Seçim tarihi açıklandı, gözler YSK'da! Seçim tarihi açıklandı, gözler YSK'da!

DEĞİŞİMİ KAVRAMADAN DEĞİŞİMİ TEMSİL ETMEK..!

Rubil GÖKDEMİR


“Değişim”; merak uyandırıcı, gizemli ve ümit verici bir geleceği işaret eden yenilikçi bir kavram…

Siyasette değişim ne demek? Neye ve kime göre değişim?

Yazımızın konusu, siyasetin nesnel şartlarını belirleyen ve sosyolojinin önemli kuramlarından biri olan “sosyal ve kültürel değişimin” sonuçlarını dikkate alan “değişim” fikridir. 

Somut olarak ülkemizdeki siyaseti belirleyen objektif şartların ortaya çıkardığı değişim talebi ve ihtiyacı dışında, sadece “siyasal aktörlerin”  rol değişimini esas alan siyasal süreçler bu yazımızın değerlendirmesi dışındadır.

Herkesin farkında olacağı üzere, 16 Nisan Referandumunun sonuçlarına bakarak hepimiz geleceğe dair öngörülerde bulunuyoruz. Oysa ki, “değişim” fikrinin alt yapısını oluşturan ekonomik ve sosyal şartlar, tedrici olarak 2009 yılından itibaren değişmeye ve bilhassa 2014 yılından itibaren ise daha belirgin hâle gelmeye başladı. Nitekim 2009-2014 yıllarının sosyal ve ekonomik verilerine baktığımızda, değişim talebinin biriktirilerek 2015 yılı seçimlerine aktarıldığını görürüz. 

Peki iddia ettiğimizin aksine 2017 Referandumuna kadar “değişim” talebi, 2015 yılına kadar kendisini “siyasal sonuçlara” yansıtacak şekilde hissettirmedi ise bu durumu nasıl açıklayacağız. Herkesin kabul edeceği üzere ve 7 Haziran - 1 Kasım 2015 seçimleri örneğinde göreceğimiz gibi bilhassa Recep Tayyip ERDOĞAN’ın büyük bir beceriyle ortaya koyduğu “siyasal mühendislik projeleri”, sosyal ve siyasi değişiminin doğal sonuçlarının önüne geçti.

İddia ettiğimiz gibi sosyolojinin kurallarının işleyebilmesi için, buna uygun siyasi sürecin yönetilmesinde “uygun aktörlere” ihtiyaç bulunmaktadır. Aynı şekilde tersinden giderek, sosyal ve siyasal süreçler oluşmadan olağanüstü beceri sahibi “siyasal aktörlerin de” siyasi değişimleri meydana getirebilmesi mümkün değildir. 

Bu kısa izâhat ve tezlerimiz sonrasında, hiç kimsenin beklemediği şekilde “değişim” fikrinin öncülüğü temsil etmek rolü niye MHP camiasına düştü sorusuna gelecek olursak, bu sorunun cevabını da yine “sosyal değişme” kavramında buluruz. MHP seçmeni üzerinden ve son 5 seçim sonuçları esas alınarak yapılacak analizler bu değişim talebinin ipuçları bize vermektedir. 

Başlangıçta taşranın muhafazakâr ve millî duyarlılıklarını temsil eden MHP, bilhassa bu alana AKP’nin yerleşmesiyle birlikte, bölgesel olarak ve seçmen bazında da temsil ettiği siyasal rol değişim göstermiştir. Esas itibariyle, “millîlik” gibi çok doğal bir refleks ve “kültürel” sebeplerle siyaset sahnesinde yer alan MHP hareketi, kentleşmenin getirdiği “sosyal, ekonomik ve kültürel çoğulculuk” sebebiyle, iç ve dış tehditlere karşı gösterilen “millî refleksin” ötesinde ve yanında ülkenin ve milletin diğer meselelerine karşı “rasyonel çözüm” arayışlarına yönelmiştir.

Bu anlamda MHP’deki değişim talebinin sebeplerini esas itibariyle; ekonominin kitleselleşmesi, şehirleşmenin,  getirdiği sosyal ve kültürel değişimle birlikte “bireyin” ön plana çıkması ve “soğuk savaş dönemi” parametreleri ile organize olmuş siyasal yapılanmanın, sosyal değişmenin gerisinde kalması olarak değerlendirebiliriz. 

Bu taleplere karşılık olarak siyaseti “oyun planı” veya “siyasal mühendislik” olarak gören “mûktedirler”, değişimin önünü “hukukun karanlık labirentlerinde” kesince, bu demokratik değişim talepleri toplumsal meşrûiyetini artırarak, kurulu düzenin parametrelerini değiştirecek şekilde, değişik kesimlerin desteğini de kazanacak biçimde “kitleselleşme” aşamasına geçmiş ve bu talepler MHP’nin parti içi meselesi olmaktan çıkmış bulunmaktadır. 

Ülkenin içinde bulunduğu şartların ağırlığı ve siyaset kurumunun teslim alındığı “siyasal oligarşinin” kırılamaması sebebiyle, değişik kesimlerin siyasal değişim talebinin odağı ve öznesi haline gelmiş bulunan “siyasal öncülerimizin” bu durumu verilere dayalı olarak analiz edip-edemediği veya talebe cevap verip-veremeyeceği en önemli sualimiz olarak karşımızda durmaktadır. 

Değişimi temsil edebilmek için “değişim” talebinin kapsam ve niteliğinin, değişim isteğinin temel dinamiklerinin çok iyi kavranılması gerektiği açıktır. Öncelikli olarak “ toplumsal değişim talebi” ile “siyasal temsil” problemini bir birine karıştırmamak gereklidir. Bir değişim arzusu ve talebinin objektif şartları ne kadar olgunlaşmış olursa olsun; “eski usûl ve alışkanlıkları” terk etmeden, “bireylerin” siyasal katılım talebini sivil bir anlayış ve demokratik usullerle değerlendirmeden, bu değişim talebini layıkıyla temsil edebilmek mümkün değildir. 

Siyasette “değişim” FİKRİNİ temsil edebilmek için öncelikle değişim talebinin mahiyeti ve değişim isteğinin temel dinamiklerini anlamak zorundayız. Bunun için de el yordamıyla hareket etmek ve bireysel tecrübelerimizden çıkan sınırlı öngörüler yerine, “bilimsel verilere” dayalı “analiz” yöntemiyle elde edilen sonuçlara bakmak ve bu sonuçlardan bir siyasal yol haritası ve “değişim projesi” çıkarmak zorundayız. 

Aksi halde, daha önceleri de olduğu gibi, siyaseti bir “iktidar oyunu” olarak gören muktedirler;  bir defa daha “siyasal mühendislik” projeleri ile milletin değişim talebi boğulacak ve ümitlerimiz hüsrana dönüşecektir.

Editör: TE Bilisim