TÜRK MİLLETİ OLABİLMEK… TÜRK MİLLETİ OLABİLMEK…
Muhterem Milletvekilleri,

Değerli Misafirler,

Sayın Basın Mensupları,

Yeni bir grup toplantımızda daha sizlerle buluşmanın kıvancını yaşıyorum.

Sözlerimin başında güzide heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ülkemiz karanlık bir tüneldedir.

Başbakan aklınca selamlaşma kampanyası başlatsa da, insanlarımızın arasına nifak girmekte, selam sabah kesilmektedir.

Milletimiz kararmış vicdanların elindedir.

Vatanımız korkakların, kanlı ve terörist niyetlerin güdümündedir.

Geri çekilmeler başarı olarak takdim edilmektedir.

Etrafımızdaki çember giderek daralmaktadır.

Önümüz engebelerle dolu, geleceğimiz risklerle çevrilidir.

İç huzurumuz, toplumsal barış ve asayişimiz soluk alamamaktadır.

Her değerimize saldırılmaktadır.

Her emanetimize sataşılmaktadır.

Her günümüz zulümle geçmektedir.

Milletimiz suçlanmaktadır.

Dilimiz sulandırılmaktadır.

Türklük sorgudadır.

Kimliğimiz ve egemenlik haklarımız sallantıdadır.

Bayrağımız yarım kafalıların, yandaş ve yalakalıktan tam not almış müfrezelerin hücumuna uğramaktadır.

Hangi zaviyeden bakarsak bakalım, Türkiye iyi durumda değildir.

Gelişmeleri hangi dünya görüşüyle yorumlarsak yorumlayalım, Türk milletinin akıbeti iç açıcı görülemeyecektir.

AKP, 13 yıl içinde ülkemizin posasını çıkarmıştır.

AKP, 13 yılda milli bekanın üzerine kabus gibi çökmüştür.

AKP; umut katili, güven hasmı, doğruluk karşıtı, huzur muhalifidir.

Ahlaka en ağır darbeyi indirenler iktidardadır.

Adalete en vahşi muameleyi reva görenler iktidardadır.

Yolsuzluk ve yoksulluk illetini azdıranlar gene iktidardadır.

İktidardaki kara parti, Türkiye’nin aleyhine ne varsa sahiplenmiştir.

Hayatın her alanı yıkım ve yozlaşmanın tesir ve kapanındadır.

Vatanımızın her yöresi yalanın, şirkin ve gayri meşru heveslerin gölgesindedir.

Devletimizin her kurumu, bizi ayakta tutan her kültürel miras çürümektedir.

Varlığımız yakın tehditlerle sarsılmaktadır.

Nitekim vaziyet çok ama çok kötüdür.

Milletimizi bir arada tutan, tarihsel devamlılığına anlam ve değer katan kıymet hükümleri AKP aracılığıyla tahrip ve talan edilmektedir.

Terörü İmralı’dan yöneten eşkıya başı hayal dahi edemeyeceği bir konum ve duruma yükseltilmiştir.

Bölücü örgüt jestlerle dirilmiş, tavizlerle silahlanmış, pazarlıklarla Türkiye Cumhuriyeti’nin karşısına sanki muadili bir güç, sanki eşit bir muhatabı gibi dikilmiştir.

AKP, PKK’yı omuzunda taşımış, havalarda gezdirmiştir.

AKP, PKK’ya ruhunu kaptırmış, irade ve iffetini devretmiştir.

Kandil hayranlığı AKP’nin aklını almış ve afallatmıştır.

AKP İmralı’nın izbeliklerinde kayıplara karışmış, şeref ve namusla yollarını çatallaştırarak ihanet katarına çoktan eklemlenmiştir.

Görüyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, bir teröristin, bir katilin, bir sabıkalı bölücünün 10 maddelik ihanet metnini çözüm diye sunmaktadır.

Davutoğlu inanmadığı halde hala ortak aidiyet telaffuzuyla avunmakta, bize de çağrıda bulunmaktadır.

Şehitlerimizin istismarı ya da hepimiz için kutsal olan kavramlar üzerinden siyaset geliştirmemiz halinde kaybedenin biz olacağını söylemektedir.

İstismar AKP’ye has bir ilkelliktir.

Takiyenin kime yakıştığı da bellidir.

Davutoğlu unutmasın ki, eğer milletimiz kazanacaksa, eğer milletimiz huzura kavuşacaksa biz kaybetmeye ve yanılmaya baştan razıyız.

Ama hiç de böyle olmayacaktır.

İmralı canisinin sözlerine dikkat kesilen vicdanlı, milliyetçi-vatansever yürekler yaklaşan fırtınayı hissetmektedir.

Her bir maddesi musibet, her bir maddesi melanet, her bir maddesi mahvoluş demek olan ihanet metni, Dolmabahçe Sarayı’ndaki Başbakanlık Ofisi’nde rahat koltuklarına kurulan müflis şahsiyetlerce açıklanmıştır.

