bırakmıştır.

Tarihe bakıldığında da: Türklerin kurmuş olduğu 16 Devlet; Türk Milletinin, payidar olmasının... Ve hiç bir ulusun, boyunduruğu altında yaşamama, azim ve kararlılığının göstergesidir. Bu azim ve kararlılık; Yine ATA'nın deyimiyle, Türk’ün: “DAMARLARINDAKİ; ASİL KANDA MEVCUTTUR"

Bu bakış açısı:

Elbette ki benim idealize olmuş düşüncelerimdir!

Ancak olaya birde sosyolojik açıdan bakmak gerekir ki; O da şudur!

Sosyolojinin babası olarak addedilen İbn Haldun (1332 – 1406); Mukaddime adlı ünlü eserinde; yukarıda da belirttiğim gibi, devleti canlı bir varlığa benzetir. Ve devletlerin yaşam süresini; İnsan ömrünün maksimum sınırı olan, 120 – 130 sene ile sınırlar.

Ve derki:

“Devletler de insanlar gibi; doğar, yaşar ve ölürler. Ve bu döngüsel olarak devam eder. Bu döngüsel durum 5 aşamadan oluşur: Bunlar: Zafer, İstibdat, Ferağ, Sulh ve İsraftır.

İbn Haldun'a göre: İsraf denen bu 5. aşama, ÇÖKÜŞ yani YIKILIŞ aşamasıdır! Ve bunu İbn Haldun şöyle açıklar:

1 – ASABİYETİN (Dayanışma ve birliğin) ZAYIFLAMASI: hesabını veremeyeceği işlere girişen hükümdar, halkından korkmaya başlar. Hükümdarın bu tutumu, o nu halkından koparır ve yalnızlığa iter. Bu yalnızlık ise, onu daha da korkutur. Halka karşı güvenini kaybeden hükümdar, kendisini koruması için askere yönelir ve onu maddi açıdan doyurmaya çalışır. Maddi açıdan duyurulan askerin asabiyet eksikliği, onun yeniden kısa süre de, halkın yanında yer almasını sağlar. Ve böylelikle, her tabaka da zayıflayan asabiyet neticesinde, devlet; adım adım çöküşe gider!

2 – DEVLET YÖNETİMİNİN ZULMÜ: İbn Haldun,  devlet yönetimin iyiliğinde liyakatı ön plana çıkarır ve nitelikli bir devlet yönetiminin; halkın menfaatini gözetip, adaletle hükmedeceğini belirterek, bunun halk için iyi bir yönetim olduğunu, halkına zulmedip, korku salan yönetimlerin ise kötü olduğunu söyler. Ve zulüm tavrı içerisinde olan devlet yönetimini, savaş alanlarında halkın yalnız bırakacağını, bunun da yıkılmaya sebep olacağını belirtir.

3 – İKTİSADİ YAPININ BOZULMASI: Bunu de şöyle açıklar İbn Haldun; İsrafı artan devlet, bu gereksiz harcamalarını karşılamak için,  halkın vergi yükünü artırmanın yanında, her şeye vergi koyarak yeni vergi alanlarına yönelir. Bu durum halkın devlete olan güvenini azaltır. Bu vergi yükü bir çok esnaf ve zanaatkarların işi bırakmasına sebep olur. Bunların iş bırakmasıyla vergi yükümlüsü azalan devlet, vergi gelirlerinin azalmasıyla, bu açığı kapatmak için vergileri daha da yükseltme cihetine gider ve bu kısır döngü artarak devam eder. Ve bu ekonomik ÇÖKÜŞ devletin yıkılmasıyla nihayete erer. Ve bu durum hep böyle döngüsel olarak devam eder der.

31 Mart 2024 seçimlerini nasıl okumalıyız? 31 Mart 2024 seçimlerini nasıl okumalıyız?

İbn Haldun’un bu döngüsel tarihini örnek alarak yıkıma götüren hataları ortadan kaldıracak tedbirlerle birlikte AYDINLANMA DEVRİNİ  başlatan batı dünyası, bu döngüyü; düzen ve ilerleme adında çizgisel bir anlayışa çevirmiş ve bu anlayış her alanda batıyı bugünkü uygarlık ve gelişmişlik seviyesine taşımıştır.

Yine İbn Haldun'un bu 5 döngüsel tarihinde akıbetini gören Osmanlı ise; Naima ile bu 5 döngüsel tarih çerçevesinde zuhur eden gelişmeler için tedbir almaya kalktıysa da, içinde bulunan çürümüşlük, bu tedbirlerin uygulanmasına imkan vermediğinden yıkım kaçınılmaz olmuştur...

