"Abi ben herşeye inanıyorum artık. İsrail'de 3 sene şirketim vardı
Bana Yaser Arafat'ın annesinin ve karısının hırşstiyan olduğunu söylediğinde de şaşırdım"

sözlerini yazan dostumuz güvenilir biriydi ve böyle dediğine göre bu işin üzerine gidilmeliydi.

Biz de araştırdık.

Öncelikle Yaser Arafat'ın annesi hakkında pek bir bilgiye ulaşmadık. Ancak şu mübarek günde de günaha girmeyelim. Adı Müslüman ismi... dolayısıyla büyük ihtimalle müslüman. Adı Zahwa Abul Saud... yani Suudi bir aileden geliyor olma ihtimali akla daha yakın.

Eşine gelince;

İlk eşi Müslüman ama Yaser Arafat ilerleyen yaşında bir Hristiyan'ı önce sevgili sonra da eş edinmiş. Bu süreç içinde de Hristiyan eşin Müslüman olduğu söyleniyor.

Fakat daha ilginç bir yazı ile karşılaştık.

Süha Arafat adını alan ikinci eşin Yaser Arafat'ı zehirlediği ve cenazeye gelmediği iddia ediliyordu.

İşte o yazı:


Filistin‘in unutulmaz lideri Yaser Arafat‘ın ölümüyle ilgili şok edici gerçekte yeni bir durum yok. 11 Kasım 2004‘te hayatını kaybeden Arafat’ın zehirlendiğini yeni öğreniyor da değiliz. Sadece ne ile zehirlendiği belirlenebildi. Hem de sekiz yıl sonra. Oysa o tarihte; zehirlendiği, ölüm raporlarının gizlendiği, eşi ve birkaç kişi ile Fransa tıp otoritelerinin gerçekleri hasıraltı ettiği, Filistin liderini İsrail’in acılı bir biçimde ortadan kaldırdığı biliniyordu.

Arafat’ın tecrit edilmesine, Filistin’in iç savaşa sürüklenmesine, İsrail ile Filistinli bazı çevrelerin istihbarat ortaklığına, suikaste dair o tarihteki yazılara göz gezdirirken, nasıl da çirkin, karanlık ilişkiler kurulduğunu, bu ilişkiler üzerinden Filistin ve bölgede ne tür cinayetler işlendiğini hatırlama fırsatı buldum. Bir kez daha ürperdim. Şeyh Ahmet Yasin suikasti öncesi İsrail’in hâlâ komada yatan eski Başbakanı Ariel Şaron‘un çiftliğindeki gizli görüşmeyi, ardından sabah namazında şeyhin füzelerle şehit edilmesi gibi, utanç verici, aşağılık ihanet örnekleri gibi.

 

Yaser Arafat – Muhammed Abdurrahman Abdurrauf Arafat el-Kudva el-Hüseyni

(1929, Mısır – 2004, Paris)

Arafat’ın tercit edilmesinden öldürülmesine uzanan süreç sadece İsrail istihbaratının yürüttüğü bir plan değildi. Mısır istihbaratı, El Fetih’e bağlı unsurlar birlikte çalıştı. Karargahını basıp korumalarının kafasına kurşun sıkarken, Filistin liderini dört duvar arasında sıkıştırıp dünya ile bağlantısını keserken, ardından zehirleyip uzun ve acılı bir ölüme mahkum ederken ortada sadece İsrail yoktu. ABD vardı, Mısır vardı, el Fetih vardı, bazı bölge ülkeleri vardı.

O günü ve yazılanları hatırlayalım: Ölüm haberi tam 36 saat gizlendi. Filistin yönetiminin talebi üzerine 11 Kasım’da Türkiye saatiyle sabah saat 04:30′da öldüğü açıklandı. Oysa Filistin lideri 7 Kasım’da ölmüştü. Ölümü, tedavi yöntemi ve hastalığının teşhis edilememesi şaibelere neden olurken, daha ölmeden hem Filistin yönetimi içindeki hem de bölgeye müdahil güçler arasındaki pazarlıklar hoş olmayan görüntüler ortaya çıkardı. Cenazesi pazarlık malzemesine dönüştü.

