Saatler sonra enkaz altından kurtarılan bebekler Saatler sonra enkaz altından kurtarılan bebekler
 * Hırsızlık, yalan ve istismar her yanı sarmış ve tek geçer akçe olmuştur. Toplumsal çürüme had safhaya ulaşmış ve ağır sonuçlar vermeye başlamıştır.
* Bu tablo 12 yıllık AKP iktidarının iflasını açık ve kesin şekilde belgeliyor. Zaten kendileri de bunun farkında oldukları için sanki 3 dönem tek başına iktidar olan kendileri değilmiş gibi, yeni Türkiye'den ve restorasyondan bahsetmektedirler. Bu söylem aynı zamanda beceremediklerinin, yanlış yaptıklarının ve ülkeyi çıkmaza sürüklediklerinin de itirafıdır.

* PKK silah bırakacak derken, devlet silah bırakma noktasına geldi. PKK sınır dışına çıkıyor derken, devlet bölgeden geri çekildi. Büyük bir zulmetle karşı karşıyayız.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Ortadoğu'dan Orhan Karataş'a yaptığı açıklamaların dikkat çeken bölümleri:

"YENİ TÜRKİYE ERDOĞAN DESPOTİZMİDİR"

Türkiye bir kişinin etrafında dönüyor. Makamlar, mevkiler, koltuklar bir kişinin denetim ve gözetiminde şeklen ve usulen el değiştiriyor. Bu kişi tam bir vesayet sistemi kurmak için mücadele veriyor. Doğru, yeni bir hükümet kuruldu. Yeni bir Cumhurbaşkanı seçilerek göreve başladı. Fakat her şey eski tas eski hamam.

Yine her taşın altından Recep Tayyip Erdoğan çıkıyor. Yine her şeyi Recep Tayyip Erdoğan belirliyor.

Bu haliyle 62. Cumhuriyet Hükümeti'nin irade ve inandırıcılığından bahsetmek çok zor.

Sayın Davutoğlu icazetli, bağımlı ve kökten Erdoğan'a bağlı bir siyasetçi olarak erkenden kendi ismini tartışmaya açtı. 6 Eylül 2014 tarihinde yaptığım basın toplantısında açık açık söylemiştim, 62. Cumhuriyet Hükümeti'nin ipleri hâlâ Erdoğan'ın elindedir.

Bu nedenle eskimişliğin, acziyetin ve başarısızlığın devamı olan bu Hükümet'in Türkiye'ye en ufak bir yararı dokunmaz. Yeni diye sunulan eskinin üzerine bina edilmiş Hükümet insanımıza ve kabarık problemlerine bir umut vaat etmiyor. Çünkü AKP artık kendi kendini yiyen siyasal bir organizmaya dönüştü. Maalesef iktidar içe kapandı, içine kıvrıldı ve statükocu bir tuzağa kapıldı.

AKP'yi korkular idare ediyor, vehimler yön veriyor. Heves ve heyecanı eriyen bir iktidarın ülkemizin ve milletimizin kalkınma ve gelişme yolunda öncü olması, liderlik yapması hayal ötesi bir beklentidir. Düşüncem odur ki, AKP Davutoğlu'yla birlikte uzatmaları oynamaya başladı. Bu maçın sonucu belli, akıbet ortada.

Sadece isimlerdeki değişiklikle kalıcı ve köklü değişim dinamiğini harekete geçiremezsiniz. Önemli olan zihniyetteki değişim, politikalardaki dönüşüm ve heyecandaki canlanmadır. Şu anda olmayan da işte bunlardır.

Yeni Türkiye tez ve tazyiki bir talebin, bir ihtiyacın, sosyal ve ekonomik bir beklentinin mi sonucudur; yoksa geçmişin inkar ve iflasına programlanmış, milli ve manevi değerlerle mesafeyi açmış içi boş, temelsiz ve uyduruk bir teklif midir? Bize göre ikinci husus daha ağır basmaktadır.

Yeni Türkiye toplumsal gerçeklerle bağdaşmamakta, iç dinamiklerle beslenmemektedir. Yeni Türkiye 12 yılda palazlanmış küçük ve imtiyazlı bir zümrenin dayatması, zorlaması ve komplosudur.

