ISLAH VE İFLAH OLMAZ BİR İYİMSERİN YÜREK SIZILARI...!! 

Rubil GÖKDEMİR

Yazılarımı takip etmek lûtfunda bulunan arkadaşlarımın bilebileceği üzere, sık sık kendimi "iflah ve ıslah olmaz bir iyimser" olarak nitelendiririm. Bu sebeple bu haftaki yazımı, yapılacak yorumlarda hiç bir hakaret ve saldırıyla karşılaşmayacağım bir konuya ayırdım. ümit ediyorum ki, bu iyimserliğimin karşılığını bulabilirim.

Dini bir referansa bile ihtiyaç duymadan inanırım ki, Cenab-ı Hak insanoğlunu tabiat olarak, "iyilik", "adalet ve merhamet" üzerine yaratmıştır.

Madem ki "yaratılmışların en şereflisi" sıfatıyla onurlandırılmışız, o halde bu sıfata uygun olarak insan fıtratında iyilik, adalet ve merhametin bulunmasını zorunlu sayıyorum. Buna mukabil yine inanırız ki, sınanmamıza vesile ve vasıta kılınan "nefsimize" teslim olmamak ise yegane imtihanımızı teşkil eder.

Bu sebeple İnanmak istiyorum ki, adalet, merhamet ve iyilik üzerine yaratılmış insanoğlunun, haksızlık ve zulme sebep olması, adaletsizliğe vasıta kılınması doğal bir durum değil, eğitim ve ruh disiplini ile tedavi edilebilir "nefsi" ve "sosyal bir hastalıktır".

Bu hastalığa dûçar olmadığımız kanaat ve temennisiyle, ıslah ve iflah olmaz bir iyimserler olarak; bu "kesin inançla" etrafımızda yaşadıklarımızı görünce ne kadar bedbaht bir ruh halini hep birlikte yaşadığımızı herhalde tahmin edersiniz.

Nasıl olur da, her gün gencecik fidanların toprağa karıştığı, anaların gözyaşı akmaya devam ederken, açlık, sefalet, haksızlık ve zulüm hoyratça hüküm sürerken, bizler her akşam nasıl da yataklarımızda rahatça derin uykulara dalarız?

Eski ATO Başkanvekili Mehmet Aypek koruması tarafından öldürüldü Eski ATO Başkanvekili Mehmet Aypek koruması tarafından öldürüldü

Nasıl oluyor da, yanı başımızda yeni güne dair bütün öngörü ve beklentilerini kaybetmiş bigünahların sessiz çığlıklarına rağmen, bizler yürek sızıları hissetmeden hayatımıza devam ediyor, günü ve gündemi bencilce yaşamaya devam ediyoruz ?

Nasıl oluyor da, merhamet duygumuzu bu kadar kolay kaybeder, acımasız bir şekilde etrafımıza bu kadar rahat bigane kalır, bizi ilgilendirmiyor ise haksızlıklar karşısında bu kadar sessizleşir, vicdan kulaklarımızı acı feryatlara karşı sağır hale getiriyoruz ?

Nasıl oluyor da, Yüce Yaradan tarafından İmtihanımıza vasıta ve vesile kılınan "nefsimize" teslim olmanın kolaycılığına düşerek, haksızlık adına ötekileştirme, düşman üretmenin şeytani hazzını yaşıyoruz?

Niye birbirimizi anlamak, hoş görmek, sevmek yerine; en hoyratça tavırlarla birbirimizin canını acıtmak, gagalamak, incitmek için, muhteris hırslarımızı tatmin etmek için fırsatlar kollarız?

Bütün bu kötülükler, haksızlıklar ve zulüm hüküm sürerken, nasıl olur da hiç birimizin yüreği yırtılmaz, vicdanımız infilak etmez?

Bir çırpıda aklıma gelen bu soruların cevaplarının binlerce yıllık insanlık tarihi boyunca dinler, ahlaki öğretiler ve felsefi düşünceler tarafından cevaplandırılmaya çalışıldığının zorluğunu bile bile ISLAH VE İFLAH OLMAZ bir iyimser olarak, bütün bu olumsuzlukların yaşanmadığı bir dünya ve bir ülkenin hayalini kurmaya devam edeceğiz.

Husumet ve karşıtlık üreten güne ve gündeme dair konuların dışında, bir an durup düşünelim; yaratılışımız "adalet ve merhamet" üzerine ise, inandıklarımız ve insanlık adına, imtihanımız icabı, fıtratımızı ortaya çıkaracak şekilde nefsimize teslim olmadan, haksızlığa, adaletsizliğe karşı çıkarak insanî ve gerçek mutluluğu yakalamanın hazzını yaşamaya çalışalım.

HER ŞEYE BİRBİRİMİZİ SEVMEKLE BAŞLAYABİLİRİZ...



Editör: TE Bilisim