Ölümü iki ülkeyi sevindirdi: İsrail ve Amerika‘yı. Ona üç yıl güneş yüzü göstermeyen de bu iki ülkeydi. Filistin halkını toptan imha planları yapanlar, füzelerle çocukları paramparça edenler, evleri içindekilerle birlikte enkaza çevirenler, okul sıralarında oturan ya da evinin bahçesinde oynayan çocukları katledenler, öfkelerini alamayıp küçücük bedenle onlarca kurşun sıkanlar da onlardı.

13 Kasım’da, ölümünden iki gün sonra zehirlendiğine dair şu satırları yazmıştık: Sağlık durumu ve tedavisi soru işaretleriyle dolu. Hastalığı teşhis edilemedi. Filistin halkının bir bölümü zehirlendiğine inanıyor. Bazı kaynaklar, Fransa‘ya götürülmeden önce zehirlendiğini, kanına karışan bir zehrin yavaş yavaş etki ettiğini, sonra komaya soktuğunu ve onu öldürdüğünü iddia ediyor.

YSK resmen ilan etti: Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi YSK resmen ilan etti: Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi

 

Suha Arafat Hasta Eşi Yaser Arafat‘ı Paris’e Ölüme Götürürken – Ekim 2004

Ölümünden Bugünkü Filistin lideri Mahmud Abbas da sorumluydu. İsrail ve ABD, Abbas modeli diye bir proje uyguladı. Onu Başbakan yaptılar. Aldıkları taviz, Filistinli örgütlerin silahsızlandırılmasıydı. Örgütler buna karşı çıktı. Tabii Arafat sert direniş sergiledi. Bu tarihten sonra ölüm süreci başlatıldı. Ardından Filistin iç savaşı. Aynı projenin uzantısı olarak İsrail’in son Gazze saldırısı gerçekleşti. Ortaklar yine o güçlerdi. İsrail’in Gazze saldırılarının güvenlikle hiçbir ilgisi yoktu. ABD, İsrail ve Mahmut Abbas, özellikle de ihanetiyle meşhur olan Mahmud Dahlan arasında yapılan işbirliği vardı. George Bush, Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, ünlü neocon Eliot Abrams ve Filistin yönetiminin Hamas’ı ezmek için giriştiği kanlı bir ortaklıktı bu. Hamas’ın seçim zaferinden sekiz ay sonra. Rice Abbas’a şöyle diyordu: “Anlaştık değil mi, iki hafta içinde hükümet dağıtılmış olacak.” Abbas: “Belki iki hafta içinde olmaz, bana bir ay süre verin.”

Arafat’ın öldürülmesi, Filistin ve Hamas liderlerine yönelik suikastlerin bir parçasıydı. Hamas Gazze’yi kontrol altına alınca Amerikan yapımı silahlar ortaya çıktı: 7,400 M-16, çok sayıda makineli tüfek; 18 adet ABD malı zırhlı araç, yüz binlerce mermi. El Fetih liderleri ile Mossad ve CIA arasındaki ilişkileri ortaya koyan sayısız evrak bulundu. Hamas liderlerine yönelik suikastlerle ilgili bilgiler elde edildi. Gazze’deki ABD özel timleriyle ilgili bilgilere ulaşıldı. Başka hangi belgeler bulundu, biliyor musunuz? Dahlan’ın İsrail istihbaratıyla birlikte Yaser Arafat’ı öldürme senaryoları. Öldürdüler de. Zehirleyerek. İşte böyle bir cinayetti bu. Şaron’un kendisini öldüreceğini düşünen ve bunu yakın çevresine anlatan Arafat’ın eşcinsel olduğunu ve AIDS‘ten öldüğünü bile iddia ettiler. Hem öldürüyor hem itibarsızlaştırıyorlardı.

