Dünyanın en güçlü devletini kuran kurucu babalardan ve bağımsızlık savaşının kahramanlarından birinin vatan haini olabileceğine ihtimal verir misiniz?

ABD’de böyle biri, hem de ülkenin 3. Başkan Yardımcısı görevini yaparken (1801-1805), kurucularından olduğu Birleşik Devletleri parçalamaya çalışmıştı. ABD topraklarının bir bölümünde kendi devletini kurmak için harekete geçmiş, kendi özel ordusunu kurmuştu.

Olayın kahramanı Başkan Thomas Jefferson’un yardımcısı Aaron Burr idi.

Burr’ün planı gerçekleşmiş olsaydı Birleşik Devletler tamamen parçalanmış olacak, bugünkü ABD topraklarının bir kısmında büyük bir imparatorluk kuracaktı. Bu durumda ABD ve -elbette- dünya tarihi ve dengeleri bambaşka bir şekilde gelişecekti.

Aaron Burr döneminin en büyük düşünce adamlarından biriydi ve ABD Başkanı olmasına ramak kalmıştı.

O sıralarda ABD finans sisteminin kurucusu Alexander Hamilton Hazine Genel Sekreteri idi. Bu zat o kadar önemli bir adamdır ki, ABD’nin 10 dolarlık kâğıt paralarında Hamilton’un resmi vardır. Hamilton ABD Anayasasında kuvvetler ayrılığı ve eyalet sistemi gibi temel unsurların kabulünde de etkin rol oynamıştı.

Kaderin cilvesine bakın ki, Amerika’nın kaderini değiştirenlerin başında gelen bu iki kişi arasında bir düello olayı yaşanıyor.

ABD Başkan Yardımcısı Aaron Burr, kendisine “kızıyla ensest ilişki kurduğu imasında” bulunan Hamilton’u düelloda öldürüyor.

“Düello ikisinin de sonu oluyordu. Hamilton hayatını kaybederken, Burr da başkanlık hayallerine son noktayı koyuyordu.”

İşte bu yüzden Burr kendi imparatorluğunu kurma planlarını hayata geçirmeye çalışmıştı. Özel ordusu ile ABD’yi parçalamak, “ABD’nin kalbinin attığı yerde” yeni bir imparatorluk kurmak üzere harekete geçti.

*  *  *

HAİN VE SATILMIŞ GENELKURMAY BAŞKANI

Hikâyeyi daha ilginç yapan bir yönü de zamanın ABD Genelkurmay Başkanı olan General James Wilkinson’un bu vatan hainine destek vermiş olmasıydı.

General Wilkinson’un “ABD tarihinin en ahlaksız adamı” olarak tarihe geçmesi sadece bu olayla sınırlı değildi. General Wilkinson bir ikili ajan, İspanya Kralı tarafından satın alınmış bir casustu. ABD’deki politik ve askeri gelişmeleri raporladığı İspanya Kralından düzenli maaş alıyordu.

General Wilkinson tam kalkışma başlayacağı zaman karar değiştirir, Burr’ü satar. Kendisiyle ilgili kısmı gizleyerek Başkan Jefferson’a ihaneti anlatır. General Wilkinson başlangıçta ihanetin içinde olduğundan bütün ekibi kolayca tutuklar. Aaron Burr yakalanarak mahkemeye çıkarılır.

*  *  *

VATAN HAİNİNE BİLE ADİL YARGILAMA

Vatana ihanetten yargılanan ABD’nin 3. Başkan Yardımcısı Aaron Burr mahkûm edilmiş olsaydı muhtemelen asılacaktı ve vatana ihanet suçundan asılan ilk ve tek Başkan Yardımcısı olarak tarihe geçecekti. Ama öyle olmadı.

1807 yılında, ABD Başkan Yardımcısının ihanetle yargılandığı yapılan yargılamada, mahkemeyi eyalet hâkimi John Marshall yönetiyordu. Marshall mahkemelerin bağımsızlığı ve politik baskılardan uzak tutulması konusunda son derece titizdi. “Marshall yargı düzeninin bağımsız kalmasını istiyordu.”

Devlet Başkanı Aaron Burr’ün infazını talep ediyordu. Ancak bağımsız yargı düzeni kendisini sadece yasalarla bağlı hissediyordu.

Kurucu babalar, Anayasa’yı yaparken, “vatana ihanetten” mahkûm edilmesini çok zor hale getiren hükümler getirmişti. İhanetten hüküm giymek için ya suçun itiraf edilmiş olması veya ihaneti gösteren iki açık eyleme en az iki şahit gösterilmiş olması gerekiyordu.

Burr suçunu itiraf etmedi. Suçlarının hiçbiri için birden fazla şahit bulunamadı. Savcının elinde başka bir delil olmadığı tespit edildi.

Bu durumda jüri kararını verdi, “sanığı önümüze konulan delilleri temel alarak suçsuz bulduk” dedi. “Suçu olduğunu biliyoruz ama gerekli deliller dosyada yok” anlamına gelen bu kararla Burr serbest bırakıldı.

Bu vaka ABD’de bugün bile emsal vaka olarak değerlendirilmektedir.

*  *  *

BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ YARGI

Burr davasıyla ABD’de mahkemelerin Başkan’ın talimatıyla çalışmadığı ortaya konmuş oldu. Böylece ABD’de sadece kanunlar ve delillere göre karar veren, “Başkan’ın beklentilerini karşılamak” gibi bir endişe taşımayan, bağımsız ve tarafsız yargının temelleri atılmış oldu.

İlk bakışta “vatan haini” bir başkan yardımcısının, sırf yeterli somut delil olmadığı için, cezalandırılmamış olması kamuoyu vicdanını rahatsız etmiş olabilir. İnfaz isteyen Başkan ve çevresi yargının bu kararını beğenmemiş olabilir.

Ancak “Hukukun üstünlüğü, bağımsız ve tarafsız yargı ilkelerinin” getirisi o kadar yüksektir ki, suç işlediğine dair yeterli delil bulunmayan bir “hainin” cezalandırılmamasının mahzurları bile bunun yanında çok önemsiz kalmaktadır.

Nasıl iyi yönetiliyor muyuz? Nasıl iyi yönetiliyor muyuz?

*  *  *

Bu tür tecrübelerin birikimiyle, evrensel hukuk alanında bazı temel ilkeler kabul edilmiştir. Mesela “masumiyet karinesi / suçsuzluk karinesi” gereğince, bir suçtan yargılanan kişinin, suçluluğu mahkeme kararıyla sabit olmadıkça suçlu sayılamaz.  “Şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereğince, “mahkûmiyet için her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil gerekmektedir.”

Roma İmparatoru Traianus’a atfedilen “Bir suçsuz cezalandırılacağına, bin suçlu cezasız kalsın” sözü çok manidardır.

Bu yüzden Anayasa Mahkemesi ile AİHM’nin son dönemlerde verdiği hak ihlalleri kararlarını günlük siyasetten ve kişilerden bağımsız olarak tartışmamız lazım. Bu kararları hukukun yaşadığı tarihsel süreçteki tecrübeler ile temel hukuk ilkeleri ışığında değerlendirmemizin yararlı olacağını düşünüyorum.

Editör: TE Bilisim