TÜRK MİLLETİ OLABİLMEK… TÜRK MİLLETİ OLABİLMEK…
 AKP’de vesayetin dik alâsının yaşandığını savunan MHP Genel Başkan Yardımcısı Kaya, “Senin parti yönetimini teslim etmediğin kişiye bu millet neden ülke yönetimini teslim etsin? Partin ülkeden daha mı önemli” dedi.

MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Atila Kaya, Ak Parti’de vesayetin dik alasının yaşandığını savunarak, “Cumhurbaşkanı olarak senin güvenip de parti yönetimini teslim etmediğin kişiye, bu millet neden ülke yönetimini teslim etsin? Ülkemizin yönetimi senin partinin yönetiminden daha mı az önemli, ülkemiz senin partinden daha mı az değerlidir?” dedi. Kaya, Milliyet’le ropörtajında özetle şöyle konuştu:

MİLLİ İRADE KILIF YAPILDI:Türkiye, son 13 yıldır tek başına iktidar olan bir siyasi partinin kurduğu hükümetler tarafından yönetilmiştir. Bu süre içinde milletin desteği, adalet, huzur ve refah için kullanılmak yerine; gerilim, kutuplaşma ve çatışma ekseninde heba edilmiş, ‘milli irade’, yolsuzluk, adaletsizlik ve bölücülük için kılıf yapıldı.

HEZİMET TABLOSU:Bugünkü Türkiye tablosu; bölücü terör örgütüyle Oslo’da müzakere edip Dolmabahçe Sarayı’nda mutabakat metni açıklayanların gafletle seyretmeleri sonucu, depolanan tonlarca patlayıcı ve onbinlerce silahın 3 ayda yüzlerce cana kastettiği, Başbakan’ın ifadeleriyle, ‘beka mücadelesi’ verilen ve kendi sınırları içindeki bölgelerde egemenliğini tesis etmeye çalışan bir ülke durumuna düşürüldüğü, işsizlik ve yoksulluğun tırmandığı, yolsuzluk ve adaletsizliğin zirve yaptığı, eğitimin milliliğini kaybettiği, Türkiye’nin uluslararası camiada itibarsızlaştığı, vatandaşların borç yükü altında ezildiği bir yıkım ve hezimet tablosudur. Bu tablonun sorumluları ile bu tabloyla birlikte tüm sonuçlarını da ortadan kaldırmak isteyenler arasındaki bir seçimin, ‘sıradan’ olamayacağı açıktır.

SEÇİMİN ANLAMI:Bu seçim, partiler arası siyasi rekabetin ötesinde bir anlam taşımaktadır. Bu seçim gerçekte diktatörlük heveslileri ile demokrasi savunucuları arasındaki bir seçim olacaktır. Bu seçim, milletini 36 etnik parçaya bölmek istedikleri bir ülkeden ‘federasyon’ çıkarmak isteyenler ile ‘Türk devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür’ diyenler arasındaki bir seçim olacaktır. Bu seçim, teröristlerle müzakere masalarına oturanlar ile terörle mücadele edilmesi gerektiğine inananlar arasındaki bir seçim olacaktır.

PARTİYİ EMANET ETMİYORSUN:Bu seçimde her seçmen ülkenin geleceğine oy verecek bir bilinçle sandık başına gitmelidir. Özellikle önceki seçimlerde AKP’ye oy vermiş olan seçmenler ülkelerinin geleceğine dair sorumluluğun yükünü omuzlarında hissetmelidirler. bugün ‘Başbakan’ sıfatıyla ülkenin yönetimine talip olan kişi ‘genel başkanlık’ koltuğuna oturtulduğu partinin yönetimini belirleme iradesi gösterememiş bir kişidir. Bu iradeyi ona kullandırtmayan ‘başkanlık heveslisi’ ise geçmişte İsrail, Avrupa Birliği, ‘paralel yapı’ ve PKK tarafından kandırıldığını söyleyen kişidir. Ayrıca, ‘partisiz ve tarafsız’ olacağına dair ‘namusu ve şerefi üzerine’ yemin etmiş olmasına rağmen, meydanlarda AKP’ye oy istemekten çekinmeyen Cumhurbaşkanı, o meydanları dolduran insanların gözüne bakarak şu sorunun da cevabını vermelidir: Senin güvenip de parti yönetimini teslim etmediğin kişiye bu millet neden ülke yönetimini teslim etsin? Ülkemizin yönetimi senin partinin yönetiminden daha mı az önemli, ülkemiz senin partinden daha mı az değerlidir?