O tarihlerde; “Arafat’ın ABD Başkanı George Bush’un onayı ile Ariel Şaron tarafından zehirlendiği elbette bir gün netleşecek” demiştim. Doktoru Eşref El Kurdi’yi dinleyelim isterseniz: “Eğer bir Müslüman belirsiz bir sebepten ölürse otopsi zorunludur. Bence Arafat ölümcül bir zehirle öldürüldü. Bunun için otopsi yapılmadı.” Son altı ayında Arafat’a çok sayıda AIDS testi yaptığını, hiçbir testin pozitif çıkmadığını, dudaklarındaki ve ellerindeki titreme dışında hiçbir sağlık problemi olmadığını, iddia edildiği gibi Parkinson hastası da olmadığını söyleyen El Kurdi, Arafat’ı ölümünden 16 gün önce gördüğünü belirterek bakın neler söylüyordu: “O an zehirlendiğini anladım. Yüzünde kırmızı parçacıklar vardı ve derisi metalik sarı renge bürünmüştü. Paris’e götürülmeden önce, Amman’da onu son kez canlı gördüğümde, vücut ağırlığının yarısını kaybetmişti. Kızıllıklar bütün yüzünü kaplamıştı ve sapsarıydı. Ramallah’ta zehirlendiğini ve yavaş yavaş öldüğünü söylemişti.”

Ortadoğu tarihi cinayetler tarihidir. Suikastlerin izini sürdüğünüzde hangi ülkenin neyin peşinde olduğunun resmi net biçimde ortaya çıkar. Arafat’ın öldürülmesi, bu serinin en önemli halkalarından biridir. (İbrahim Karagül, Temmuz 2012)

Filistinliler’in Aykırı Yengesi

Filistin’in First Lady’si Suha Arafat, halk tarafından hiçbir zaman benimsenmedi. Bunun en büyük nedeni ise lükse olan aşırı düşkünlüğüydü. 1990 yılında 28 yaşındayken, 62 yaşındaki Arafat’la Tunus’ta gizlice evlenen Bayan Arafat, Sorbonne Üniversitesi’nde okudu. Kudüs doğumlu bir Hıristiyan olan First Lady, pahalı elbiseleri ve sarı saçlarıyla her zaman bir Ortadoğulu’dan çok Avrupalı gibiydi. Arafat çiftinin evlilikleri 1995′te kızları Zahva’nın doğumundan sonra bozulmaya başladı. Filistinliler tarafından halkın parasını lüks bir yaşam için harcadığı iddia edilen Suha Arafat, Paris’te yaşamaya başladı. Şimdi ise Arafat’tan kalan miras tartışılıyor. Milyonlarca dolardan düşecek pay herkesin merak konusu.

Kapatmadığı sarı saçları ve lükse düşkünlüğüyle Filistin Lideri Yaser Arafat’ın devrimci kimliğine zarar verdiği bile söylenen eşi Suha Arafat, şimdi en çok konuşulan kadın. Filistin, yitirdiği Yaser Arafat’a ağlarken gelişmeler önümüzdeki günlerin gündeminin Suha Arafat üzerine şekilleneceğini gösteriyor. Peki “Benim evlenmeye niyetim yok. Çünkü, Filistin ile evliyim” diyen Yaser Arafat ile bundan 14 yıl önce gizlice evlenen Suha Arafat kim?  Kızı Zahva ile birlikte Paris’te oldukça lüks bir yaşam süren, ölümünden kısa bir süre öncesine kadar, yaklaşık 4 yıldır eşi Yaser Arafat’ı görmeyen Suha Arafat, Filistin halkı tarafından benimsenmeyen bir “First Lady” oldu. Bunun arkasındaki en büyük neden ise lükse olan düşkünlüğüydü. Ayakkabılarının sayısının Filipinler’in devrik lideri Marcos’un eşi Imelda Marcos’unkilerden fazla olduğu söyleniyordu.

