Gümüşhane ekibiyle 30 saat sonra gelen mutluluk Gümüşhane ekibiyle 30 saat sonra gelen mutluluk
 DEMOKRATİK DEĞİŞİMLE “YANAŞMA DÜZENİNDEN” KURTULMAK!..
Rubil Gökdemir

Türk Milletine mensubiyet duyan hemen her arkadaşımızın, herkesçe malûm sebepler ve millî duyarlılıkları gereğince birkaç telefon konuşması ve yazışma sonucu 3 Haziran tarihinde Ankara’da toplandık. Yurdun dört bir köşesinden gelen gönüldaşımızla bitmesini hiç istemediğimiz ve saatlerce devam eden istişâre toplantısında, arkadaşlarımız bir çırpıda ülke meselelerinin tamamına dâir görüşlerini aktarmaya ve hatta hızlı bir şekilde komisyonlar kurarak sektörel meselelerde çözüm önerileri üzerinde çalışılmasını teklif ettiler. 


Bu yöndeki talep ve heyecanı çok kıymetli ve önemli bulmakla birlikte, başlangıçtaki çalışmaların sistemin bütününü ilgilendiren ve “temel ilkeler ve referanslar” üzerinden yapılması gerektiği doğrultusundaki kanaatlerimi bu yazı vesilesiyle bir defa daha ifade etmek isterim.

Nitekim, istişare toplantısı ve devamındaki günlerde adına DEMOKRATİK DEĞİŞİM HAREKETİ dediğimiz grubumuzda kabul edildiği ve özetlendiği üzere, “sadece günlük siyasi gündeme sıkışmadan ve mevcut  hiç bir siyasi aktörün yanında veya karşısında olmadan ve münhasıran algıları yönetmek dışında siyasetin rasyonel ve bilimsel verilerle yapıldığı bir siyasi iklimin oluşması ve demokratik yeni bir meşrûiyetin ortaya çıkmasına katkı sağlaması ümidiyle” kararlaştırılan; 


“Temel İlke ve Referanslara” önemle vurgu yaptık;


1- Milletin içinde bulunan alt kimlik ve aidiyetlere saygı esas olmakla birlikte, siyasetin merkezinde TÜRK MİLLETİNİN demokratik iradesinin bulunması gerektiği, bu sebeple siyasette MİLLΠolmanın zorunlu bulunduğu,


2- Millet iradesinin teşekkülü ve ortaya çıkışında, siyasal süreçlerin işlemesinde SİVİL bir anlayışı takip etmenin vazgeçilmez olduğu, milletin iradesi dışında içte ve dışta, her türlü “oligarşik vesayet odağının” siyasi süreçlerde belirleyiciliğinin reddedilmesi gerektiği,


3- Evrensel hukuk ilkelerinin insanlığın ortak mirası olduğunun tereddütsüz kabulüyle birlikte, temel hâk ve hürriyetlerin anayasal teminat altına alınmasının yegâne yolu olan HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ ilkesinin önem ve şiddetle savunulması gerektiği,


4- Hareket noktamız olan ve siyasetin merkezinde insanın bulunması gerektiği yönündeki genel kabûlümüz doğrultusunda, vatandaşların siyasal sisteme katılım kanallarının sonuna kadar açık tutulması ve top yekün millet  enerjisinin rejime yansıtılabilmesi için DEMOKRASİNİN bütün bu kurum ve kurallarına sahip çıkılması ve bütün siyasal ve sosyal yapılarda demokratik usul ve esasların zorunlu olarak işletilmesi gerektiği,


5- "Kabile, aşiret, tarikat, cemaat" tipi sosyal yapıların daraltıcılığın aksine insanlığın sosyolojik anlamda keşfettiği ve ileri aşama olan, en geniş anlamda kapsayıcılığı bulunan "milliyete" bağlılığımız ve aidiyetimizin ifade olan MİLLİYETÇİLİĞİMİZİ, insanımızın refahı, ilerlemesi ve ülkemizin de dünyayla yarışmasının ve kalkınma ideolojisinin motivasyon kaynağı, itici gücü olarak anlaşılması ve değerlendirilmesi gerektiği ve bu temel ilkelerin vazgeçilmez REFERANSLARIMIZ olduğu hususunda tam bir mutabakata varılmıştır.


Bu temel ilke ve referansları esas alarak, yürütülecek faaliyetlerde usûl ve yöntem olarak, dayanaksız soyut ve hamâsi söylemler yerine, bilimsel verilerden hareketle, "ANALİZ" yönteminin benimsendiğini, siyasetin sadece "algı yönetimi" dışında "rasyonel" unsur ve tezlerle yapılması gerektiği içtenlikle benimsenmiştir.


Dikkat edileceği üzere temel ilkelerimiz olarak; DEMOKRATİK YENİ BİR MEŞRÛYETİN ÜRETİLEBİLMESİ için  “SİVİL, MİLLÎ, DEMOKRATİK bir anlayışla, HUKUK DEVLETİ ve HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ’nün vazgeçilmez olduğu vurgusu yapılmıştır.