İbn Haldun'un; tarihsel ve sosyolojik bu değerlendirme ve tespitlerinden çıkarılması gereken sonuç şudur.

1 – Birlik ve beraberlik.

2 – Yönetimde liyakat.

3 – Adil yönetim.

4 – Üretim.

5 – Refah seviyesinin dağılımında ki adalet.

6 – İsraftan (ve yolsuzluktan) kaçış.

Bu altı madde de sayılan hususların müspet uygulaması devleti ayakta tutarken aksi uygulamalar çöküşe götürmektedir.

Peki bu çerçeveden bakıldığında; TÜRKİYEDE BİR BEKA SORUNU VARMIDIR? ELBETTEKİ VARDIR!

Yalnız benim öngörülerim ve analizlerim, bu BEKA sorunun, Türkiye Cumhuriyeti Devletinden ziyade, iktidarın BEKA SORUNU olduğu yönündedir.

Çünkü; Yukarıda da belirttiğim gibi, Türkiye Cumhuriyetinin BEKASINI KORUMAK! 1919’da olduğu gibi TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN AZİM VE KARARLILIĞI ALTINDADIR.

Bu kararlılık: “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!” diyen Başbuğ Atatürk'ün izinde; Türk Milliyetçilerinin birinci vazifesidir!

İktidara gelince:

Keşke adına Üniversite kurduğu İbn Haldun'un adını kullanmak yerine eğer fikirleri üzerinde biraz durulsaydı, ne Türkiye Cumhuriyetini bu badirelerle karşı karşıya getirir ne de kendisi için bu ÇÖKÜŞ sürecine ivme kazandırırdı. 

Yukarıda açıklanan sebeplerden de anlaşılacağı üzere, sürdürülebilirliğini kaybetmiş iktidar; sadece uzatmaları, hatta uzatmaların uzatmasını oynama gayreti içerisindedir.

Milletin tükürüğünde boğulacak bir terör örgütünü, Yüce Türk Milletinin ebediyetine mani bir unsur olarak göstermek, bu millete yapılacak en büyük hakarettir.

Bu iktidar öncesinde o alçak terör örgütünün kolu, kanadı kırılıp, başı kesilerek, ülke; mevcut iktidara sıfır terörle teslim edilmiştir.

Peki ülkeyi sıfır terörle teslim alan AKP ne yapmıştır...

* Teröristlerin oydaşlarını yanlarına çekmek için, onlarla masaya oturup al takke ver külah yapmıştır!..

* Teröristleri Habur sınır kapısında davul zurnalarla karşılayıp, Yüce Türk Adaletini ayaklarına götüretek, eli kanlı teröristlerin çadır mahkemelerinde beraat edilmesini sağlamıştır!..

* Mustafa Kemal Atatürk'ün hayata gözlerini yumduğu Dolmabahçe Sarayında; terör temsilcileri ile oturup mutabakat metni imzalamıştır!..

* Yollar, caddeler, sokaklar kazılıp altına mayınlar, patlayıcılar döşenirken, sakın haa! dönün arkanızı görmeyin diyerek askere ve polise operasyon izni vermemiştir!..

* Çanakkale de bile 7 düvele karşı inmeyen Türkün şanlı bayrağını; kışlada teröristin indirmesine göz yummuştur!..

* Cani bir teröristin gizli tanık yapılarak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Komutanı ile birlikte  yüzlerce Türk General, Amiral ve Subayının zindanlara atmıştır!..

* Ve de Türkün şanlı destanın adı olan ERKENEKON’a, terör örgütü diyerek, Türkün kutlu tarihine doğrudan saldırı da bulunmuştur... Ve daha neler neler!..

Bu süreç ve zaman diliminin unutulduğu ya da unutulacağı zannediliyorsa eğer; Bu sürecin hiç bir Türk Milliyetçisi tarafından unutulması asla mümkün değildir!

Eğer bir BEKA’dan bahsedilecekse (ki benim için terör asla beka sorunu olamaz) ülkeyi beka eşiğine getiren, işte yukarıda belirttiğim bu süreçtir!

Peki benim için terör neden BEKA SORUNU olamaz!

Çünkü Dünyanın hiç bir yerinde terörle yıkılmış bir devlet yoktur.