Neymiş, PKK olağanüstü kongre toplayıp silah bırakacakmış.

Neymiş, barış gelecek, demokratik siyasetin önü açılacakmış.

Öncelikle söylemek istediğim şudur:

Sevr Antlaşması’na da barış diyorlardı ve Türk milletine nasıl bir cehennemi yaşatacağı da herkesin malumuydu.

İmralı canisinin hazırlayıp Kandil çetesinin ihtiyatla paraf ettiği 10 maddelik ihanet metni; Türkiye Cumhuriyeti’nin çöküş belgesi, varoluşunu inkar beyannamesidir.

Bu, niyet beyanı değil, nimet bilmezliğin tezahürüdür.

30 Ekim 1918’de, Mondros Liman’ında imzalanan 25 maddeden mütevellit mütareke şartları neyse 28 Şubat 2015 tarihinde ilan edilen ihanet mutabakatı aynısıdır.

AKP, PKK’yla mütareke yapmış, müzakereye hız vermiştir.

10 Ağustos 1920’de tarihe kirli bir paçavra gibi düşen ve Türkiye’nin ölüm ve imha belgesi olan 433 maddelik Sevr Antlaşmasıyla, 28 Şubat 2015’teki ihanet metni arasında esasta hiçbir fark yoktur.

Sevr’i imzalayacak kadar küçülen Hadi Paşa, Tevfik Bey ve Reşad Halis Bey’den oluşan üçlü kadroyla, AKP’yi temsilen PKK-HDP bloğunun karşısına oturan üç şahsiyetin yolları 95 yıl sonra tıpkısıyla kesişmiştir.

Şark Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa, 17 Ağustos 1920’de Erzurum’dan Büyük Millet Meclisi’ne çektiği telgrafta Sevr’i imzalayanlarla ilgili özet olarak şunları söylemişti:

“Vatansız, vicdansız üç serserinin, yine kendileri gibi millet ve vatanla alakası olmayan bir kaç kişi namına barış antlaşmasını imza ettiklerini ajansta gördük.

Türkiye'nin hayatı mevcudiyetini söndüren bu zalim antlaşmanın imza edilmesine karar ve rey veren esamileri malum kişilerin ve antlaşma metnine vazı imza edenlerin ihaneti vataniye ile ittiham olunmasını ve haklarında hükmü gıyabi verilmesini, bu vatansızların isimlerinin her yerde lanetle yad edilmesinin ilan ve tamim olunmasını arz ve teklif eylerim.”

Aziz milletim, AKP’ye oy veren kardeşlerim lütfen düşününüz; diz boyu olan rezaletlere, bacayı saran düşmanlıklara nasıl suskun kalalım?

Türkiye parçalanıp, millet bölünüp, vatan satılırken hareketsiz mi kalalım?

Çözüm isimli çözülme etaplarını, barış makyajlı batış ve bayağılık manifestosunu iyi ve güzel şeyler oluyor diyerek alttan mı alalım?

Her dağa çıkan 30 yılda hükmünü geçirecekse, sözünü dinletip dayatmalarını kabullendirecekse, Türk milletinin payidarlığını, ırz-ı devleti, şeref-i devleti nasıl teminat altına alıp ilelebet muhafaza edeceğiz?

Bundan sonra önüne gelen silahlanıp bir dağ köşesini, bir yol ağzını tutarsa, değerli arkadaşlarım söyleyiniz, onlara da teslim mi olacağız, saraylara buyur mu edeceğiz? Ne yapacağız, neyde karar kılacağız?

Haysiyetini çıkarlarıyla değiştirmiş,  yetmemiş, üste de milli emanetleri vaat etmiş AKP; eşkıyanın meydan okumasına, bölücülüğün hain isteklerine tamam demiş, olur vermiştir.

Sevr’in kalıntıları, haçlı hesap ve özlemleri AKP’ye hulul etmiştir.

Entrikacılar Türkiye’yi kefene sarmak için yola çıkmıştır.

İkiyüzlüler Türk milletini kafa kola almak için hizaya geçmiştir.

Nefsinin selametini arayan, vicdan vidaları gevşemiş ehl-i salipler bağrımıza ateş düşürmek amacıyla yorgun-argın yürüyen haçlı birlikleri gibi harekete geçmiştir.

Eğilene tekme sallayan, dikleşen ve diretene yalvaran, yakaran ve esas duruşa geçen siyasi menfaat şebekesi ufkumuzu kirletmeye odaklanmıştır.

Küstahlığın zirvesinde bağdaş kurup millete sövüp sayanlar harıl harıl, vızır vızır küfrün destanını yazmaya koyulmuşlardır.

1919’lu yıllarda kalpak çiğneyen İngiliz zabitiyle, süngü dayayan Fransız lejyoneriyle, çarşaf yırtan Rum palikaryasıyla, karın deşen Ermeni militanıyla AKP-PKK’nın ne farkı kalmıştır?