Kabul edilen bu esasları okuyan herkes haklı olarak, ekonomi, terör, lâiklik, eğitim, tarım, sağlık v.b.gibi sektörel meselelere temas edilmemesini yadırgadılar. Oysa ki, sistemi bir bütün olarak esas aldığımızda, siyasi, soysal ve ekonomik meselelerin temelinde olması gereken “temel kabullere” göre ancak sektörel çözümler üretilebilir.


Bizatihi milletin demokratik iradesi dışında, siyasi süreçlerin çeşitli “vesayet odakları” tarafından etkilenemediği ve adına SİVİL siyaset dediğimiz anlayışı benimseyip, hayata geçirmeden millet lehine “sektörel komisyon çalışmaları” ile bir sonuca ulaşamazsınız. 


Siyasetin esas alacağı en kapsayıcı sosyolojik bir varlık olarak “milliyet” yerine;  “cemaat, aşiret, tarikat, mezhep, ümmet” gibi alt kimlik ve yapıları esas alarak, MİLLΠbir siyaset inşâa edemez ve milletin tamamını ilgilendiren ortak menfaatleri koruyamazsınız. Aynı şekilde, alt kimlik ve aidiyetleri reddetmemekle birlikte, bu “aidiyetleri” ön plana çıkararak sosyal barışı ve millî birliğinizi tesis edemezsiniz. 


Siyasi ve sosyal yapıların tamamında “demokratik usûl ve esasların” işletilmesini sağlamadan, “vesayet odaklarının” oluşmasını ve sistemin yozlaşmasını engelleyemez ve rasyonel bir işleyişi sağlayamazsınız. Bu sebeple hür ve eşit vatandaşların siyasal sisteme katılım kanallarının sonuna kadar açık tutulması ve millet enerjisinin rejime yansıtılabilmesi için DEMOKRASİNİN bütün bu kurum ve kurallarına sahip çıkılması aynı zamanda sistemin verimli ve rasyonel işlemesinin ön şartıdır. Çünkü demokratik katılım kanallarının açık olması demek; milletin arzu ve taleplerinin, temsilciler vasıtasıyla ve hiçbir etki altında kalmaksızın siyasal sisteme yansımasının garantisidir. 


Temel ilkelerimiz arasında bulunan “Evrensel hukuk ilkeleri, Hukuk devleti ve Hukukun üstünlüğü” kavramlarını sadece, ihtilaf halinde mahkemelerde kullanılacak ve adâleti sağlamanın vasıtasından ibaret olmadığını ve çok daha kapsamlı bir mahiyetinin olduğunu görmek zorundayız. 


Bir ülkenin ve milletin sahip olduğu her türlü beşeri ve doğal kaynağını toplumun bütününün yararına kullanabilmesi ve dünyayla rekabet edebilmesi için, hukukun üstünlüğü ve hukuk devletinin güvencesi altında ve tam rekabet şartları içinde verimli çalışan bir ekonominizin bulunması gerekmektedir. 


Sivil, milli, demokratik bir anlayışla işleyen bir siyasal sisteminiz ve hukukun üstünlüğüyle güvence altına alınmış sosyal ve ekonomik bir alt yapınız yoksa,  o ülkede zenginliğin ve statünün tek kaynağı, çalışmak, üretmek, keşfetmek değilse, "devletin kaynaklarına" yandaşların acımasızca el attığı "yanaşma ve soygun düzeniniz” var demektir. 


Hiç kimse unutmasın ki, Hukukun üstünlüğü kriterine göre 114 ülke arasında yapılan ölçümlerde sıralamanız 98.’lik olduğu sürece, sektörel çözüm arayışları ve bu yöndeki komisyon çalışmaları beyhudedir. Bilinmelidir ki, bu tür sektörel çalışmalar iddialı komisyonlar tarafından yüzlerce defa hazırlanmış ve tozlu raflara havale edilmiştir.  


Bu sebeple ve özet olarak sistemin temelinde bulunması gereken temel ilkeler rejime damgasına vurmadan, yani SİVİL, MİLLİ, DEMOKRATİK bir anlayışla siyasal yapılanma oluşturmadan ve ekonomik, sosyal ve siyasi alanı güvence altına alacak HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ ilkesini hayata geçirmeden, kimse sektörel çalışma komisyonları ile, ekonomi, terör, adalet, eğitim, sağlık v.b. gibi alanlarda  köklü çözümler üretebilmek kabiliyetine sahip değildir. 


Millilik, demokratik siyaset ve hukukun üstünlüğü kavramları fantastik ve entelektüel merakların ötesinde, verimli ve dünyayla yarışan bir ekonomik düzenin ve âdil bir sosyal yapıyı tesis etmenin vazgeçilmez ve hayati müesseseleridir. 


Temel ilkelerimiz olarak vurgu yaptığımız kavramların içinde bulunan kurumsal yapıları inşâa etmeyi hedefleri ve iddiaları arasına koymayan her siyasi projenin mevcut “yanaşma düzeninin” farklı versiyonlarını devam ettirmekten başka bir anlamının bulunmadığını bu vesileyle ifade etmek isterim.


Editör: TE Bilisim