Gümüşhane ekibiyle 30 saat sonra gelen mutluluk Gümüşhane ekibiyle 30 saat sonra gelen mutluluk
 Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlık yaptığı dönem boyunca bir yanlışı sürekli tekrarladı. O yanlış şuydu: “MHP, ekonomiyi çökertti. Göreve geldiğimizde hazine 1 dolara muhtaçtı.” Maalesef sorgulama alışkanlığı zaten çok zayıf olan milletimiz, sürekli duyduğu bu yanlışa inandı. Böylece MHP, halk nezdinde, 2001 yılında yaşanan krizin sebebi oluverdi.

Hâlbuki bugün Tayyip Erdoğan’ın gönüllü fedailiğini yapan gazeteci Abdülkadir Selvi 2001 krizinin irdelendiği 2012 tarihli bir programda, şöyle söylüyordu: “2001 Krizi MHP’ye karşı yapılmış finansal bir operasyondur. ABD yavaş yavaş Irak’a bir müdahaleye hazırlanıyordu ve bu hazırlıkları yaparken MHP’nin iktidar ortağı olduğu bir Türkiye, ABD’nin işine gelmiyordu.”

Abdülkadir Selvi’nin söylemediği ama söylediklerinden ulaşabileceğimiz açık bir sonuç var: MHP iktidardan uzaklaştırıldı ve yerine ABD politikalarına uyumlu AKP getirildi. ABD’nin ve MHP’den rahatsız olan küresel güçlerin MHP’ye karşı giriştikleri operasyon şüphesiz sadece ekonomiden ibaret değildi. Örneğin, İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan kullanılarak görünürde DSP’yi parçalamaya yönelik operasyonda da asıl hedef iktidarın yara alması ve MHP’siz bir iktidar kurulabilmesiydi.

Şurası bir gerçektir ki, MHP inatla iktidarda veya mecliste kalmak için çabalasaydı, MHP’ye yapılmak istenilen operasyon Türkiye’ye de zarar verecekti. Bir kardeş kavgasının çıkarılmasından tutun da, demokrasi dışı aktörlerin meclisteki işleyişe müdahaleye kalkışmasına kadar milletin aleyhine olacak birçok gelişme yaşanabilirdi. Devlet Bahçeli’ye o dönemde düşen, halkın sağduyusuna güvenerek sandığa müracaat etmekti ve Sayın Devlet Bahçeli de böyle yaptı. Ancak AKP’nin gelişini hazırlayan şartları kuran küresel sistem, halkın yanlış tercihlerde bulunmasını sağlamayı da başardı.

2001 ekonomik krizi aslında 2000 yılının sonlarına doğru çıkarılmak istenmiş ancak Merkez Bankası’nın bağımsızlaştırılmasından BDDK’nın kuruluşuna kadar alınan bir dizi önlemle bu krizin bertaraf edilmesi sağlanmıştı.

Ancak uluslararası lobilerin vazgeçmeye niyetleri yoktu. 2002 yılına girildiğinde dönemin Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel ile IMF Birinci Başkan Yardımcısı Stanley Fischer uluslararası planların iki önemli oyuncusu olarak öne çıkmış, Bülent Ecevit’in çok güvendiği bir isim olan Hüsamettin Özkan da yardımcı oyuncu olarak kriz planlarında görev almıştı. Nitekim Bülent Ecevit’in uzun yıllar koruma müdürlüğünü yapan Recai Birgün, Özkan’la ilgili şu sözleri sarf edecekti: “Hüsamettin Özkan’ın haberlerini alıyorduk. İstanbul’da bir takım sermaye sahipleri tarafından ağırlandığını, boğazda tekne turlarında toplantılar yapıldığını duyuyorduk. Bir şeyler seziyordum ama tam olarak anlam veremiyordum.” Sanırım o dönemde kimlerin Hüsamettin Özkan’ın üzerine titrediğini ayrıca açıklamaya gerek yok.