Mübalağasız diyebiliriz ki, bunların hepsi aynı pis muhitin mahsulleridir.

Bunların hepsi aynı çarpıklığın ümidi, aynı alçaklığın üretimi, aynı defolu imalatın yan ürünüdür.

 

Değerli Milletvekilleri,

AKP’nin PKK’ya iltifat yağdırması ve ihya yarışına girmesi gönül gözünün kapandığına, siyasi basiret kanallarının tıkandığına açık delildir.

İktidar partisi bölücülerin umut kapısı mevkiini kendisine yakıştırmıştır.

AKP, PKK’ya yılışmış, onursuzca Kandil ve İmralı eşiklerine yüz sürmüştür.

Bir yanda bulanık suda balık avlama merakıyla MHP’yle HDP’yi yan yana gösterme ayıbına soyunan Davutoğlu, diğer yanda HDP’nin nüfusuna kaşla göz arasında adını yazdırmıştır.

AKP-PKK-HDP ve Dolmabahçe’deki sahneleri iyimserlikle karşılayıp PKK’yı taraf gören CHP saf saf, öbek öbek Türkiye’nin karşısına dizilmişlerdir.

İmralı canisi sonunda saraylara kadar fiilen gelmiş, mesajlarını Başbakanlık ofisinde okutmuştur.

Caninin teklif ve tehdit dolu sözlerine AKP taşıyıcı bedenlik yapmıştır.

Hükümet teröristlere kucak açmış, kulak kabartmış, kumandayı uzatmış, kulvarı boşaltmıştır.

Kumpas tüm yönleriyle deşifre olmuştur.

Milletimizin içine yuvarlandığı tezgah vasat bulmuştur.

İhanetin kravatlı kravatsız aktörleri sobelenmiştir.

AKP-PKK koalisyonun karanlıkta kalan noktaları vuzuha ermiştir.

Öyle ki, AKP-PKK müştereken Türkiye’yi kundaklamış ve kuşatmıştır.

Bebek katilinin 10 maddelik ihanet metni şiir dinletisi gibi dinlenmiş, gösterime giren tiyatro oyunu gibi izlenmiştir.

Düşe kalka vizyonda tutulan çözülme süreci 10 maddelik ihanet ilavesiyle yeniden derlenip toparlanmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak AKP-PKK mutabakatına göz açtırmamakta son derece kararlıyız.

Yıkım projesine nasıl tepki gösterdiysek, çözülme sürecine nasıl direnmişsek, Oslo’dan İmralı ve Kandil’e uzanan hain pazarlıkları nasıl reddetmişsek, daha da fazlasını yapmaya, AKP-PKK’ya nefes aldırmamaya sonuna kadar hazırız.

AKP’yle PKK; tekeri laçkalaşmış, her yeri sallanan, sürekli yalpalayan müzakere kağnısıyla daha fazla gidemeyecektir.

Yok eğer giderse millet hepten kaybedecek, Türkiye’nin yerinde yeller esecektir.

Bizim Dolmabahçe Sarayı’nda balosu yapılan 10 maddelik ihanet metnine sıcak bakmamız, olumlu yaklaşmamız en başta kendimizi inkar, milletimizi hiçe saymak olacaktır.

Bu kapsamda olmak üzere, ihanetin belgeli haline tam bir itirazımız vardır ve maddeler halinde söyleyecek olursak şunlardan teşekkül edecektir:

1- Öcalan canisi örgütünü silahlı mücadeleyi bırakma temelinde, stratejik ve tarihi kararı vermek için bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet etmektedir.

Benzer bir açıklamayı 21 Mart 2013 tarihinde de yaptığı, silahların susmasını, fikirlerin konuşmasını lafta istediği akıllardadır.

PKK silahtan vazgeçmemiş, tetikten elini çekmemiştir.

Sınır dışına çıktı çıkıyor denilen teröristlerin, yalnızca yaşlı ve hastalıklı olanları vatan topraklarını terk etmişlerdir.

O tarihlerde gerek Erdoğan, gerekse de diğer AKP’liler bundan sızlanmışlar, farklı zeminlerde eleştirmişler, millete söyledikleri yalanlarını bizzat tekzip etmek durumunda kalmışlardır.

Diyeceğim odur ki, PKK’nın silah bırakma çağrısı zaman kazanmaya dönük bir manevradır ve kandırmacadan ibarettir.

Silah bırakan varsa o da AKP Hükümeti’dir.

Silahları gömen, indiren, kılıfına sokan varsa o da Türk devletidir.

PKK’nın silah bırakacağını, silahla yollarını ayıracağını ummak ve beklemek ahmaklık ve gaflettir.

Bilakis Kandil’den ve HDP’nin çok konuşan Eşbaşkanından silahlarla yolların ayrılacağına dair en ufak teselli edici söz işitilmemiştir.

Bu Eşbaşkan, Hükümet’in uygulamalarını hala umut verici görmemekte, Kandil’den gelen haberler AKP’yi açığa düşürmektedir.

