“AK Parti’nin seçilecek yerlere uygun gördüğü adaylar arasında parlak isimler fazla değil.” Değil, ama sonuçta hemen bütün partilerin listeleri için söylenebilecek genel bir tespit bu. Ancak seçmenlerin pek azı listedeki isimlere bakarak oy kullanıyor. Seçmen davranışında etkili unsurlar çok daha karmaşık.

Yine de bir konu var ki, bizimki de dahil her ülkede, ortalama şartlar ne olursa olsun, her eğilimdeki seçmenlerin sandık başına gittiklerinde oylarını hangi istikamette kullanacaklarını büyük çapta belirliyor.


O da ekonominin durumudur.

Global sistemin bir parçasıyız 

Refaha alışmış toplumlarda, sunulan imkanlarda azalma görüldüğü, gelecek endişesi başgösterdiği ve bunun etkileri cebe yansıyan yangınla ortaya çıktığı zaman, normal zamanlarda davrandıklarından farklı davranıyor insanlar ve bu da siyasetteki tercihlerini de belirliyor.

Hamasetin etkisi de bir yere kadar etkili oluyor.

Güçlü liderlerin bile öyle ortamlarda yerlerinden edildiği örnekler az değil.

ABD’de kaç kez görüldü bu tür keskin davranış değişiklikleri…

Baba Bush‘un başkanlığı döneminde (1988-1992) ABD, bir müttefikini saldırı karşısında korumak için, Kuveyt’i işgal eden Irak’a sefer düzenlemiş, kameraların anbean yayınladığı görüntüler eşliğinde, Amerikan ordusu, ülkenin uzun zamandır açlık çektiği bir zafer kazanmıştı.

Herkes o zaferin Bush‘un dört yıllığına yeniden başkan seçilmesini sağlayacağını düşünüyordu.

BİZ OLALIM; BİR OLALIM. "MODERN VE GELENEĞİN ARASINDAKİ GERİLİMDEN," ANCAK BU YOLLA KURTULURUZ... BİZ OLALIM; BİR OLALIM. "MODERN VE GELENEĞİN ARASINDAKİ GERİLİMDEN," ANCAK BU YOLLA KURTULURUZ...

Öyle olmadı. Küçük bir eyaletin ismini pek az kişinin bildiği valisi Bill Clinton karşısında hezimet yaşadı Baba Bush.

“Sebep ne?” sorusuna o zaman verilmiş cevap bütün siyasilerin kulağına küpe olmalı: “It’s the economy stupid!” (“Tabii ki ekonomi, salak şey!”)

Ekonomi kötüyse kaybedersin, bu kadar basit.

Kendimi tekrarladığımın farkındayım, bu konuyu birkaç kez gündeme taşıdım çünkü; fakat göz önünde sergilenen yanlışlıklar beni buna zorluyor.

Daha geçen gün, MetroPoll araştırma kurumunun bu konudaki bulgularını paylaştığımı hatırlarsınız.

Konuya ilişkin en son yazımdan (16 Mayıs) bir bölümü yeniden paylaşayım:

“MetroPoll firması her ay yaptığı ankette görüşülen kişilere bir de şu soruyu soruyor: ‘Son zamanlarda ülkemizde ekonominin iyi mi kötü mü yönetildiğini düşünüyorsunuz?’ 

Bu soruya deneklerin önemli bölümü (yüzde 65’in üzerinde bir oran) 7 Haziran 2015 seçiminden hemen önce ‘İyi yönetilmiyor’ cevabını vermiş.

Aynı soru bu defa 1 Kasım seçimi öncesinde sorulmuş, aynı cevabı verenlerin oranı yüzde 50 civarında kalmış…

Çıkan sonuç ekonomi ile seçmenin iktidara bakışını açığa vuruyor: 1 Kasım seçiminde AK Parti’nin oyu yüzde 40 çizgisine çok yaklaşmışken, ekonomik endişenin azaldığı 1 Kasım’da yeniden yüzde 50’ye dayanmıştı.”

Seçmen tercihlerinde ülkenin iki temel sorunu belirleyici etkiye sahip. Bunlardan biri ekonomi, diğeri de terör…

Terörsüz bir ortamda ekonomi kötüye gidiyor ve vatandaş bunun etkisini cebinde hissediyorsa, iktidar için var olandan başka seçenekleri düşünmeye başlıyor, 7 Haziran 2015 seçiminde olduğu gibi AK Parti’nin oyunu tek başına iktidar olamayacağı bir orana düşürüyor seçmen; tersine, bombalar patlamaya başlayıp güven ortamı bozulmuşsa ve buna karşılık ekonomide iyiye doğru kıpırdanmalar yaşanıyorsa, bu defa var olanı tercih ediyor, tıpkı 1 Kasım 2015 seçiminde olduğu gibi…

Bu kadar basit mi? Evet bu kadar basit. Metropoll‘ün ‘Nisan 2018 Türkiye’nin Nabzı’raporunda yer alan tabloda bu durum açıkça görülebiliyor.

“Dış güçlerin oyunu” veya aynı minvaldeki başka savunma söylemlerinin etkisi bir yere kadar; seçmen kendisinin fakirleştiğini fark ettiği ortamlarda iktidarların gözünün yaşına bakmıyor.

Sorun yalnız bizde yok

Yetkili kişiler yerlerini yeni yüzlere bıraksa bile Türkiye’de uygulanan ekonomik politikalar son 20 yılda pek değişmedi; akılcı ve kolay sonuç alınan formüllerdi uygulanan… Aynı politikalar bugün sorunlar doğuruyor.

Neden?

Elbette kişilerin de bunda rolü var, ama bir de ülkemizin de bir parçası olduğu global sistemin doğurduğu sıkıntılar söz konusu. Global sistem güçlüler ile zayıflar, zenginlerle fakirler arasındaki dengeleri güçlüler ve zenginler lehine bozdu. Buna karşılık, evvelce ne olduğunu anlamakta geciken geniş kitleler, kolay ve ucuz teknolojik imkanlar sayesinde kendi durumlarının kötüleştiğinin farkına erken varmaya başladılar.

Türkiye’nin yaşadığı sıkıntılar, bizdeki kadar sert olmasa da, bizim durumumuza benzeyen Brezilya ve Arjantin gibi ülkelerde de yaşanıyor. Sıkıntıları bizden daha büyük Venezüela gibi ülkeler de var.

Daha kötüsü şu: Sorun yaşayan ülkelerde, o ülkelerin imkanlarıyla yetişmiş nitelikli kişiler, sorunlarla karşılaşıldığında, direnmek yerine, sorunsuz ülkelere gitmeyi tercih ediyorlar. Varlıklı ülkelere kaçışlar başlıyor.

Uzun süreli iktidarların getirdiği rehavet ve kendine aşırı güven de sorunların erkenden fark edilmesini engelleyici olumsuz bir etkiye sahip.

Kendine sadık bir medya düzeni kurmuşlarsa, nereye doğru yol alındığından en son iktidarların haberdar olması gibi bir durum da var.

Seçime şunun şurasında tam bir ay var. Bakalım nelerle karşılaşacağız?

24 Haziran’da değil, o tarihe kadar…

Editör: TE Bilisim