Gazi Erçel ve Fischer beraberlerinde 14 ülkenin merkez bankasının başkanlarını da alarak, Frankfurt’ta sonuçları açıklanmayan toplantılara katılıyorlar, iktidar ortaklarından ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz da zaman zaman bu toplantılarda boy gösteriyordu. Cengiz Çandar o dönemki yazılarında, kendinden emin bir şekilde, “ABD, Irak’a operasyonu başlattığında MHP iktidar da olmayacak.” yazıyordu. (Bu arada DSP, koalisyon içerisinde kendi sahip olduğu Ekonomi Bakanlığı koltuğu için tercihini Kemal Derviş’ten yana kullanmış, ancak Derviş, MHP’nin yakın markajından ve hareket sahasını dilediği gibi açamamasından dolayı sonradan istifa etmiştir.)

Dalgalı kura geçilmeden önce, Merkez Bankası’ndan en çok döviz alan banka City Bank olacaktır ve ne büyük bir tesadüftür ki Fischer daha sonra Citi Bank’ın başına geçecek, Citi Bank’tan sonraki görevi ise İsrail Merkez Bankası Başkanlığı olacaktır. Bu arada Gazi Erçel’in, hakkında açılan davalardan sonra “mesai saatleri dışında dahi dışarıya para aktarılmasına izin verdiği, bankada bulunan şahsi parasını da dolara çevirerek görevini kötüye kullandığı” için ceza aldığını da hatırladığımızda sanırım olayın bütünü anlaşılmış olacaktır.

Bununla beraber muhakkak üzerinde durulması gereken bir diğer husus da, 1999–2002 yılları arasında bankacılık ve finans alanlarında atılan sağlam adımların, AKP iktidarı tarafından 2007 yılına kadar bire bir uygulandığı ve gayet başarılı sonuçlar alındığıdır. AKP, bu disiplini bozduğu an, Türk Ekonomisinin çıkmaz sokaklardaki yolculuğu da başlamıştır.

Diğer dikkat çekisi bir husus da krizi tetikleyen Milli Güvenlik Kurulu toplantısındaki kavgada Bülent Ecevit ve Necdet Sezer arasındaki basit tartışmayı, Hüsamettin Özkan’ın araya girerek alevlendirmesidir.

Bütün bu bilgiler ışığında anlaşılmaktadır ki 2001 yılındaki ekonomik krizi MHP çıkarmamış, bu kriz MHP yüzünden değil, MHP’ye rağmen çok merkezli bir küresel müdahale sonucu ülkemizde yaşanmıştır. Yani Recep Tayyip Erdoğan ve AKP kadrolarının dillerine pelesenk ettikleri gibi MHP’nin iktidar ortağı olduğu dönem bir fetret devri olarak nitelendirilemez. Bu dönem olsa olsa bir yeniden yapılanma dönemidir. Üstelik MHP bunu DSP’nin iç karışıklıkları ve ANAP liderinin içerisinde bulunduğu bir takım anlaşılmaz tutumlara rağmen koalisyonun ve ülkenin bütün yükünü tek başına omuzlayarak başarmıştır.

Burada, doğruları görmezden gelerek eleştiriyi adet haline getirenler “Neden iktidar ortaklığından çekilmedik?” diye sorabilirler. Bu kötü niyetli soruların cevabı da bellidir. MHP “Önce ülkem ve milletim, sonra partim.” diyen bir lider tarafından yönetilmektedir ve zaman zaman şimşekleri üzerine çekse de, kararlarını seçimlerde alacağı oy oranına göre değil, milletin ve devletin o dönem içerisinde bulunduğu şartları düşünerek almıştır.

Tamamen ithal bir ekonomik krizle iktidara gelişinin şartları hazırlanan AKP, yüzde yüz yerli malı, AKP üretimi yeni bir ekonomik krizle iktidardan gitmesi yaklaştıkça bir takım yeni iftiralara sığınmaya ve eski iftiraları gündeme getirmeye çalışabilir. Ancak MHP’ye oy veren her vatandaş bilmelidir ki söz konusu ekonomi ve daha geniş anlamda memleketse ülkücü kadroların veremeyeceği hesap yoktur ve MHP’nin alnı aktır.
Editör: TE Bilisim