Seçimden önceki ‘Güya kongre’ler için “gık” demedik. Milletvekili adaylıklarının belirlenmesindeki hataları da görmezden geldik. Hepsi baskılar altında seçime girebilmenin “anlaşılabilir” telaşı idi..
Bir tek şey önerdik..
Bir yetkili ağız çıkıp desin ki ;
“ARKADAŞLAR, ŞİMDİ DAR ZAMANDAYIZ, ÜZERİMİZDE BASKILAR VAR, SEÇİME KATILMAMIZ ENGELLENMEK İSTENİYOR, BUNLAR MAZERETLERİMİZDİR.. ANCAK BUNDAN SONRAKİ SEÇİMLERDE VEKİL ADAYLARINI BELİRLERKEN MAKUL BİR KONTENJANIN DIŞINDA, İSİMLERİ VE SIRALAMALARI HERKESİN KABUL EDECEĞİ YÖNTEMLER İLE, BÜTÜN ÜYELERİMİZİN İŞTİRAK EDEBİLECEĞİ ‘ORTAK AKIL’ İLE BELİRLEYECEĞİZ.. SEÇİMDEN SONRA İLK UYGUN TAKVİMDE -HER İLÇENİN ALDIĞI OYLAR ÖLÇÜ ALINARAK BELLİ ORANDA KOTA KOYARAK (mesela en az %20)- ÜYE KAMPANYALARI’ YAPACAĞIZ, ARDINDAN DA TAM DEMOKRATİK KONGRELER İLE AŞAĞIDAN YUKARIYA ‘ORTAK AKIL’ TECİHLERİ İLE YENİDEN YAPILANACAĞIZ !..”
Dediler mi ?
Hayır..
Neden dememiş olabilirler ?..
(Bu sorunun cevabını sizin ferasetinize bırakıyorum..)
Peki, demiş olsalardı iyi mi olurdu, kötü mü olurdu ?..
Bu sorunun cevabını da ferasetinizle bulabilirsiniz ama ben katiyetle emin olduğum sonuçlardan sizi bilgilendireyim ;
Seçimin öncesindeki sıralama üslubundan, yapılan yanlışlıklardan (ki ne oldukları tartışıldı umumi zeminlerde, tekrara lüzum hissetmiyorum) doğan küskünlükleri ve motivasyon bozuklukları, enerji kaybı çok aza inerdi. En azından bu gerekçelerle küstüklerini, kırıldıklarını, umut ve güvenlerinin sarsıldığını söyleyenlerin bunu söyleme imkânı kalmazdı. Sadece kendi kişisel beklentileri karşılanmadığı için küsenler kalırdı geriye, onlar da kimseyi tesir altına alamazlardı, ayıplarıyla ayıplanırlardı..
İdeal saikiyle kırılanlar, darılanlar, enerjileri düşenler böyle bir açıklama ile karşılansalar idi onların enerjisinde bir düşüş olmazdı.. Seçimde de daha iştiyaklı, özverili çalışırlardı.. Bu da seçimin sonucunu müspet anlamda etkilerdi.. (Ne kadar etkileyeceği farazidir, laboratuarı olsa herkes bunun fevkalade yüksek tesiri olduğunu görebilirdi..)
O dereleri geçtik..
Geçmeden önce bu konularda yaptığımız uyarılar hafızalardadır, web’de yayındadır..
Ne yazık ki her iki cenahta da ( yönetenlerce de, yönetilenlerce de) önemsenmemiş, dikkate alınmamıştır.
Yönetenlerin basireti bağlanmış diyelim, yönetilenler neden bu sesi çoğaltıp, yankılandırarak “TABAN TALEBİ” boyutuna taşımamışlardır ?..
Çünkü onyıllardır biatçı gelenek ile yönetilmenin getirdiği alışkanlıklar, buna itiraz etmesi gerekenleri sessiz ve suskun kılmıştır..
Enteresandır.. Ayrıldığımızyerden ayrılık sebebi tam da bu itirazlarımız iken, geldiğimiz yerde de suyun başını tutanların -ayrılık sürecindeki bütün vaad ve söylemlerine rağmen- bu geleneği yaşatan tavır ve tasarrufları hem onların bunu yapabilmesi açısından, hem de onları omuzları üzerinde yükselten kalabalıkların buna suskun kalması açısından, gerçekten enteresandır !
O dereleri geçtik, seçimi de geçtik..
Benim Ülkücülerden ilk beklediğim, kendi asli misyonu yönetenlere bilgi ve tecrübeleriyle “ışık tutmak” olan Yüksek İstişare Kurulu (YİK)’nun, birkaç mensubunun ortak çağrısı ile toplanması ve yapılan bu hataların değerlendirilerek bir rapor halinde yönetenlere tavsiye edilmesi idi..
50 yıllık şanlı maziye sahip, çıkış noktası üniversiteler olan, %70’i üniversiteli bir “Aydın Hareketi” olan Ülkücü Hareket’in seçilmiş münevver mensuplarının kemiyetini oluşturduğu bu YİK’e yakışan, bünyesindeki Ülkücülere yakışan bu idi.. Olmadı..
Neden olmadığını muhatapları kendilerine sorsunlar, cevaplarını da kendilerine versinler.. Ben bir cevap istemiyorum..