Bunun için baştan sakat, baştan mahzurludur. AKP, 12 yıllık eskimişliğini, tükenmişliğini, metal yorgunluğunu gizleyebilmek için yeni kavramına çok yoğun göndermelerde bulunuyor. Ama niyet halis olmadığı için söz ve uygulamalar da baştan savma oluyor.

Bir defa AKP'nin yeni Türkiye'si, rejim ve sistem değişikliğidir. AKP'nin yeni Türkiye'si kuruluş felsefesinden keskin kopuştur. AKP'nin yeni Türkiye'si bölünmüş bir ülkedir. PKK ve bölünme lobisi yeni Türkiye'nin çimentosudur. Yeni Türkiye Erdoğan'ın oyuncağı ve oyun alanıdır.

Diyebiliriz ki, yeni Türkiye Erdoğan despotizmidir.

Cumhurbaşkanı'ndan Başbakanı'na, bakanından AKP yöneticisine kadar herkes yeni Türkiye diye kendilerini yırtmaktadır.

Madem 10 Ağustos'ta yeni Türkiye'nin kapıları açıldı, bu tarihten önceki AKP'li yıllara ne diyeceğiz? İktidarın 12'inci yılında dümen kırıp yeni Türkiye diye tutturan Erdoğan ve yandaşları bize ne söylemeye çalışıyor?

Bana göre, 2014 yılı yeni Türkiye'nin doğumu ise, geçmiş 12 yılın da acıklı ölümüdür.

AKP'li hiçbir isim yeninin nasıl olacağını, tesir alanını, varmak istediği gayeyi tam açıklayamadı.

Çünkü Erdoğan ve birkaç akıl hocası dışında kimse yeni Türkiye'den kast edileni bilmiyor. Bu çok vahim bir trajedidir.

Hatırlarsanız, geçtiğimiz aylarda Diyarbakır'da bir PKK çalıştayı yapılmıştı. İsmine de; "Yeni Türkiye'nin Açılan Kilidi: Çözüm Süreci" denmişti.

Eğer yeni Türkiye'nin kilidi sözde çözüm süreciyse, anahtarı İmralı, Kandil, Oslo'da yürütülmüş ve yürütülen hain pazarlıklardır. Bu anahtarı tutanlar canibaşı, Erdoğan, teröristler ve Barzani'dir.

Demek oluyor ki, yeni Türkiye PKK'ya hizmet etmektir. Böyle bir küstahlıktan yeni çıkar mı?

Erdoğan'ın yenisi milletin lehine, devletin çıkarına değildir. Yeni Türkiye yenilgi ve yozlaşmanın adıdır.

AKP'nin yenisi, AKP'nin restorasyonu mahvoluşun adımıdır.

Türk milleti AKP'ye ve fiili şefi Erdoğan'a yeni Türkiye ruhsatı vermemiştir.

''SÖZDE ÇÖZÜM SÜRECİNDE, PKK, AKP'YE SİLAH ÇEKMİŞ VE REHİN ALMIŞTIR''

Sözde çözüm süreci yeni Türkiye'nin açılan kilidi olarak formüle ediliyor. Aslında açılan kilit değil, milli varlığımızdır. Açılan kilit değil, huzur ve bekamızdır. Açılarak yırtılan Türkiye ve Türk milletinin bizatihi kendisidir.

7 Eylül günü gece geç saatlerde, Muş-Bulanık Erentepe Beldesi Çataklı Köyüne gelen PKK'lılar, köy halkını camide toplayarak propaganda yapmışlar ve köylülerin kendilerine destek vermelerini istemişlerdir.

Arkasından da köyden birisi kız olmak üzere yaşları 12 ila 15 arasında olan 10 çocuğu yanlarına alarak kalleşçe götürmüşlerdir.

6 Eylül'de kimliği meçhul üç bölücü şahıs, Ağrı-Taşlıçay Bayıraltı Köyü İlköğretim Okulu duvarında asılı bulunan Atatürk maskına ve sınıflara zarar vererek, bayrak direğinde bulunan Türk Bayrağını aşağı indirip parçalamışlardır.

5 Eylül günü, bölücü teröristler, Bingöl-Genç Gerçekli Köyü mülkî sınırları içerisinde bir vatandaşımızı adice öldürmüşlerdir.