Kamuoyuna yansıyan 7 aşamalı silah bırakma etapları da psikolojik ve algı operasyonudur.

Kiralık terör örgütü PKK, bu zamana kadar silahlı eylemleriyle gelmiş, kan akıtarak, can alarak ve AKP’yi esir ederek dişini geçirmiştir.

Öldürmekte ustalaşan, kırmakta, dökmekte, yakmakta ve yok etmekte markalaşan malum terör örgütü, Türkiye’yi bölmeden veya devletin kahrıyla karşılaşmadan silahı kenara koymayacaktır.

Bu nedenle PKK’nın silahlara veda etmesi hayaldir, Türk milletini aldatmaya dönük yalan, uydurma ve temelsiz bir propagandadır.

2- PKK’nın olağanüstü kongreyle silah bırakmasını istemek; siyasallaşma ve meşrulaşma çabalarına sinsi bir ilavedir.

AKP buna göz yummuş veya açıktan destek olmuştur.

Kongreler demokratik zeminlerdir.

Ortak akıl ve karar mekanizmaları kongrelerle tesis edilmektedir.

Bir terör örgütünden ve katiller oluşumundan kongre toplamasını istemek, buna da çanak tutmak ancak ve ancak münafık ve mel’un zihniyetlerin işidir.

Terör örgütünün sözde kongre toplamasını beklemek yerine, teröristleri saklandıkları inlerde arayıp, bulup çıkararak adalete teslim etmek ve bu eksende cesaret göstermek Hükümet’in milli ve tarihi bir sorumluluğudur.

Ne var ki, ecdadımızın türbesini bile koruyamayan, sözüm ona asgari zaruretlere sığınarak vatan topraklarını bırakıp kaçan Davutoğlu ve Hükümeti’nin bunun yapması asla mümkün değildir.

3- Caninin mesajı, silahlı mücadelenin yerini demokratik siyasetin almasına yönelik tarihi bir niyet beyanı olarak takdim ve servis edilmiştir.

Kurnazca kaleme alınan ifadeler PKK’nın sözde zafer kazandığının, silah vasıtasıyla siyasal emellerine ulaşma sınırına geldiğinin dolambaçlı yollarla duyurusudur.

İllegal ve yasa dışı terör örgütünün, hiçbir şey olmamış ve yaşanmamış gibi birden bire siyasal mücadele safhasına geçme teşebbüs ve zorlaması Türkiye’nin yenildiği anlamına gelecektir.

Demokrasiyi katleden, siyasete kurşun sıkan, bebekleri öldüren bir terör örgütünü siyasete dahil etme hazırlığı en az şehit haberi almak kadar felakettir, fecaattir.

4-  10 maddelik ihanet metninde demokratik siyasetin tanım ve içeriğinden bahsedilmektedir.

Bu apaçık bir şekilde PKK’nın silahlı ve silahsız militanlarının siyaset yapabilmesine dönük tuzaktır.

Hayalet ve hamakat Başbakan ise demokratik siyasetin önü açılacak diyerek sevincini gizleyememiş, doğal olarak PKK’nın oltasına sazan gibi takılmıştır.

Demokratik siyaset kavramı PKK ağzıdır ve AKP’nin üslubuna tutunmuştur.

AKP’nin, PKK’lıları siyaset alanına taşıma tutkusu bölücülüğü aklama ve temize çıkarma arayışıdır ki, bu da ancak PKK’ya sedir, kanlı planlara payanda olmuş ruhsuzlara has bir tutum olacaktır.

5- İmralı canisinin muğlak ifadelerle tanzim ettiği ihanet metninde demokratik çözümün yerel ve ulusal boyutlarıyla ilgili değerlendirmesi tamamen özerkliğin inşasına dönük bir projedir.

AKP-PKK ortaklığı, üniter milli devlete vade biçmiştir.

AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na uygun olarak Türkiye’nin rejim ve idari yapısı hedefe konmuştur.

Erdoğan’ın, geçen hafta valilere 7 Haziran’dan sonra yetkilerinin arttırılacağını söylemesi bu çerçevede ele alınmalıdır.

Görünen köyün kılavuz istemeyeceği bilinen bir gerçektir.

AKP-PKK bölücü yapılanması, Türkiye Cumhuriyeti’ni masaya yatırmış, iblisten aldıkları taktiklerle, küresel güçlerden aldıkları talimatlarla cerrahi operasyona başlamışlardır.

Ve nitekim Türk milleti AKP ile PKK ikizinin adı konulmamış soğuk savaş yöntemleriyle ve bölücü salvolarıyla sıkışmış, ölümcül darbeyi almasına da ramak kalmıştır.

6- İmralı canavarı özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik güvencelerinden dem vurmaktadır.

Sorarım sizlere, Türkiye’de özgür, eşit olmayan vatandaş mı vardır?

Özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik güvencelerinden maksat; tamı tamamına Anayasa’nın 66.maddesindeki Türk vatandaşlığı tanımının enkaza çevrilmesi manasına gelecektir.

AKP, buna da yetmez ama evet diyecek kadar fikren kokmuş, dibe çökmüştür.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konudaki görüşümüz nettir.

Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes bizim için Türk’tür ve milletimizin yeri dolmayacak ferdidir.

Anayasa’dan vatandaşlık tanımını tümden çıkarmak veya etnik temelde marjinal tanımları yerleştirmek vebaldir, suçtur ve soysuzluğun damgası olacaktır.

7- Terörist başının ihanet metninde yer verdiği demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşmasına yönelik başlıklar kısmı; yasa ve ahlak dışı bölücü organizasyonların sivil toplum örgütü sayılmasını amaçlamaktadır.

8- İmralı canisinin çözüm sürecinin sosyo-ekonomik boyutlarıyla, sürecin sözde demokrasi, güvenlik ilişkisi, kamu düzenini ve özgürlükleri koruyacak şekilde ele alınmasını dayatması tam bir karartma ve akıl tutulmasıdır.

Koruculuğun kaldırılması amacıyla AKP-PKK ilkesel çerçevede uzlaşmışlardır.

Boşaltılan köylerle ilgili beklentilerin karşılanması hususunda fikir birliği kurulduğu anlaşılmaktadır.

Ve AKP, PKK’nın kanlı borsasına varını yoğunu yatırmıştır.

Günlerdir Meclis gündemini işgal eden, tartışma ve kavgalara neden olan İç Güvenlik Paketi HDP ve PKK’nın istek ve tenkitleri kapsamında tekrar ele alınacaktır.

HDP rest çekmiş, AKP pert olmuş, uysallaşmıştır.

HDP parlamış, AKP pısmış, kaçacak delik aramıştır.

Şu acziyet ve rezalete bakınız ki, PKK İç Güvenlik Paketi’ne vize vermeyince AKP geri adım atmak durumunda kalmış, anlaşma yolunu tercih etmiştir.

Bizi günlerce HDP’yle aynı karede gösterme izansızlığından özel bir zevk duyan Davutoğlu, şimdi nasılsın, ne durumdasın, nereye saklandın?

HDP’nin kapısında dilencilik yapan Başbakan bilesin ki, PKK’yı kırmamak, kızdırmamak adına kanun tasarısını tekriri müzakere edecek kadar fossun, fuzulisin, korkaksın, baştan ayağa fiyaskosun.

AKP, HDP’nin arka bahçesi, PKK’nın koşu bandıdır.

Davutoğlu tüm sözlerini yemiş, tüm iddialarını bizatihi kendi müdahalesiyle çürütmüştür.

Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş, AKP ile HDP aynı yastıkta hıyanet ömrünü geçirmek için İmralı ve Kandil huzurunda utanmadan söz kesmişlerdir.

9- İmralı canisi yattığı hücreden, kimlik kavramı, tanımı ve tanımlanmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın geliştirilmesine atıf yapmıştır.

Bir terörist yeni baştan kimlik tanımlaması istemektedir.

Tescilli bir hain, hüküm yemiş bir terör suçlusu çoğulcu demokratik anlayış demektedir.

Ve daha acıklı yanı ise AKP’nin bebek katilinin tutsağı olmasıdır.

Teröristbaşı kimlik tanımlamaktan bahsediyor, AKP ise buna ses çıkarmıyor.

Teröristbaşı Türk milletine yoksun ve tarihin kaydından düşeceksin diyor; Erdoğan ve Davutoğlu’ndan hiçbir rahatsızlık hali görülmüyor.

Teröristbaşı Cumhuriyet, ortak vatan ve milletin tanımlanmasını istiyor; Erdoğan ve Davutoğlu teşekkürlerini sunmakla kalmıyor, süreç hedefine ulaşıyor diye bayram ediyorlar.

Teröristbaşı ihanetin yeni anayasaya dinamit lokumu gibi döşenmesini şart koşuyor; Erdoğan ve Davutoğlu ille de uygulama uygulama diyerek çığlık atıyor.

Bilinmelidir ki; Öcalan-Erdoğan ve Davutoğlu sacayağı Türk kimliğinin utanma nedir bilmeyen hasımlarıdır.

Bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nı, bu ülkenin Başbakanı’nı PKK’lıdan ayıran, ayrı tutan ve farklılaştıran artık ne kalmış, geriye ne bırakılmıştır?

PKK Başbakanlıktadır, PKK saraydadır, PKK sokaktadır, PKK medyadadır, PKK üniversitededir, PKK iş ve sanat hayatındadır.

Bu durum, Milliyetçi Hareket için kabul edilemeyecek bir bozgundur.

Bu durum, canlarıyla vatanı kurtaran kahramanlara karşı tam bir vefasızlıktır.

Değerli Arkadaşlarım,

Madem durum bu kadar vahimse, Türk milleti nasıl bir oyunun göbeğinde, nasıl bir kumpasın merkezindedir?

