Ümit Özdağ ‘Türk Çernobili’ diyerek faciaya karşı böyle uyarmıştı: Acil durum ilan edilmeli Ümit Özdağ ‘Türk Çernobili’ diyerek faciaya karşı böyle uyarmıştı: Acil durum ilan edilmeli
 Zaman Gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne "Bahçeli doğru söylüyor" başlıklı yazısında Devlet Bahçeli'nin seçimden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik sert tutumunun haklı olduğunu söyledi.  

Türköne yazısında, Bahçeli'ye üslubundan dolayı kızanların kaçırdığı bir nokta olduğunu vurgulayarak, "Cumhurbaşkanı'nın dönüp bütün Türkiye'den özür dilemesi lâzım. Türkiye'nin yönetilmesini zorlaştırdığı, sürekli kriz ürettiği için değil; bir cumhurbaşkanı olarak tarafsızlığını yitirdiği için. Yol açtığı krizler yeni hükümet tarafından düzeltilebilir; ancak tarafsızlığı konusunda garanti alınmadan kurulacak bir hükümetin ne bu hataları düzeltme ve ne de aynı şekilde üretilecek krizleri önleme şansı olmaz." dedi.  İşte Mümtaz'er Türköne'nin o yazısı: "Bahçeli'nin erken başlayan sert muhalefetinin, koalisyonlar döneminin kavga havasını yansıttığını düşünenler acele hüküm vermemeli.  

Bahçeli'nin hedefinde öbür partiler, dolayısıyla koalisyon dengeleri değil cumhurbaşkanı var. Yeni dönemin köşe taşlarının doğru konulması lâzım. Türkiye tek parti iktidarından koalisyonlar dönemine geçmiyor; tek kişinin sınırsız ve ölçüsüz hegemonyasından demokrasinin hiç olmazsa şeklen işleyebileceği bir dünyaya adım atmaya çalışıyor. Bahçeli'nin sözlerini partiler demokrasisine değil, bu geçiş aşamasının sorunları içine yerleştirmek gerekiyor. Sorun çok açık: Seçim öncesine kadar yaşananların üzerine bir sünger çekip, Erdoğan'a anayasalı bir devletin cumhurbaşkanı gibi bakabilmek mümkün mü? Erdoğan, Baykal ile görüşmeyi Dışişleri Konutu'nda yapmayı kabul ettiği anda, saray yıkılmış ve viraneye dönmüş oldu. Bu sembolik mesajı alıp, Erdoğan'ın artık meşrû sınırlar içinde davranacağına kanaat getirmek yanlış olur.

Erdoğan'ın sadece parti liderlerine değil, toplumun tamamına bir özür borcu var. Üzerine namus ve şeref yemini ettiği tarafsızlığını bir kenara bırakıp, alenen seçim kampanyası yürütmesi bugün parti liderleri ile asgarî güvene dayalı bir ilişki kurabilmesini ne kadar sahici kılabilir? Kişisel kırgınlıkları, güven eksikliğini aşan somut bir durumla karşı karşıyayız. Seçim kampanyası yürüten bir cumhurbaşkanı hükümetin kurulum aşamasında diğer partilere karşı ne kadar tarafsız davranabilir? Erdoğan bugün, hükümet kurma görevini verecek bir cumhurbaşkanı olarak meşruiyetini kaybetmiş durumda. Ne tavrının, ne sözünün bir değeri ve karşılığı var. Kendi partisi de dahil herkesin kafasında "Cumhurbaşkanı'nın kişisel hesabı ne olabilir?" "Elindeki yetkileri, kendi kişisel otokrasi planını tekrar uygulayabilmek için nasıl kullanır?" türünden sorular yok mu? Koalisyon hükümetlerinin muhtemel zorluklarından önce tarafsızlığını bütünüyle kaybetmiş bir cumhurbaşkanı sorunumuz var. Bahçeli önümüze, adımları doğru sırayla atmak için bu sorunu koyuyor. Cumhurbaşkanı'nın dönüp bütün Türkiye'den özür dilemesi lâzım.

Türkiye'nin yönetilmesini zorlaştırdığı, sürekli kriz ürettiği için değil; bir cumhurbaşkanı olarak tarafsızlığını yitirdiği için. Yol açtığı krizler yeni hükümet tarafından düzeltilebilir; ancak tarafsızlığı konusunda garanti alınmadan kurulacak bir hükümetin ne bu hataları düzeltme ve ne de aynı şekilde üretilecek krizleri önleme şansı olmaz. Bahçeli'den farklı bir sonuç çıkartsa da CHP adına konuşan Haluk Koç, "Tilkiye kümes emanet edilir mi?" diyerek, aynı soruna işaret etmiş oluyor. Tavuk kümesine girmiş tilkinin yapabileceklerinin sınırı yoktur. Tavuklardan hiçbiri sağ kalmaz ve tilki kendi ağırlığından fazla gelen 6-7 tavuğu boğazlarından yakalayıp sırtına atarak yükünü yapar, kendi yoluna gider. Tilkinin kümese girmemesi lâzım. Tekrarlayalım: Türkiye'yi bekleyen tehlike, koalisyon hükümetlerinin hassas dengeleri değil, doğrudan anayasal güvenilirliğini yitirmiş Cumhurbaşkanlığı makamından geliyor.

Bu şekilde sorunlu bir Cumhurbaşkanlığı makamı ile değil koalisyonu, tek parti iktidarını bile yürütmek bir hayli zor olurdu. Cumhurbaşkanı'nın ikna edici ve güven artırıcı adımlarla desteklediği kuvvetli bir özrü toplumdan dilemesi, koalisyon hükümetinin ön şartı olmalı. Bu sefer Kur'an'a el basarak, bütün partilere eşit mesafede olacağına ve tarafsızlık ilkesinden ayrılmayacağına yemin etmesi iyi bir başlangıç olabilir. Koalisyon görüşmeleri ancak böyle bir adımdan sonra anlam taşıyacaktır. Her partinin kendince haklı bir hesabı var. Bahçeli AK Parti-CHP Koalisyonu'nu galip ihtimal olarak görüyor ve bu hükümet kurulurken MHP'nin pazarlık kozu olarak meze yapılmasının önünü alıyor. Her parti Erdoğan'dan yeteri kadar hakaret işittiği ve düşmanlık gördüğü için cumhurbaşkanından gelecek zararlı etkilerden bağışık durumda. Asıl zayıf durumda olan AK Parti. Erken seçim hesaplarının tamamının arkasında ise, Türkiye'yi seçime götürme yetkisi olan cumhurbaşkanı duruyor ve herkes onun oyun planını çözerek adım atmaya çalışıyor. Türkiye'nin koalisyon tartışmalarından önce Cumhurbaşkanlığı'nın tarafsızlığının sağlanması sorunu var. Sadece seçimde değil hükümet kurulurken bu tarafsızlık bir ön şart niteliğinde. Bahçeli işte bu yüzden yerden göğe kadar haklı."

Kaynak: Zaman

Editör: TE Bilisim