İşte ODA TV'deki o yazı:

Millet… Ne güzel bir kelime.

Millet… Ailemizin üzerindeki en geniş aile.

Millet… Bizi, biz yapan anlam; insanlık ailesine bakabildiğimiz pencere.

Millet… Her ayrı inancın kendine göre tarif edip cendereye soktuğu sosyolojik gerçek.

Millet sözcüğünün sözlükte ne anlama geldiğine bakıldığında, çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu olarak tanımlandığını; eş anlamlısı olarak “Ulus” kelimesinin kullanıldığını görebileceğiz.

Millet, vatan denilen kutsal kavramla kullanıldığında daha güzel anlamlar kazanan bir kelimedir. Sadece ırka yönelik yorumu yapıldığında ise soğukluk verecek ve insani duygulara uzak düşürecek bir yanlış anlayıştır.O tarz milliyetçilik anlayışının devamı, şovenizme ve faşizme (ırkını her şartta üstün görmek) kapı açmaktadır. Bundan dolayı büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, Türk sözcüğünü ülkü birliğine dayandırmış ve milletin yanında vatanın da olması gerektiğini vurgulamıştır. Millet ve vatanın birbirinden ayrı düşünülemeyecek zenginlikler olduğuna dikkat çekmiştir. Bu yüzden, vatan ve millet sevgisinin insanı özgür hissettireceğini anlamayanlar yabancı boyunduruğuna da ses çıkaramazlar.

İSLAM DİNİ ADINA MANİFESTOLAR HAZIRLAYIP…

Gel gelelimtoplumu kendi biçimsiz değer yargılarına yakın tutma mantığıyla tuzaklar hazırlayan din siyasetçileri, bu iki kavramıkendi çıkarlarına alet etmekten çekinmemişlerdir.

Seçim dönemlerinde bilboardlardaki afişlerde “Milli” kelimesini devamlı şekilde kullanan İslamcıların bundan neyi kastettiğini anlamayan safdiller, “Milli” sözcüğünden “Millet” kavramının, daha açıkçası “Türk ulusu”nun kastedildiğini zannetmektedirler. Halbuki “Millet” kavramının din dilindeki karşılığı “Ümmet”tir.Dinî kaynaklarda Müslümanlardan, “Hz. İbrahim’in uyguladığı esaslara uyan topluluk/ ümmet” anlamında ”Millet-i İbrahim” diye söz edildiğini bilmemektedirler. İslamcılar “Millet” sözüyle aslında kendi jargonunu kastetmektedirler. Çünkü hadis kaynaklarına dayanarak “Halk” kavramını “Raiyye (güdülmesi gereken hayvan)” mesabesinde görmekte, kendilerini de “Râi (hayvanları güden, yani çoban)” konumuna sabitlemektedirler.

Akılda tutulması gereken şey, din siyasetçilerinin destekçilerinin Batı ve İsrail olduğu gerçeğidir.

Batı ve İsrail, millet ve vatan kavramlarının, sömürmek istedikleri topluluklarda kullanılmasını zinhar arzu etmezler. Bu yüzden din siyasetçilerinin bu iki kavrama düşman olmalarını ve yönettikleri halkların zihninden ve tasavvurundan bunları silmelerini isterler. Sağlıklı din inancını yıkmak adına, radikal ve sapkın dinci örgütlerin ya da grupların başına özel olarak eğitip yetiştirdikleri kişileri getirirler. Söz konusu kişiler de İslam dini adına manifestolar hazırlayıp iyiniyetli dindarların önüne “İslami bildirge” şeklinde koyarlar. Milli duyguların haram olduğunu, bu nevi düşüncelerin cahiliye döneminden kalma asabiyetçilik (ırkçılık) olduğunu hararetle savunurlar. Asabiyetçiliğin ise küfür, yani din dışına çıkmak anlamı taşıdığına vurgu yaparlar.

Bu projenin yakın tarihte nasıl işlediğine gelirsek…

Radikal İslami hareketlerin içerisine çok enteresan şahıslar ithal edilmiştir.

Bunların en önemli aktrislerinden biri de 60’lı yıllarda siyaset felsefesi doktorası yapmış olan New Yorklu Musevi (Yahudi) asıllı Margaret Marcus’tur.