Türk milletinin kimliğiyle ilgili oynamalar şu anda İmralı cezaevinde yatan veya öyle sandığımız bir bölücü mahkûm tarafından gerçekleştirilmektedir.

Cumhurbaşkanı ise üçüncüsünü nereye gönderdiğini bilmediğimiz iki maymunla oyalanmakta, HDP’li yoldaşlarıyla can sıkıntısından köşe kapmaca oynamaktadır.

Milli kimliğimizin PKK’nın tezlerine uygun tanımlanma önerisi Erdoğan’ın umurunda değildir.

Aksine gülmemek, alkışlamamak, havalara uçmamak için kendisini zor tutmaktadır.

Anlaşılan, Öcalan ve Erdoğan aralarında saat gibi çalışan bir iş bölümü yapmışlardır.

Erdoğan ve Öcalan yanlarına 23 Nisan Başbakanı’nı da alarak Türkiye’nin fişini çekmek için son gözden geçirmeleri, son rötuşları yapmaya koyulmuşlardır.

AKP, PKK’yla ‘al ver’ mekanizmasında helalleşmiş, iki cambaz gibi hararetle tokalaşmıştır.

Kandil’de petrol aramaya kadar işi götüren AKP, PKK’ya uyuşturucu ve silah kaçaklığından sonra yeni gelir kapıları açmanın derdindedir.

AKP Şirin, PKK Ferhat olmuş; dağları delerek vicdanlarına müzakere kınası sürmüşler, beraberce milli ahlak ve güvenliğin kanını dökmüşlerdir.

Türkiye’nin vatanı ve milletiyle PKK’ya teslimi, süreç ihanetinin mihmandarlığında son parkura girmiştir.

Enselerinden vurulan Mehmetçiklerin kanı yerde kalmıştır.

Pusuya düşürülüp bayrağa sarılı tabutlarla baba ocağına dönen, analarının ciğerini yakan kahramanlara nankörlük yapılmıştır.

Katil Öcalan, kimlik tanımlanmasını tavsiye eden bilirkişiye, bilen ve bilenmiş bir kişiliğe büründürülmüştür.

Kimliğimiz; hükmü şahsiyetimiz, varlığımızın şaheseridir.

Bu şaheser hainlerin eline bırakılmayacaktır.

Kimliksizler, köksüzler, milli şerefini kaybetmiş şahsiyetler millete yön çizemeyeceklerdir.

Rengini şehitlerimizin kanıdan almış al bayrağımızın düşmesini,

Bağımsızlığımızın haykırışı olan İstiklal Marşımızın susmasını,

Bin yıllık kardeşliğimizin fitne ile bozulmasını kesinlikle sineye çekemeyiz.

Dün bu dayatmaları Çanakkale ‘de Mehmetçik reddetmişti.

Bugün Türkiye Sevdalıları elinin tersiyle itecektir.

Dün bu ihaneti milli mücadele durdurmuştu.

Bugün ise Milliyetçi Hareket önünü kesmeye yeminlidir.

Tarihin hiçbir devrinde, Türk milleti haram yiyen boğazlardan geçmemiş, bundan sonra da geçmeyecek, yutulamayacaktır.

Milli gurur hıyanetten daha gür konuşacak, daha cüretli ve cesaretli olacaktır.

Güvence Milliyetçi Hareket’tir.

Bu milletin adı, parçalamaya çalışanlara inat “Türk milleti”dir.

Kimse yanlış hesap yapmasın, Türk milleti, etnik kalıntı falan değildir.

Kimliksizlere bir kez daha duyuruyorum ki adımız Türk milletidir.

Bin yılda oluşmuş, bin yılda yetişmiş ve bin yılda doğmuştur.

Bin yılda ilmek ilmek örülmüş, bin yılda nakış nakış işlenmiştir.

Bizi biz yapan bin yıllık beraberlik, bin yıllık buluşmadır.

Ve bin yıllık kaynaşma çözülemeyecektir.

Bin yıllık kenetlenme açılamayacaktır.

Mete Hanla coşan, Ergenekon’da eritilen demir parıltısıyla çağlayan, Orhun’dan kopup gelen, Atila’nın kırbacıyla Dünyayı titreten millete ihanetin üç elebaşısı engel olamayacaktır.

Topraklarımızı, insanlarımızı, yönetimimizi, ocaklarımızı, camilerimizi, cemevelerimizi, okullarımızı, mahallerimizi, mezarlarımızı, hayallerimizi, hedeflerimizi, illerimizi, köylerimizi ayırmamızı dayatıyorlar.

Diliyorlar ki, küselim.

Umuyorlar ki, gönüllerde ve duygularda lime lime olalım.

Hesap budur, oyun budur, plan budur.

Çözülmemiz isteniyor.

Ufalanmamız bekleniyor.

Çatışmamız, parçalanmamız ve dağılmamız kurgulanıyor.

