15 TEMMUZ'UN RÖVANŞI MI ALINMAK İSTENİYOR?

EKONOMİK KRİZ SALDIRISI MOODY'S'LE Mİ BAŞLIYOR..? 
Rubil GÖKDEMİR

15 Temmuz sonrası yaşadığımız ve bütün milleti derin bir travmaya sokan gelişmeler karşısında, doğal olarak geliştirdiğimiz ilk savunma refleksi; "devletimizin bekası ve milletimizin birliğini" koruma noktasında oldu. Bütün toplumlar böylesi dönemlerde her türlü talep ve beklentilerini erteleyerek, hatta hukuki haklarından bile vazgeçerek "güvenlik" ihtiyacını ön plana çıkarırlar. Böylesi dönemlerde, "güvenlik" dışındaki ekonomi dahil, diğer ihtiyaçlar haklı veya haksız önemsizleşir, fantastik hale gelir.

Bilinen ve kabul edilen ikili tasnife göre toplumlar, "korku" veya "umut" motivasyonu ile idare edilirler. Türk milleti olarak içinde yaşadığımız süreçte, kişisel ve toplumsal karar ve tercihlerimizi belirleyen tek faktörün şimdilik "korku" olduğunu, bu korku karşısında geliştirdiğimiz savunma mekanizmasının adını ise "milli mutabakat" olarak belirlediğimizden, bu mutabakatı bozacak her hareket ve davranışı, abartılı bir psikoloji ile "vatan hainliği" sayacak bir halet-i ruhiye içinde yaşıyoruz.

Güvenlik kaygılarının zirve yaptığı böyle zamanlarda, "hukuk, demokrasi, bireysel haklar kapsamındaki, fikir hürriyeti, teşebbüs hürriyeti, mülkiyet hakkı, adil yargılanma talebi" gibi sözler fildişi kulelerden söylenen romantik ve lüzumsuz laflara dönüşür.

Oysa ki, temel hak ve hürriyetler; milli güvenliğin çok önemli bir unsurunu oluşturan, sağlıklı ve güçlü bir ekonominin de vazgeçilmez alt yapısını oluşturur.

Böylesi psikolojik ortamlarda toplumu yönetenler hiç bir itirazla karşılaşmamak gibi "konforlu karar alma süreçlerini" tercih etseler bile, bu durumun normal ve sürdürülebilir olmadığına işaret etmek zorundayız. Unutulmamalıdır ki, susturulmuş ve muhalefetsiz bir siyasal yapı, hayatın çoğulculuğu ve zenginliğini kaybettireceği gibi, sağlıklı bir ekonominin ayakta kalmasını da zorlaştıracak demektir.

Oysa ki, bu dönemlerde bile hayat güvenlik endişesi yanında bütün boyutlarıyla devam ediyor. Ekmek parası kazanmak gerekiyor, günlük ihtiyaçları karşılamak gerekiyor. 80 milyonluk bir ülkede ekonominin çarklarının dönmesi, üretilmesi, satılması, borçların ödenmesi, işsizlere iş bulunması, geleceğe güvenerek yeni teşebbüslerde bulunulması gerekiyor.

Ekonominin bilinen kanunları yanında, o mekanik kurallar dışında, ekonominin aktörleri olarak bireylerin ve toplumların psikolojileri, tüketim veya yatırım kararlarını en az yüzde altmış, yetmiş oranında belirleyici oluyor. Öyle ki, aile bütçesinden yapılması gereken 500 TL'lik harcama kararının bile ertelenmesi zincirleme bir etkiyle ve kartopu misali ekonominin genel dengelerini etkileyecek hale gelebiliyor

YSK resmen ilan etti: Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi YSK resmen ilan etti: Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi

Ekonomimizde önemli bir yere sahip inşaat ve konut sektörünün canlanması için, konut kredi faizlerinin düşürülmesi mi, insanların önümüzdeki 5-10 yıllık döneme güven duyması mı önemlidir diye bir soru sorulsa, tereddütsüz bir şekilde doğru cevabın "geleceğe güven duyulması" olduğunu söylerim. Hiç kimse yarınını güvence altında görmeden "faizsiz" kredi bile kullanamaz çünkü...

Aile ekonomisindeki tüketim kararları gibi, hukuki güvenceye sahip, istikrarlı bir ortamda ve geleceği satın alacak şekilde korkulardan sıyrılmamış bir toplumu en az "güvenlik" kadar tehlikeli bir ekonomik krizin beklediğini öngörmek kesinlikle "felaket tellallığı" değildir. Bu sebeple MOODY'S'in not düşürmesini alınacak tedbirler için işaret fişeği saymalıyız.