Margeret önce Hristiyan olmuş, sonra da Müslümanlığı seçmiş ve adını Meryem Cemile olarak değiştirmiş bir simadır.

Meryem Cemile, Pakistan’da Sosyalizmi İslam’la evlendirmek isteyen İslami teorisyenlerden Mevdudi’nin sağ koluyla evlendirilmişti. Lüks otellerde kalan ve Batı tarzı eğlence partilerine katılan Mevdudi, İslam’ın Sosyalizm ile birlik olmasını savunuyordu. O yıllarda İsrail’in Araplara karşı tehditkâr, hatta işgalci tavrı Müslüman Arapları ve diğer Müslüman kitleleri rahatsız ediyordu. O halde bir proje hayata geçirilmeliydi. Buradaki projede rol alan Meryem Cemile İsrail’in piyonu olarak harekete geçti, vatan ve millet gibi kavramların Müslümanlarca kullanılmaması gerektiği, bu kavramlara önem vermenin ırkçılık olduğu tezini yüksek sesle duyurmaya başladı. Vatan ve millet gibi mukaddes değerleri yıpratarak Müslüman milletleri kimliksizleştirmede İsrail’in lehine olarak büyük hizmetlerde bulundu. Margeret, yeni adıyla Cemile; “Vatan, seccadenin olduğu yerdir” diyordu.

İslami siyasete büyük anlamlar yükleyen İslamcılar ve öncelikle Araplar; ‘Önce vatan’ veya ‘Önce seccade’ diyerek iki kısma bölünmüştü. Nihayetinde 6 Gün Savaşlarında İsrail, Arapları binbir parçaya böldü.

Fakat işte, Recep Erdoğan’ın 2013 yılında söylediği; “Milliyet benim ayaklarımın altındadır” lafının nedenini öncelikle yukarıdaki algı politikasının gölgesinde aramak gerekmektedir. Gerçi milliyetçiliği ayaklar altına alan zihniyet, menfaatleri gerektirdiğinde “Milliyetçilik size mi kaldı?” türünden çıkışlar da yapabilmektedir…

Asıl konuya gelirsek…

Hz. Muhammed’in baba tarafından soyu onuncu göbekten Hz. İsmail’e dayanmaktadır.

Hz. İsmail’in babasının adı da Hz. İbrahim’’dir.

Kur’an’da İbrahim’in babasının adı “Azer” diye verilmektedir.(En’am Suresi, Ayet 74).

Bazı Arap tarihçilerinin de içinde bulunduğu fikir insanlarına göre Azer, Azerbaycanlıları içine alan Türk boyuna mensup bir Türk’tür. Fakat bazı tarihçilere göre ise Azer, Sümer uygarlığının bir üyesiydi. Ancak, Muazzez İlmiye Çığ ve kimi Sümerologların iddiasına dikkat edersek Sümerler zaten Türk ailesine ait bir topluluktur. Sümer ismini onlara başka topluluklar koymuş olup onlar kendilerine Kender diyorlardı. Kenderler, Orta Asya’dan gelen Türk boylarındandı.

Tüm bu ayrıntılar öylesine ciddidir ki kimi Arap kaynaklarında bile Hz. Muhammed için “Aslen Arap olmayıp zamanla Araplaşmış Arap” anlamında “Musta’ribe Arap” ifadesinin kullanıldığını görmekteyiz.

Bu noktada en önemli itiraz, hiçbir peygamberin babasının, yani peygamberlerin atalarının müşrik olamayacağı inancıdır. Oysa Hz. Nuh’un oğlunda olduğu gibi, peygamberlerin kendileri korunmuş olsa da aile yakınlarının şirkten uzak olma şartı yoktur.

Türkler kakafoniyi sona erdirmelidir! Türkler kakafoniyi sona erdirmelidir!

Irkçılığın dinde ve insanlık değerlerinde kıymeti olmadığını belirtmeliyim. Ama İslam’a Veda ile Allah’ın Hatıra Defteri adlı kitaplarımda özellikle vurguladığım gibi Hz. Muhammed Türk soyuna ait bir peygamberdir.

Nazif Ay

(Kaynak: Odatv.com)




Editör: TE Bilisim