VESAYETİN DİK ALÂSI: Öte yandan, Cumhurbaşkanı-Başbakan ilişkisi, seçmenin gözünü açmasını sağlayacak çok önemli bir şey daha anlatmaktadır. Kurulduğu günden beri vesayete karşı bir mücadele vermekle anılmak isteyen AKP, hem parti yönetiminde hem de devlet yönetiminde vesayetin dik alâsını hem de pervasızca, hem yaşayan ve yaşatan hem de savunan tek oluşum haline gelmiştir.

POLİS CAN GÜVENLİĞİMİZ YOK DİYOR:Bugün Türkiye’de; polis, ‘can güvenliğimiz yoktur’ diyerek, terörden zarar gören vatandaşın evine gidip tespit yapamıyor, ‘resmini çek, gönder’ diyor, PTT -belli bölgeler için- ‘koli kabul etmeyin ulaştıramayız’ diyor, Cizre’ye gitmek isteyen bir siyasi parti genel başkanına ‘can güvenliğinin sağlanamayacağı’ söyleniyor ve ‘güvenlik istemem sorumluluk bana ait’ diye tutanak imzalatılıyor. Bütün bunların bir sorumlusu var. Yolsuzlukların, hukuksuzlukların olduğu gibi…

DİL SÜRÇMESİNE FREUD’LU AÇIKLAMA:Bu ülkede zulmüyle âbâd olmak isteyen biri var. Başbakan Davutoğlu da HAK-İŞ’in 13. Genel Kurulu’nda, ‘nerede bir zalim varsa onun yanında olacağız’ diyor. Bu elbette halk arasında ‘dil sürçmesi’ denen şeydir. Ne var ki, Freud, bunun bilinçdışının bir ifade imkânı olduğunu söylüyor. Bundan hareketle sorabiliyoruz; ‘şimdiye kadar kimin yanındaydın ki?’ diye...

5. parti polemiği

Genel başkanımızın 5. partiden söz etmesi üzerine, Başbakan bu 5. partinin MHP içinden çıkacağını söylemiştir. Kendi partisinin yönetim listesine müdahil olamayan bir genel başkanın bu denli kendinden emin konuşmaya hakkı yoktur. Belli ki, Sayın Davutoğlu, kendi MYK listesinden ne kadar erken haberdar olabilmişse, partisindeki bölünmeden de o kadar erken haberdar olacaktır. Bir siyasi partinin bölünme riski, parti yönetimine hakim bir genel başkandan çok, buna izin verilmeyen, emanetçi bir genel başkan için tehdit olmaktadır.

Strateji; MHP’ye saldırmak

Ülkeyi uğrattıkları yıkımın 7 Haziran sonrası daha görünür hale gelmesiyle kendi içlerindeki vesayet kavgası arasında sıkışan AKP, bu cendereden kurtulmak ümidiyle, seçim stratejisini ‘MHP’ye saldırmak’ olarak belirlemiştir. Bu tercihte, Bülent Arınç’ın ‘MHP’den bazen politik söylemlerle bazen de esasa yönelik eleştiriler gelmiştir. Görüyoruz ki bu eleştiriler büyük ölçüde haklıdır’ itirafı onlara yol göstermiş olmalıdır. Stratejisini hayata geçirmek isteyen AKP iki yola başvurmuştur. Bir yandan MHP’den adam devşirmekle oy da devşirebileceğini düşünerek en zayıf halkaları koparma yoluna gitmiş, diğer yandan MHP’yi her şeye ‘hayır’ diyen ve koalisyondan kaçan bir parti olarak suçlama yolunu seçmiştir. MHP’den birilerini transfer ederek MHP’ye zarar verilebileceğini düşünmek Özal’ın ANAP’ından beri başvurulan bir yoldur ve yine o zamandan beri ne transferi yapan partiyi büyütmüş ne de MHP’yi küçültmüştür. 

Koalisyona şartlı evet

Her şeye ‘hayır diyen parti algısının yaratılmasına gelince: MHP, erken seçime, azınlık hükumetine ve seçim hükumetinde yer almaya ‘hayır’ demiştir; koalisyona ise ‘hayır’ değil ‘şartlı evet’ demiştir. Öne sürdüğü şartların tümü de ‘parti çıkarı’yla değil, ‘ülke çıkarı’ ile ilgilidir. Teröristbaşının on şartını kabul edip de MHP’nin dört şartını ‘hayır’ olarak yorumlamak isteyenler tutarlı olacaklarsa, bu dört şartın sadece MHP’nin hassasiyetini yansıttığını söylemelidirler. Yani; ‘Anayasanın ilk üç maddesi, yolsuzlukla mücadele, anayasal yetki ve sınırlara uyma ve çözüm sürecinin sonlandırılması sadece MHP’nin hassas olduğu konulardır ve bu hassasiyetleri başkaca kimse onlarla paylaşmamaktadır’ demelidirler. 


Editör: TE Bilisim