22 Ağustos günü Bitlis Tatvan'da, emekli gemi kaptanı olan değerli ülküdaşımız Tillo Uçak, evinin önünde PKK tarafından şehit edilmiştir.

PKK terör örgütü, 21 Temmuz'dan beri, biri Teğmen, beşi asker, ikisi de polis olmak üzere yedi evladımızı hunharca şehit etmiştir.

PKK, yine vatandaşlarımızı kaçırıyor. Yine askeri birliklere taciz ateşi açıyor. Yine santral ve şantiye basıyor, gasp yapıyor, şiddet kusuyor.

PKK halen yol kesiyor, yakıyor, yıkıyor, vergi adı altında haraç alıyor, kimlik kontrolü yapıyor, dağa çocuk kaçırıyor, hainlikte sınır ve eşik tanımıyor.

Fakat AKP suspus, TSK ise siperden başını uzatamıyor.

Polisler şehirlerde kendi güvenliğini sağlamaktan aciz. Vali ve kaymakam deseniz onlar hepten kayıp.

Terör durmuyor, bölücülük alan hâkimiyetini hem derinleştiriyor, hem genişletiyor.

Diyarbakır Lice'de PKK militanı Mahsum Korkmaz'ın heykeli dikiliyor, Türk bayrağı indiriliyor, Atatürk büstleri saldırıya uğruyor.

Bölücüler her türlü alçaklığı sergiliyor.

Peki çözüm bu mudur, barış böyle mi olacaktır?

Teslimiyet, taviz ve boyun eğme ne zamandan beri çözüm olarak sunuluyor?

Çözüm süreci PKK'yı azdırmış, silahlandırmış ve diriltmiştir. Bunu afaki söylemiyorum, yaşananlara ve şahit olduklarımıza bakarak ifade ediyorum.

AKP Hükümeti, geçen yılın ilk aylarından itibaren analar ağlamayacak, şehit haberleri gelmeyecek dedi, yalan çıktı.

PKK silahları bırakacak dedi, sınır dışına çıkacak diye attı tuttu, yalan çıktı.

Ülkenin her yanında 63 sözde akili dolaştırdılar, PKK'nın propagandasını yaptırdılar, terör bitecek dediler, aslı astarı çıkmadı.

Suriye'yi dahi köy köy izlediklerini söyleyen dönemin Dışişleri Bakanı, bugünün Başbakanı PKK'nın eylem ve saldırılarını kulak ardı yaptı.

Süreç ihaneti her gün bir değerimizi öğüttü. Sürdürülen rezil müzakereler Türk devletinin prestij ve itibarını, Türk milletin hak ve hukukunu sabote etti.

Çözümün gerçekte ne olduğunu, neye hizmet ettiğini ne AKP, ne de Erdoğan asla açıklayamadı.

PKK dayatarak yasa çıkarttı, İmralı canisi buyurdu Hükümet 'tamam' dedi. Yeni Türkiye denilen korkuluk İmralı ve Kandil hattında kurgulandı, Erdoğan'a ısmarlandı. Bu hazin bir durum, kahredici bir sonuç değil midir?

Kesin olan bir şey varsa o da şudur: AKP, Türk milletini kandırmış, aldatmış ve güvenini suiistimal etmiştir.

Sözde çözüm sürecinde, PKK, AKP'ye silah çekmiş ve rehin almıştır.

Dünya lideri Erdoğan, PKK karşısında sessizliğe gömülmüş, bölücülüğün kirvesi olmaya neredeyse talip olmuştur.

Ağrı'da Hava Şehitleri Anıtı'na ve Kazım Karabekir ismine dahi katlanamayanlarla AKP dostluk çemberinde buluşmuştur.

'Çözüm zarar görür' diyerek Türk devletinin eli-kolu bağlanmış, güvenlik güçlerimizin önüne geçilmiştir.

'Süreç yara alır' diyerek, Türkiye'nin bekası feda edilmiş, ihanete özgürlük ve demokrasi boyası sürülmüştür.

Maalesef ki, süreç PKK'yı kudurtmuş, bölücülüğü serbest bırakmıştır.

Bu içler acısı bir durum değil midir? Bu bir hüsran değil midir? Bu bir bozgun hali değil midir?