Benim nazarımda terör örgütü; gribal bir enfeksiyon gibidir! Ve atalarımızın; "İlaç alırsan 7 günde, almazsan 1 hafta da geçer...* dediği bir süreçtir ki, bu 1998-99 döneminde ki kararlılık ve politikalarla gösterilerek terörün beli kırılmıştır... Ta ki bu hükümet gelip can suyu verene kadar ülke de terörün esamesi okunmamıştır.

******

Evet İbn Haldun'un dediği gibi DEVLET;  biyolojik canlı bir organizmaya benzer. Bu organizma da, tıpkı insan vücudunda ki gibi; yararlı ve zararlı, mikrop ve bakterileri bünyede taşır.  Bunun denge ve kontrolünü sağlayan ise bağışıklık sistemidir.

Bu zararlı mikrop ve bakteriler vücuda sürekli bir saldırı halindeyken, vücudun bağışıklık sistemi dediğimiz savunma mekanizmasına çarparak yok olurlar.

Yanı vücudun savunma mekanizması bunları bulup yok ederek saldırıları bertaraf eder. Bunlar her an, her saniye vücutta bizim farkına varmadığımız otonom işlemlerdir. Her insan vücudun günde 50 ile 250 arasında kanser hücresi ürettiği ve bunun bağışıklık sistemi tarafından yok edildiği bilinir.

Ve dolayısıyla organizmanın sağlıklı çalışması için, yapılması ve gidilmesi gereken doğru yolların terkedilmesi, zamanla sistemin zayıflamasına ve bununla birlikte saldırılarla baş edemeyen bağışıklık sistemini görevini yapamaz hale getirir. Bağışıklık sisteminin zayıflayarak savunma yapamaması, organizmanın; bu mikrop ve bakteriler tarafından istila edilerek çöküşü ve neticesinde ölümü ile neticelenir.

Sonuçta vücudun bağışıklık sisteminin güçlü olması demek; başta tümörlerin oluşumu olmak üzere, organizmayı bütün hastalıklardan koruyarak, sağlıklı ve uzun bir yaşam sürmesinin sağlanması demektir.

İşte Devletin bağışıklık sistemini güçlü kılan unsurlar da: ÜRETİME DAYALI GÜÇLÜ BİR EKONOMİ ve HUKUKUN ÜSÜTÜNLÜĞÜNÜ ŞİAR EDİNMİŞ ADİL BİR YÖNETİMDİR...

Bu iki ana unsurun altında:

* İsraf,  şatafat ve yolsuzluktan kaçınılması...

* Liyakatı gözeterek iş ve yönetimde ehil olanları ve konusuna hakim, uzman ve teknokratların tercih edilmesi...

* Halkı arasında; din, dil, ırk, mezhep, siyasi olmak üzere her türlü ayrıştırmadan kaçınılarak, herkese; hukuk içerisinde eşit muamele edilmesi...

* İstihdam yaratılarak, işsizliğin azaltılması...

* Güçlü bir sosyal güvenlik yapısının kurulması...

* Ülkenin; nimetlerinin de, külfetlerinin de herkese adil ve eşit dağıtılması....

* Tüketimden ziyade üretime yönelik ekonomik sistemler araştırıp uygulanması...

* Geleceği önceden öngörüp planlaması vs. vs. uzatılabilir liste!

 

Velhasıl kelam; öyle höt zöt deyip, milleti ayrıştırıp tehdit ederek ve öldürerek BEKA sağlanmaz!

Devletin temel varlık sebebi; insanları barış içerisinde bir arada yaşatmak içindir! Sonuçta insan varsa devlet vardır! İnsanın olmadığı yerde devletin vücut bulma ya da yaşama imkanı yoktur.

O yüzden: Şeyh Edebali,  damadı ve  Osmanlı Devleti kurucusu Osman Gazi'ye; “İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN” demiştir.

Bu sözde “insanı yaşat ki” sözü; sadece hayatını idame ettirmek değildir! Zira insan; hayvanlar gibi et ve kemikten ibaret olmayıp, onun bir duygu ve düşünce dünyası vardır. İşte asıl amaç; insanın duygu ve düşünce dünyasına dokunmaktır.

Dolayısıyla fizyolojik ve düşünsel olarak tatmin olan toplumlardan, mutlu ve müreffeh milletler oluşur. Ve bu milletlerin ve de bunların devletlerinin hiç bir zaman BEKA SORUNU ile karşı karşıya gelmesi mümkün değildir.

Mehmet Sevinç

02.02.2019

Editör: TE Bilisim