Bunları kabul edemeyiz, bunlara boyun eğemeyiz, Allah’ın izniyle eğmeyeceğiz.

Şırnaklı’yı İzmir’den, Hakkarili’yi İstanbul’dan, Diyarbakırlı’yı Edirne’den kopartmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.

Türkiye bir bütündür, ayrılamayacaktır.

Türk milleti çelik gibi sağlamdır, kırmaya ne Erdoğan’ın, ne Öcalan’ın ne de Davutoğlu’nun nefesi yetmeyecektir.

Bölücüyü dağda ve ovada aramaya artık gerek yoktur.

Bölücü hükümettedir. Bölücüler iktidardadır.

Ve bugün içinde bulunduğumuz bu karanlık ortam ve şartları baştan ayağa değiştirmek için 7 Haziran son şans, son çare, son kavşaktır.


 




Değerli Arkadaşlarım,

Cumhurbaşkanı Erdoğan HDP ve PKK’yı kast ederek “12 yılda ne istendi de vermedik” cümlesini ağzından kurşun gibi çıkarmıştır.

Erdoğan neler verdiğini, nelerin teminatıyla bölücülerin gözünü boyadığını derhal açıklamalıdır.

Erdoğan böylece, Cumhurun başı olmak yerine, Cumhuru parçalayan kişi olduğunu kabul ve itiraf etmiştir.

Erdoğan ve Davutoğlu’nun Öcalan’ın vesayeti altına girmesi yenilir yutulur şey değildir.

Türkiye’nin kaderini İmralı’ya ipotek ettirmek ise tam bir travmadır.

Acaba Öcalan ile Erdoğan haftanın hangi günlerinde hasret gidermektedir?

Kandille kriptolu telefonlardan yapılan görüşmeler geceler boyunca sürmekte midir?

Merakımız AKP içinden, terörün dağ kadrosuna katılmak isteyenler saraya mı, yoksa adaya mı müracaat edeceklerdir?

Kavuşacakları günleri iple çeken, Anayasa’nın ilk üç maddesini faili malum cinayete kurban vermek için hazırlık yapan Erdoğan ve Öcalan’ı Türk milleti nefretle izlemektedir.

Merkez Bankası’na saldırdıkça dövizin ateşini yükselten, reel sektör borcunu milyarlarca lira katlayan, ekonomiyi alabora eden Erdoğan istikrarsızlığın simgesi, kavga ve karışıklığın ana limanı haline gelmiştir.

Bizim bürokratlarla uğraştığımızı söyleyenler, Merkez Bankası Başkanı’nı hastanelik eden Erdoğan’a niçin sessizdir?

Döviz lobisi hizmetkârlığına niçin kayıtsızdır?

İrtifa kaybeden ihracat, tırmanan işsizlik, yayılan hayat pahalılığı, fırlayan yoksulluk, devleşen yolsuzluk, düşen büyüme, artan borç, dümeni kırılan ekonomi politikaları milletimizi kara kara düşündürmektedir.

Erdoğan ve Davutoğlu Türk milletinin gerçek gündeminden sapmışlar, İmralı canisi ve çetesiyle iş tutmuşlardır.

Esnafı duyan yoktur.

Çiftçiyi gören yoktur.

Memuru, işçiyi, emekliyi dikkate alan yoktur.

Vatandaşlarımızın ekmeği pahalanmış, mutfak masrafları kabarmış; fakat iktidar bu gerçeklere yüzünü dönmüştür.

Erdoğan ve yandaşları artan döviz fiyatlarından dolayı iyice zenginleşmişlerdir.

Haram dolar ve avrolardan oluşan hazineleri de adeta darphane gibi para basmıştır.

Havuzlar dolmuş taşmış, rüşvet çeşmeleri, hırsızlık kanalları gürül gürül akmıştır.

Türkiye darboğazdadır.

Türkiye fasit bir dairededir.

Milliyetçi Hareket Partisi milleti ve ülkesi için korkusuzca mücadele edecek, Türkiye’yi AKP’den kurtaracaktır.

Bu itibarla çok çalışacağız, çok uğraşacağız, çok gayret edeceğiz.

7 Haziran Milletvekilliği Genel Seçimlerine 96 gün kalmıştır.

Türkiye’nin kader seçimi ufukta görülmüştür.

İlaveten 21 Mart 2015 tarihinde 11. Büyük Kurultayımızı inanç, iddia, birlik ruhu ve heyecanla gerçekleştireceğiz.

Milliyetçi Hareket Partisi Büyük Kurultayı’na da 7 Haziran Milletvekilliği Genel Seçimlerine de tam anlamıyla hazırdır.

Bundan sonra bekleyecek zamanımız yoktur.

Milletimize gideceğiz, Anadolu’yu karış karış dolaşacağız.

Bu itibarla şimdi yollara koyulma vaktidir.

Ağırdan alacak hal kalmamıştır.

