Değerli Dostlar, hepimizin geçmişinde güzel günler ve iyi insanlar vardır. Hatırlarız, özleriz, geriye dönmeye çalışırız; ama olmaz. Anılarla yaşamaya çalışır ve öyle de yaşlanırız.

Yaş ilerledikçe bazı anılar ve insanlar hafızamızdan, önce isim ve sonra da resim olarak çıkmaya başlar.

NevşehirAvanos Mahmat Köyünde geçirdiğim çocukluk ve gençlik günlerimi ve insanları unutmak mümkün değil. İç Anadolu; buram buram Anadolu kokan coğrafyası ve insanları ile Ülkemizin sessiz sedasız temel taşlarından olan bölgesi.

Kış ayında kar örtüsünün altında uyumak, dışarı çıkılamadığı için yol açmaya çalışmak, dam akmasın diye çatıdaki karı temizlemek, kardeşlerimle ve arkadaşlarımla bıkmadan usanmadan güzel oyunlar oynamak, kuzine sobasının çıkardığı o tatlı çıtırtılar eşliğinde köy radyosunu dinleyip annemin hazırladığı omacı beklemek, babamın pazardan aldığı mandalinaların kabuklarını sobanın üzerinde kurutmak, kalabalık ev sofraları, birbirini ziyaret eden insanlar, akrabalık ve komşuluk ilişkileri ne güzeldi.

Baharda leyleklerin göçüne, derelerin coşkusuna, tabiatın dirilişine tanıklık etmek muhteşemdi. Yazın sıcağı kavurucu olsa da bir başka güzeldi. Ekili araziden hasat almak, toplanan ürünlerin bir kısmını eviniz için ayırıp, kalanını geçim kaynağı olarak kullanmak, İç Anadolu'nun bugünlere kadar süren geleneğidir.

Yaz akşamları bambaşka güzeldi. İçinize düşecek gibi yakın duran gökyüzünün ve akan yıldızların altında uyumak, sahura kalkmak, gündüzü uzun yaz günlerinin ayrı bir keyfi idi.

Yeni siyasi aktörlere veya muhataplarına duyurulur! Yeni siyasi aktörlere veya muhataplarına duyurulur!

Mahmat Köyünden çıkana kadar ilkokulda ve ortaokulda geçirdiğim günler bambaşka idi. Birlikte oyun oynadığım, gezip dolaştığım, kayısı ve üzüm topladığım, dere ve çeşmelerinde serinlediğim ve top oynadığım arkadaşlarım hep aklımda ve hala çoğuyla görüşürüm. Köy meydanında toplanan sığır ve koyun sürüsünün peşinden koşmak, sabahları taze süt içmek, şimdilerde o dönemi yaşayanların hasret kaldığı güzelliklerdi…

Birçoğumuzun yaptığı gibi, gidenlerin ardından söylenen güzel sözleri ancak kendimiz ve mezar taşları dinleyebilir. Derler ki, kıymeti yaşarken bilmek ve göstermek gerekir. Ancak verilen bu akıl güzeldir de, yoğunluk, telaş ve birçok nedenle bu pek mümkün olmaz.

Dedemin, "Bu çocuk adam olur ama, ben göremem." sözü kulaklarımdan gitmiyor. Babam ve annem bana okumayı yazmayı, "kerrat cetveli" dediği çarpım tablosunu ve hayatı öğretti.

Babam ve  annem beni okutmak için maddi-manevi açıdan varını yoğunu ortaya koyup  karla kaplı yolların bahara gideceğine inandırdılar. Öğrenim konusunda Babamın desteği ve hakkı da çok büyüktür. Bana, okumanın, öğrenmenin ve öğretmenin her şeyden önemli olduğunu bıkıp usanmadan anlattı.

Şimdilerde sık sık gitsem de, eski tadı bulamadığım ama yine de gitmekten bıkmayacağım memleketimde anılarla avunuyorum. Gezip dolaştığım, top oynadığım eski yerleri görmek, havasını koklamak ve gözlerimi kapatıp eskiyi dinlemek, gidenleri özlemek, insanın anlatılmaz şekilde içini sızlatıyor. Belki o dönemin insanları farklıydı, belki de "nostalji", yani geçmişe duyulan özlemdir bu.

Kim ne derse desin gidenin yeri dolmuyor, hep eksik kalıyor, kaçınılmaz son, fani dünya ve ayrılış, elden bir şey gelmiyor. Ah şunu da yapsaydım, birlikte yapsaydık, keşke şimdi olsalardı desek de, buğulu gözlerle geriye doğru bakarız, burnumuzun direği sızlar, boğaz düğümlenir, ancak giden gelmez, kalan ise sadece anılardır.

Saygılarımla…

Editör: TE Bilisim