Bizim ailemiz mübadeleyle gelen halk arasında “macir” tabir edilen bir ailedir. Ailemizin bir tarafı oldukça kibar olduklarından bize de bu eğitimi vermişlerdir. Allah uzun ömür versin doksanaltı yaşında ki teyzem bir olaya ne kadar kızarsa kızsın ağzından kötü bir söz çıkaramaz, gelişi ve eğitimi buna uygun değildir. Bu sebeple NATO tartışmaları bahane edilerek Türk Milliyetçilerine yönelik olarak ağza alınmayacak sözler sarf eden karbon menşeli varlığa aynı dilden cevap vermeyeceğiz. Biz ancak NATO mevzusunu değerlendirmekle yetineceğiz. 1980 öncesi de düşüncelerimizi söylemekle yetinmiş ama fikirlerimizin karşısına fikir çıkaramayanlar tarafından hakarete, iftiraya ve silahlı saldırıya uğramıştık. Demek oluyor ki, kumaş değişmiyormuş! Kaliteli olmayan kumaş illa ki bir noktadan sonra dikiş atıyormuş.

***

Ülkeler, milletler ve devletler arasında sadece menfaat ilişkisi vardır. NATO ittifakına üye olan ülkelerde menfaatleri gereği bu ittifakta yer alıyorlar. Bu ittifakta bir arada bulunan ülkeler birbirleri ile olan sorunlarını çözmüş değiller, birbirleri ile yarış, rekabet, hasımlık hatta düşmanlıklarına bile devam edebilirler. Bu başka bir konu, ama bu ülkeler ortak menfaatleri gereği bu ittifakta bulunuyorlar.

Son yıllarda Türkiye ile NATO’nun amiral gemisi ABD arasında ABD kaynaklı bir gerginliğin olduğu su götürmez bir gerçek. Türkiye’nin milli menfaatleri noktasında ABD’ye karşı her türlü mücadelemizi sonuna kadar vereceğiz. Ancak bu mücadele ABD’ye koz vermemizi gerektirmez. ABD’nin Türkiye’ye bir silahlı saldırı planladığını düşünelim; eğer NATO’dan çıkarsak bu saldırıyı yapması için Amerika’ya elimizle koz vermiş oluruz. ABD’de gayet rahat bir şekilde “Türkiye’de bir diktatör var, hukuk uygulanmıyor, insan hakları ihlalleri var ve benim mahkemelerimde sabit olmuş şekilde suçlu kişi ve kişiler tarafından yönetilen bir ülke var. Ben bu ülkeye demokrasi getirmek istiyorum.” diyerek dünya kamuoyunu etkileme gayretine girip, güzel ülkemize savaş açabilir. NATO’nun üyesi olmayan bir Türkiye bu durumda kendisini nasıl koruyacaktır? Tabi her halükarda ülkemiz için canımızı vermeye hazırız. Ama bu durum eskilerin “ilm-i siyaset” dediği kavrama uyar mı?

Türkler kakafoniyi sona erdirmelidir! Türkler kakafoniyi sona erdirmelidir!

Türkiye’nin “veto” yetkisine sahip olduğu yegane kurum NATO’dur.  NATO’nun ordusu yok! NATO’ya bağlı ülkelerin ordusu var ve ancak bu ülkelerin hepsi onay verdiğinde ortak bir koalisyon gücü kurulabiliyor. Bu onayın da oybirliği ile olması gerekiyor. NATO’da kalan bir Türkiye kendisine yapılacak bir saldırıya onay vermeyeceğine göre; perinçekgiller bile isteye ülkemizi hedef haline getirmek mi istiyorlar? Zira, bu şartlar altında ittifaktan çıkmak “gelin beni vurun” demekle eşdeğerdir.

Şimdiye kadar NATO’dan ayrılan başka ülkelerde oldu. Yunanistan tamamen Fransa ise ittifakın askeri kanadından çekildi. Bu ülkeler bir süre sonra ittifaka geri döndüler. Yunanistan hala ittifakın üyesi Türkiye ile yaşadığı sorunlara devam ediyor, bazen Almanya ile bazen ABD ile sorunlar yaşıyor. İttifakta kalarak ülkesinin çıkarlarını korumaya devam ediyor. Fransa, İngiltere ile örtülü bir mücadelenin içinde, İspanya ile sorun yaşadı. İngiltere İzlanda ile Kuzey Denizi petrolleri konusunda gerginlik yaşadı. Açık istihbarat bilgilerine göre, ABD’nin Avrupa ortak para birimi olan EURO’ya karşı Avrupa’da ki bölünmeleri kaşıdığından bahsediliyor. Yani bizim yaşadıklarımızın benzerini İspanya, İtalya ve Belçika’da yaşıyor. Ama bunu konuşmuyorlar bile… El altından ülke menfaatlerini korumak için mücadelelerine devam ediyorlar. Demek oluyor ki, ulusal davalarda problem yaşamak NATO’dan çıkmayı gerektirmiyor, aksine rakibinize koz vermiş oluyorsunuz.

Ayrıca, ileride siyasi şartların ne olacağını bilmiyoruz. Rusya’nın tekrar emperyal politikaya dönmesi, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne karşı konumlanması halinde ittifaktan ayrılan Türkiye’nin durumunu da düşünmemiz gerekiyor. Şu sıralarda Türkiye ile yakınlaşan Rusya daha geçenlerde pyd’yi Suriye’de taraflardan bir olarak ilan etmedi mi? Afrin’de pyd kamplarının yanında ve içinde Rus bayrakları dalgalanmıyor mu? Moskova’da pyd’nin bürosu açılmadı mı? Ya İran! Devamlı güç devşiren ve Türkiye aleyhine genişleyen İran’ın ileri de bizi iyice sıkıştırabileceğini düşünmemiz gerekmiyor mu? Yunanistan’ın açığa düşen bir Türkiye’ye karşı elinin güçleneceğini tahmin etmek zor mu?

İttifak kurulduğundan beri devamlı genişliyor. Bu genişlemeye doğu blokunun eski üyeleri bile katılıyor. Nedenini sorgulamamız gerekirken, NATO’dan çıkıp “iyot” gibi açıkta kalmayı savunmanın akıl ile izahı bulunmamaktadır.

NATO’da kalırız ve ittifakın üyesi de olsa her ülkeye karşı ulusal çıkarlarımızı sonuna kadar savunuruz. Gerekirse bu ülkelerle silahlı çatışmanın da içine girmekten çekinmeyiz. Bu durumun garabeti ittifakın diğer ülkelerinin kamuoylarının düşüneceği bir durum olur.

Unutmayalım! Batı ülkelerinin halkları çok zorunlu olmadıkça sıcak çatışmanın taraftarı değillerdir. …ve batı ülkelerinin idarecileri kamuoylarının onayını almadan bedeli ağır olacak çatışmalara giremezler.

Biz, “üç tarzı siyaset” anlayışını benimsediğimiz andan itibaren milli çıkarlarımızı sonuna kadar korumakla birlikte, muasırlaşma idealinden vazgeçmedik. Dünyanın itibar ettiği “Parlamenter Demokratik Cumhuriyet” dururken; Putin Rusya’sı, Molla İran’ı ve halen Komünist Parti tarafından yönetilen Çin yönünde karar verecek değiliz. Eskiden beri Çin etki ajanlığına oynayanlar ne halleri varsa görsünler.

Editör: TE Bilisim