AKP’nin PKK’yla kurduğu başkanlık ve bölünme ittifakını milletimize anlatacağız.

Oynanan oyunları teker teker gösterecek ve bozulmasını isteyeceğiz.

Bu nedenle bugün sizlerle 24. Dönem TBMM’nin son grup toplantısını yapıyoruz.

Siz muhterem milletvekili arkadaşlarıma şimdiye kadar yaptığınız çalışmalardan, verdiğiniz katkılardan dolayı ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Vatandaşlarımız seçim bölgelerinizde sizlerle kucaklaşmayı beklemektedir.

Onlara ulaşınız, onlara mesaj, ilke ve hedeflerimizi özen ve özgüven içinde anlatınız.

Aziz milletimiz TBMM’nin 24.Döneminde bizlere muhalefet görevi vermişti; inanıyorum ki gelecek dönemde de iktidara taşıyacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi’ne artan teveccühün, yoğunlaşan destek ve ilginin hepiniz farkında olunuz.

Bu bilinçle uyku orucundan ayrılmayınız, çalışmanın kölesi olmaktan yılmayınız.

Zira Türkiye’nin Milliyetçi Hareket Partisi’ne ihtiyacı vardır.

Sabahın ayazında uyanan yavrularımız için başarmak zorundayız.

Okul harçlığını karşılamak için simit satan çocuklarımıza, tarlasında güneşten kavrulmuş borçlu çiftçilerimize, işsizlikten bunalmış biçarelerimize, mazlum ve mağdurlarımıza müjde vermek için iktidar olmalıyız.

Emeklimizi güldürmek için koşmalıyız.

Yetimlerimizi sevindirmek için çırpınmalıyız.

Türkiye için iktidara talibiz.

Türk milletinin dirliği ve esenliği için iktidara ulaşmalıyız ve mutlaka da ulaşacağız.

Sizler, Türkiye’nin ağırlaşan sorunlarını, bu sorunlara yol açan faktörleri, müsebbipleri her zeminde söyleyiniz, partimizin düşündüğü çözüm yollarını sabırlar aktarınız.

Giderek ağırlaşan ekonomik gelişmelerin hayata nasıl yansıyacağını, sorumlularının kimler olduğunu, olumsuz gelişmelerin nelere yol açacağını ve aileleri nasıl etkileyeceğini önemle vurgulayınız.

Ve bu konulardaki bütün birikimlerinizi ve tecrübelerinizi aynı zamanda teşkilat mensuplarımızla paylaşınız ve sağlam bir işbirliği içine giriniz.

Türk milleti,

Yıkım taşeronlarına, ihanet odaklarına,

İşbirlikçi lobilere, kötü adamlara rağmen,

Ve Erdoğan’a, Davutoğlu’na inat ayrışmayacağını çatışmayacağını ve bölünmeyeceğini 7 Haziran’da ispatlayacaktır.

Biliniz ki MHP susmuşsa, Türkiye yok olmuş demektir.

İnadına ve ısrarla konuşacağız, doğruları haykıracağız.

Milletimizin kurtuluş ve yükseliş ruhu olarak 7 Haziran’da sandıkları patlatacağız.

Bir tarafta, AKP ve işbirlikçi çıkar çevrelerinin koalisyonu, diğer tarafta, milletini karşılıksız seven Türkiye sevdalıları vardır.

Bir tarafta, siyasi ikbal ve menfaat için tahrik edenler varken, diğer tarafta Türkiye’yi korumaya azimli Milliyetçi Hareket ayaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi; Türk milletinin, Türkiye’nin, milli onurun, adaletli paylaşımın, kardeşçe yaşamanın, sükûnetin, huzurun tarafındadır.

Milletin kırmızıçizgileri bizim de çizgilerimizdir.

29 Ekim 1923’ün aziz hatırası namus bellediğimiz bir emanettir.

Emanet kirletilmeyecektir.

Biz yenilgilerin, kaçışların, bozgunların, vatanı satmanın değil; zaferlerimizin şükür namazını Allah’ın izniyle ve hep birlikte kılacağız.

İhanetlere karşı dikkat, fitnelere karşı uyanıklık, istismara karşı temkin, tahriklere karşı teenni, tavizlere karşı cesaret, millet yararına atılganlık göstererek işbirlikçilerin, tırnakçıların, fidan dikilmesini istihdam projesi olarak sunan zavallıların hakkından geleceğiz.

Türk milletini iktidara taşıyacağız, Türkiye’yi iftiharla başımızda gezdirecek, dünyada örnek ve caydırıcılığını elde etmiş süper güç bir ülke seviyesine çıkaracağız.

Bu düşüncelerle hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

24. Dönem TBMM’de gösterdiğiniz üstün başarılardan ötürü siz değerli milletvekili arkadaşlarımı bir kez daha kutluyorum.

Yolunuz, bahtınız ve alnınız açık olsun.

Sağ olun, var olun.

Ne Mutlu Türküm Diyene.

Editör: TE Bilisim