PKK, vatanımızın belli bir kesiminde kontrol bende diyor, Erdoğan ve Davutoğlu ise yeni Türkiye siparişini nasıl hayata geçiririz onun derdiyle uğraşıyor.

DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, PKK'nın en güçlü dönemini yaşadığını savunuyor, isterse savaşa yöneleceğini söylüyor, ama Erdoğan çözümden taviz vermeyiz diyerek kurumuş ve beton dökülmüş vicdanını teskin ediyor.

Eski yıkım bakanı, yeni AKP sözcüsü Beşir Atalay; "süreçte tıkanma yok" diyor, "İmralı'yla diyalog kararlılıkla sürdürülüyor, sapma yok" diyerek Türk milletinin şah damarına basıyor. Gerçekten böyle bir şahsiyetin siyasette söz sahibi olması ayıptır, rezilliktir.

İmralı canisinin müzakere şartlarının iyileştirilmesi, sekretarya verilmesi, çetesiyle direkt görüşmesi, kimlik ve statü dayatması, medya ile buluşması, farklı heyetlerin adaya gidişi talep ediliyor, AKP etap etap bunları karşılamak için düğmeye basıyor.

Kandil'le doğrudan görüşülüyor, buna karşılık kamuoyu alıştırılıyor, ısındırılıyor.

PKK silahlı militanlarını diri tutarken, güvenlik güçlerimiz moral ve motivasyonsuzluk yaşıyor. Elbette AKP Hükümeti kasırga gibi Türkiye'nin ufkunu, vatanın taptaze havasını, milletin heyecan ve ülkülerini kapatıyor.

Bölücü Demokratik Toplum Kongresi, ey rakip isimli terör marşıyla, "Demokratik Ulusu ve Özgür Yaşamı İnşa Ediyoruz" iddiası altında 7. Olağan Kongresi'ni yapıyor, AKP ise buna çanak tutuyor.

'Devlet değil demokrasi istiyoruz' diyerek ihaneti yedirmeye çalışanların gönlü okşanıyor.

Kafama takılıyor, demokrasi isteyenler, bugüne kadar hangi demokratik mekanizmalardan dışlandı? AKP'nin piyonu olarak Cumhurbaşkanı Seçimi'ne katılan HDP Eşbaşkanı demokratik ambargoyla mı karşılaştı?

Vatandaşları ölüm tehdidiyle oy kullandıranlar, gözdağlarıyla parti binalarını kundaklayanlar neyin demokrasisinden bahsediyor?

Bence bu güruh, demokrasiden önce insanlık öğrensin, özgürlükten önce vicdanlı olmayı denesin.

Hainden demokrat, haram yiyenden iktidar, katilden özgürlük savaşçısı olduğu müddetçe bu milletin başı beladan kurtulmaz.

Canibaşı bu melanet kongreye mektup gönderip; Kürdistan, özyönetim, demokratik ulus, öz güç, özgür toplum zırvalarını tekrarlıyor, bazı bölücüler özerklikten bahsediyor.

Bu ihanet kongresinin sonucunda; YPG ve HPG terörünün uluslararası mekanizmalar tarafından halk savunma gücü olarak tanınması ve PKK'nın terör örgütleri listesinden çıkartılması dillendiriliyor.

Türk devleti sürekli tehdit yiyor, sürekli azar ve hakaret görüyor. Bu yeni bir fetret dönemidir. Olanlar devlet olmanın inkarı, milletin hiçe sayılmasıdır.

PKK silah bırakacak derken, devlet silah bırakma noktasına geldi.

PKK sınır dışına çıkıyor derken, devlet bölgeden geri çekildi. Büyük bir zulmetle karşı karşıyayız.

Akıl sır almıyor, milli değerlerimizi ve milli varlığımızı imha etmek için fütursuzca mücadele veren AKP'ye Türk milleti ne zamana kadar destek verecektir?

Recep Tayyip Erdoğan'a daha ne kadar tahammül edilecektir?

Birkaç silahlı ile bir dağ başını tutan herkes Türk devletine ve Hükümeti'ne kök mü söktürecektir?

Biz böyle bir mantıkla bu coğrafyada nasıl yaşayacağız? Bilen varsa beri gelsin.

Bana kalırsa, AKP baş aşağı sallanan bir gerçekliktir.

Ortadoğu

Editör: TE Bilisim