YİK hakkında bir cümle daha;
Onlar yönetenlerin emri ile toplanıp emredilen konularda raporlar hazırlamak ile sınırlı vazife yapmayı kabullenmiş iseler, bu Ülkücü (=idealist) insanlara yakışacak bir tavır değildir.. O danışmanlık hizmetlerini ücrete tevil etsinler..
Sonra 'Çalıştay' ilan edildi..
Yoktan iyidir, en azından hastalıkların ve arızaların var olduğu/olabileceği kabul edilmiş olmalı ki bunların tespitine ve çözümlerine ihtiyaç duyuldu..
Katılanlardan duyup dinlediğim, genel anlamda başarılı bir çalıştay geçmiş olmalı.. Ta ki, zaten direnci zayıflamış olan Akşener’in kadınsı mazeretler ile “Bırakıyorum” dediği ana kadar..
Sonrasındaki süreç iyi yönetilmiştir, Akşener’in geri dönüşü temin edilmiştir. İYİ Parti’nin seçmenden gördüğü teveccüh en çok Akşener üzerindendir çünkü.. Maalesef toplulumuzda lider endeksli parti tercihleri yapılmaktadır ve bu da Genel Başkanların topluma -çeşitli farklı sebeplerle- cazip gelen isimler olmasını, partinin çok oy alması ve iktdara talip olabilmesi için zorunlu kılmaktadır. (Bunun tesirli olması çok tabiidir tüm dünya toplumları için, ama sadece bunun tek başına belirleyici kriter olması bir kültür zaafıdır benim kanımca..)
Özetle, geri dönüş süreci iyi yönetilmiştir. Ta ki kongreye kadar..
GİK’in ve Başkanlık Divanı’nın yeniden belirleneceği bir kongrenin yapılacak olması bir heyecan ve umut esintisi üretmiştir.. Hele ki kongrede”Çarşaf Liste” yöntemi uygulanacağının ilan edilmesi bu heyecan ve umut esintilerini beslemiştir..
Ama sonra farkettiler ki risk var !!..
Adları herkesçe malum olan tesirli isimler arasındaki güç mücadelesi, onlar ve ekipleri ‘Çarşaf Liste’de birbirleri ile çarpışırlarken aradan başka isimler yükselir, hatta o çarpışanların içlerinden bazıları GİK’e bile giremeyebilir.
En iyisi uzlaşılmış sınırları kabullenip yerlerini garantiye almak..
Delegelerin ortak teklifi ve kabulü ile üzerinde uzlaşılmış “Blok Liste”ye döndüler..
Demokrasi ve Ortak Akıl bu “uzlaşma”ya kurban edildi..
Ben de istemem, seveni de çok rakibi de çok olan Ümit Özdağ’ın ve Koray Aydın’ın mesela “Çarşaf Liste” kurbanı olmasını..
Ama, “Onların güç ve mevzi kaybedecekleri” riskine “Parti İçi Demokrasi”nin kurban edilmesini hiç istemem..
Daha önemli olan “ülküler” ve “ilkeler”dir.. Kişiler ölümlüdür, ölümsüz olan davalardır. Ölümsüz olan Türk Milleti’nin yükselme mücadelesidir..
Yeri zamanı geldiğinde Kurtkaya elini çözmeyi bilmelidir..
Bu teşkilatın demokrasi geleneği yok diye, bu yokluktan kayıplar doğar diye Demokrasi’yi öldürmek, toplumu ilanihaye biatçı kültüre mahkum etmek daha büyük kayıptır..
Toplum Ümit Özdağ ve Koray Aydın gibi kalbur üstü isimleri riske ederek Demokrasi geleneğini yeşertmeyi ve büyütmeyi, içselleştirmeyi öğrenmelidir.
“Ya ayağım takılır da düşersem, ya araba çarparsa ?!..” kaygılarıyla evden çıkmamak gibi..
Unutulmasın, düşe kalka öğrendik hepimiz yürümeyi, düşe kalka öğrendik bisiklete binmeyi..
*
Hiçbir şeyin vakti geçmiş değil.. Gecikmişiz evet, biraz da örselenmişiz.. Ama bu gün başlamak hiç başlamamaktan iyidir..
Yarından tezi yok ;
GEÇMİŞ YANLIŞLIKLARIN ÖZET MAZERETLERİ İLAN EDİLEREK,
ÖNÜMÜZDEKİ SEÇİMDE BELEDİYE BAŞKAN ADAYLARININ BELİRLENMESİNDEN BAŞLAYARAK TÜM SEÇİMLERDE GENEL KABULLERİ ALAN YÖNTEMLER İLE “ORTAK AKIL” KULLANILACAĞI VAAD EDİLEREK,
SEÇİMDEN SONRA, TÜM İLÇELERDE ALINAN OYLAR ÖLÇÜSÜNDE, KOTALI “ÜYE KAMPANYALARI” VE ARDINDAN TAM DEMOKRAT ZEMİNLERDE YAPILACAK İLÇE KONGRELERİNDEN BAŞLAYARAK AŞAĞIDAN YUKARIYA YENİDEN YAPILANMA GERÇEKLEŞTİRİLECEĞİ TAAHHÜT EDİLMELİ !
BUNUN İLAN EDİLDİĞİ GÜNDE UMUTLARIMIZ YEŞERİR, HEYECANLARIMIZ PEKİŞİR, AZMİMİZ VE ENERJİMİZ YÜKSELİR..
ZAFER GÖZ MENZİLİNE GELİR !..
Editör: TE Bilisim