Milletçe küresel terör saldırılarına acımasızca muhatap olduğumuz bu dönemde, Türk Milletinin hızlı bir şekilde normalleşmeye, kendini hukuki güvence altında hissettiği ve geleceğe güvenle bakabileceği psikolojik ve toplumsal atmosfere ihtiyacı vardır. Ertesi gününü bile öngöremeyen piyasa aktörleri bu psikolojiden kurtulmadan, ülke ekonomisine katkıda bulunacak faaliyetlere katkıda bulunması beklenemez.

İşte tam da böylesi bir atmosferde küresel saldırıların parçası haline gelmiş bulunan ve bu saldırıların yeni bir aşamasında rol alan derecelendirme kuruluşu MOODY'S'in ülkemizi "yatırım yapılamaz ülke" kategorisine düşürmesi ve Türkiye kağıtlarını "çöp seviyesine" indirmesini bu saldırılar kapsamında dikkate almak zorundayız.

Devletin, bu dönemlerde tam bir profesyonellikle, hızlı bir biçimde ve kurumsal yapılarıyla birlikte "güvenlik tehdidiyle" uğraşması, yargıyı işletmesi yanında, piyasaya güven verecek aynı hızda kararlarla, ekonomiyi canlandıracak nitelikte, geleceğe umut duyulmasını sağlayacak tedbirleri alması gerekmektedir.

Aksi halde, Küresel güçlerin taşeronu sıfatıyla FETÖ'nün alçakça darbe girişimi ve bölücü terörün azgınlaşan saldırılarıyla ülkemizde başaramadıkları tahribatı, ekonomik kriz çıkarma ve toplumsal çöküntü yoluyla elde etmiş olacaklardır.

Milletin psikolojisini ayakta tutmanın ve milli birliğimizi her yönüyle korumanın yolu, terör örgütleriyle en şiddetli biçimde, profesyonelce ve serinkanlı yöntemlerle mücadele ederken, hayatın normalleşmesini sağlamak, olağanüstü hal atmosferinden çıkmak, hukuk dahil bütün müesseseleri işler hale getirmek ve milletin geleceğe umutla bakmasını sağlamaktan geçmektedir.

Hiç kimsenin bu dönemde korku saikiyle piyasaya hayat verecek üç-beş kuruşunu yastık altına saklamasına, teşebbüs gücünü heba etmesine, almasına-satmasına, üretmesine engel olacak şekilde bir hovardalık veya aymazlık içinde olamayız.

26 milyon çalışanın tüketim kararları ve 3 milyonluk ticaret sınıfının ekonomik faaliyetlerini olumsuz şekilde şekilde etkileyecek, bilhassa psikolojik unsurları bir kuyumcu titizliğiyle tespit ederek, gerekli atmosferi oluşturamazsak, asıl o zaman milli beka ve güvenlik meselesiyle karşı karşıya kalacağımızı unutmamalıyız.

Küresel terör saldırılarını kahramanca püskürten milletimize karşı, rövanş peşinde olan emperyalistlerin, bu rövanşı EKONOMİK KRİZ'le almak isteyeceklerini hepimiz biliyoruz. 15 Temmuz'da milletçe gösterdiğimiz dayanışmayı, ekonomik alanda da göstermek istiyorsak daha fazla hukuk, daha fazla demokrasi içinde milletin enerjisini ayağa kaldırmak zorundayız.

Devleti yönetenler öncelikli olarak ve şahsen 15 Temmuz gecesi oluşan travmayı bir an önce üstlerinden atmalı ve oluşan "milli mutabakat" havasını siyasi kaygı ve hesaplarla bozmak bir tarafa, bu mutabakattan tam bir milli seferberlik ruhuyla yeni bir "ekonomik ve toplumsal enerjiyi" üretmelidirler.

Devlet; ilmin ışığında akıl ve mantıkla idare edilir. Binlerce yıllık devlet geleneğine sahip olan Türk Devletinde bu "devlet aklının" bulunduğuna inanıyor ve öncelikli görevimizin milletimizin geleceğe dair ümitlerini canlı tutmak ve ekonomiye güven verecek hukuki güvenceleri sağlamak noktasında olduğunu muhataplarına hatırlatıyoruz.

Editör: TE Bilisim