Süleyman Servet Sazak, Kerkük’te sözde Kürdistan Bayrağı çekilmesine ve Kerkük’ün Barzani’ye “evet” diyeti karşılığında teslim edilmesine tepki gösterdi. Kerkük’ün 1900’lu yıllardan beri Türk’ün çekildiği tüm coğrafyalar gibi yaralı bir coğrafya olduğunu ifade eden Sazak, “Kerkük’ü farklı kılan, bizim kılan, ilelebet Kerkük kılan sadece coğrafyasıyla vatanlaşmış olması değil; kültürel dokusu, demografik yapısı, hassasiyetleri ve ülküsüyle vatanlaşmış olmasıdır. Orada yaşayan soydaşlarımız kültürümüzün ve bekamızın Ortadoğulu coğrafyalardaki nöbetçileridir. Bu her şeyiyle bizim olan coğrafyanın; siyaset kurumunun aymaz, çıkarcı, günübirlikçi rantlar adına unutulmuş olması bizleri yaralamaktadır” dedi.

 

Barzani’nin Mevcut AK Parti iktidarı ve Cumhurbaşkanı tarafından Devlet başkanı statüsüyle karşılanmasını eleştiren Sazak, 16 Nisan Referandumunda rejimin sıfırlanması için “EVET” dilenilmesini niyet ayıbı olarak değerlendirerek, “Bu ayıplı, bu kusurlu, bu hedefi kirli durum “KERKÜK’Ü KAÇ EVETE SATTINIZ” diyenleri haklı çıkarmıyor mu?” açıklamasında bulundu.


Kerkük’ün Türk olduğunu kimsenin unutmaması gerektiğinin altını çizen Süleyman Servet Sazak“Kimse unutmasın ki; ne IKYB’nin evet’i, ne terörist grupların el altından evet’i, ne de emperyal oyun kurucuların emperyal evet’i; TÜRK MİLLETİNİN geleceğini, uzak hedeflerini, bekasını hiçbir tek adam’a ipotek etmeye yetmeyecektir; Kerkük’ün geleceğini de…” dedi.


Ümit Özdağ ‘Türk Çernobili’ diyerek faciaya karşı böyle uyarmıştı: Acil durum ilan edilmeli Ümit Özdağ ‘Türk Çernobili’ diyerek faciaya karşı böyle uyarmıştı: Acil durum ilan edilmeli

Süleyman Servet Sazak’ın Kerkük ile ilgili olarak yaptığı açıklamanın tam metni şöyle:


“KERKÜK TÜRK’TÜR”

 

Baki devletler “kalıcı uzak hedeflere” sahiptirler. Yakın ve orta hedefleri belirleyen bu geleneksel uzak zaman hedefleridir. Büyük devletler konjonktürel değişiklikleri bu uzak hedeften kopmadan değerlendirir ancak konjonktürel çözümler üretirler. Yakın zamanların kısa vadeli değişikliklerine göre uzak hedeflerini değiştiren, erteleyen devletler; güven sıkıntısı yaşar, itibar sıkıntısı yaşarlar.


“BEKA SORUNU” İŞTE BUDUR!

 

Bugünün sorunları, yarının hedeflerini değiştiriyorsa; siyaset kurumunun ideolojik kurgusunda arıza var demektir. Üzülerek söylemeliyim ki; Türkiyemiz son on yılda geleneksek uzak hedeflerinden sapmış, günübirlik gailelerle mütemadiyen dostlar, düşmanlar ve UZAK HEDEFLER değiştirmiştir. Elbette olayların gelişimi sizi konjonktürel pozisyon alışlara mecbur bırakabilir; ama bu, tarihten geleceğe taşınması gereken uzak hedeflerden sapmalara yol açmamalıdır. Son on yılın bozulan terazisi bu, birilerinin “beka sorunu” dediği budur.


DIŞ POLİTİKAMIZ REFLEKSLERİNİ KAYBETTİ

 

Siyaset kurumu ideolojik pozisyon alışlarına; devletin üslubunu ve uzak hedeflerini feda etmiştir. Bugün, aynı ideolojik yırtılmanın dışarıda bizleri taşıdığı labirent; bu tutarlılık erozyonu, bu hedef keşmekeşi, bu düşman arama iştahıdır. Bugün bu kuşatılmışlık handikabı içinde yine mevcut siyaset kurumunun; travmatik hezeyanlarla kendi siyasi geleceğini inşa edeyim derken, dış politikada alan kaybetmemizin sıkıntılarıyla yüz yüzeyiz. KERKÜK’TE OLUP BİTENLER TAM TAMINA BUDUR.

 

Kerkük, 1900’lu yıllardan beri yaralı bir coğrafyadır; çekildiğimiz bütün coğrafyalar gibi… Ancak Kerkük’ü farklı kılan, bizim kılan, ilelebet Kerkük kılan sadece coğrafyasıyla vatanlaşmış olması değil; kültürel dokusu, demografik yapısı, hassasiyetleri ve ülküsüyle vatanlaşmış olmasıdır. Orada yaşayan soydaşlarımız kültürümüzün ve bekamızın Ortadoğulu coğrafyalardaki nöbetçileridir. Bu her şeyiyle bizim olan coğrafyanın; siyaset kurumunun aymaz, çıkarcı, günübirlikçi rantlar adına unutulmuş olması bizleri yaralamaktadır.


BU AYIP SUSARAK KAPANAMAZ

 

Bugün siyaset kurumunun kusurlarından kaynaklanan dış dünyadaki alan kayıplarımız, hedef sapmalarımız, düşman edinme gayretlerimiz Kerkük’ü de uzak hedeflerimizin dışına düşürmüş bulunuyor. Yine bugün, birilerinin BOP dediği, Ortadoğu’da sınırların yeniden tanzim projesinde Kerkük’ün istikbali; kültürel, hukuki, tarihsel, demografik ve uluslararası hiçbir hakkı olmamasına rağmen maalesef IKBY’nin hâkimiyet alanına terk edilmiş durumda!

 

IKYB denen bu özerk bölge yönetimi; Kerkük’te Türk nüfusun geleceğiyle oynuyor, coğrafyasına sinmiş kültürel genlerimizle oynuyor, insanında bayraklaşmış milli onurumuzla oynuyor. IKYB’nin Kerkük’teki bu eylemleri üzülerek söylemeliyim ki; hiçbir mesnedi olmayan bir siyaset etme terörüdür. Mevcut siyaset aktörlerimizin arada bir, kısık sesle itiraz edişi; resmi statüde kabul ayıbını, devlet başkanı muamelesi ayıbını ve susarak teşvik ayıbını örtmeye yetmiyor.


“KERKÜK’Ü KAÇ EVETE SATTINIZ?”

 

Siyaset kurumumuzun devlet başkanı statüsüyle karşıladığı IKYB denen özerk bölge yönetiminden; 16 Nisan rejim sıfırlaması için ‘EVET’ dilenmesi en hafif tabirle bir niyet ayıbıdır. Bu ayıplı, bu kusurlu, bu hedefi kirli durum “KERKÜK’Ü KAÇ EVETE SATTINIZ” diyenleri haklı çıkarmıyor mu?

 

Kimse unutmasın ki; ne IKYB’nin evet’i, ne terörist grupların el altından evet’i, ne de emperyal oyun kurucuların emperyal evet’i; TÜRK MİLLETİNİN geleceğini, uzak hedeflerini, bekasını hiçbir tek adam’a ipotek etmeye yetmeyecektir; Kerkük’ün geleceğini de…

(Kaynak: Siyasetcafe - Hakan Sönmez)


Editör: TE Bilisim