Devlet ve toplum düzeni ile ilgili görüşleri içerisinde en çok öne çıkan ve çağımızın egemen uygulaması haline gelen Jean-Jacques Rousseau’nun ortaya attığı “Toplumsal Sözleşme” fikridir. Bu düşünceye göre bir toplum nasıl idare edileceğini yaptığı “Toplumsal Sözleşme” ile belirler.
Sağlıklı bir toplumsal yaşam ve devlet idaresi için toplumun bütün kesimlerinin onaylayacağı ve içine sindireceği, en azından büyük çoğunluğunun benimseyebileceği “benim anayasam” diyebileceği bir metin ortaya çıkmalıdır.
Dün bu sözleşmeyi oyladık. Ortaya çıkan tartışmalı sonuçlara göre çok radikal oranda yönetim sistemimizin değişeceği ortada olmasına rağmen Türk halkının % 48,6’sının “benim anayasam” demediğine şahit olduk.
İki ay boyunca devletin televizyon, radyo, ajans vb kurumlarının, yazılı/görsel medyanın % 95’inin “evet” yönünde haksız propagandasına, okul ve camiye bile siyasetin bulaştırılmasına, yolda caddede “evet” afişlerinin mutlak hakimiyetine ve en önemlisi “hayır” propagandası yapmak isteyenlerin engellenmesine ve korkutulmasına rağmen, hayır aleyhinde ki bu kadar olumsuz faktöre rağmen; halkın yarısı yeni anayasayı kabul etmemiştir.
Toplumun yarısının onaylamadığı ve itiraz ettiği bir anayasa ile ülke nasıl yönetilebilir, göreceğiz.
Bize göre; Sayın Cumhurbaşkanının kendi açısından bu durumu görüp mecliste toplumsal mutabakat arayarak sakıncalı görülen maddelerin değiştirilmesini talep etmesi ve sağlaması gereklidir. Çünkü gönülsüz kurulan yuva ancak cehenneme dönüşebilir.
***
Yıllardır, CHP ve “SOL”un yanında görünen hatta “HDP”nin yanında görünen sağ siyasi aktörlerin kaybettiklerine şahit olmaktaydık. Bu referandumda da “evet” cephesi tarafından bu konu ısrarla işlenmiş olmasına rağmen, Türk halkının anayasa oyladığını bildiği ve buna göre sandığa gittiği ortaya çıkmıştır.
Ortaya çıkan bir başka husus ise CHP ile birlikte görünmek gibi bir öcü Türk seçmenini eskisi kadar etkilememektedir. Ankara’nın Belediye seçimlerinde de görüldüğü gibi Türk “sağ” seçmeni CHP’ye koyduğu rezervi kaldırmıştır. Bunda Kelam KILIÇDAROĞLU’nun sergilediği sakin, saygılı ve kucaklayıcı üslupta teşekkürü hak etmektedir.
***
Türk toplumu lider orijinli bir toplumdur. Öne çıkan bir lideri yine alternatif görünecek lider veya liderler sarsabilir. Recep Tayyip ERDOĞAN’ın liderliğinde şimdiye kadar yapılan seçimlerde karşısına toplumdan olumlu tepki alacak bir lider çıkmamıştır. Eğer böyle bir lider çıkmış olsa veya çıksa toplum alternatifi görecek ve belli oranda alternatif lideri destekleyecektir.
Bize göre 16 Nisan referandumunun en önemli sonucu lider sorununun aşılmasıdır. MHP’nin birbirinden kıymetli muhalif adaylarının her birinin kıymetini ve kumaşını Türk halkı görmüş, Meral AKŞENER’i de öne çıkarmıştır.
Engellenen toplantılara ve teşkilatsız olunmasına rağmen bu sonuç alınmıştır. Teşkilatsız azınlığın teşkilatlı çoğunluğa karşı avantajlı olduğunu düşündüğümüzde değişim hareketinin teşkilatlı olması halinde bu referandumun kazanılmış olacağını söyleyebiliriz.
İşte bu sebeple ısrarla MHP kongresine müdahale edilmiş, BBP’nin “evet” yönünde açıklama yapması için baskı kurulmuştur. Sadece teşkilat en az iki puan olduğuna göre; adaleti işlemez hale getiren ve baskı kuran iki puanı kendi hane sine yazdırmıştır.
Bu gerçeği görerek önümüzde ki süreçte MHP’de değişimin sağlanması için kuvvetli bir mücadeleye girilmeli olmadığı takdirde tezelden yeni parti kurulmalıdır. Bu parti ihanet olarak da algılanmayacaktır, çünkü taban zaten değişimin yanında olduğunu referandumda göstermiştir.
***
Son bir değerlendirme; % 48,6 hayır oyu bürokrasi ve yargıda kendilerine güvensiz tutum sergileyen memurlarımıza da güven vermiş ve adil davranmalarının önünü açmış bulunuyor, bundan sonra kendileri için sadece "kişilik sorunu" olacaktır.