Banker bir baba ve gazeteci annenin çocuğu olarak Kudüs’te doğan Suha Arafat, Nablus ve Ramallah’ta dadılarla büyüdü. Varlıklı bir evde rahat bir çocukluk geçirdi. Eğitimini ise Fransa’nın ünlü Sorbonne Üniversitesi’nde tamamladı. Pahalı elbiseleri, Batılı giysileri ve sarı saçları ile her zaman Ortadoğulu’dan çok Avrupalı gibi görünen Suha Arafat ile Filistin’in liderinin yolları Tunus’ta kesişti. Arafat’ın yakın arkadaşı olan Reymonda Tawil, Suha’nın annesiydi. Genç Suha, Arafat’ın isteğiyle Tunus’ta Filistin Kurtuluş Örgütü’nün halkla ilişkiler faaliyetlerinde çalışmaya başladı. Ardından da onun sekreteri oldu. Kısa bir süre sonra da Müslüman. Arafat 62 ve Suha 28 yaşında iken 17 Temmuz 1990′da Tunus’ta gizlice evlendiler. Bu gizli nikah şaşkınlık yarattı. Hatta Filistin sokaklarında bazı söylentilere bile neden oldu. Gazeteciliğindeki provokatif yan bilinen Reymonda Tawil’in Arafat’ı kontrol altında tutmak amacıyla kızını onunla evlendirdiğini düşünenlerin sayısı hiç de az değildi Filistin sokaklarında. Komplo teorileri birbirini izledi. Yıllar once The New York Times’a demeç veren Suha Arafat’ın evliliğiyle ilgili ilk sözü, “Ben bir mit ile evlendim. Ama bu evlilik onu kaidesinden indirip, insan yaptı” oldu.

Arafat’ın neredeyse üzerinden çıkarmadığı askeri üniformaların tekdüzeliği karşısında eşinin, son moda olduğu her halinden belli giysileri ve bakımlı hali de yavaş yavaş Filistinlilerin tepkisine neden oldu. Hatta bazıları onun Yaser Arafat’ın devrimci kişiliğini zedelediğini bile düşünüyordu. Ancak tüm bu söylentiler Suha Arafat’ın Filistin’e döndüğünde bildiğini yapmasına engel olmadı. 1994′te geldikleri Gazze’de Müslüman muhafazakarların yoğun olmasına aldırmayan Suha Arafat, baş örtüsü takmayı reddedip, siyahların arasında hemen dikkati çeken sarı saçların sergilemekten çekinmedi. Filistin First Lady’si olarak gittiği Gazze’de kendi arabasını kullanması ve şoför istememesi farklılığını bir kez daha ortaya koydu. Ancak bu davranışlar yoksullukla boğuşan Filistinlileri kızdırmaktan öte gitmedi. Çünkü yoksul Gazze sokaklarında hızla dolaşan son model bir BMW kimin olursa olsun tepki çekerdi. Ev hayatı ise daha çok ikinci katta geçiyordu. Çünkü tam bir işkolik olan eşi Yaser Arafat, evin ilk katını yardımcıları ve korumalarının katıldığı uzun toplantılarda kullanıyordu. Kızları Zahva, 1995 temmuzunda doğdu, ikinci intifadanın başlamasından hemen önce. Annesine çok benzeyen bu kız çocuğu adını babaannesinden almıştı. Suha Arafat, kızının Gazze’de doğmasını istemediğini ve bu nedenle Paris’e geldiğini anlatacaktı yıllar sonra Fransa’da yayınlanan La Parisien Gazetesi’ne,”Gazze’de doğum şartları korkunçtu” diye.

Filistin’in Sevilen Lideri Yaser Arafat‘ın Lüks Düşkünü, Hıristiyan Kökenli Gizemli Eşi Suha Arafat‘ın Adı, Banka Hesaplarında ki Milyon Dolarlarla Anıldı.

Evin reisinin ülkeyi kurtarmaya çalıştığı o günlerde Suha Arafat da kendine yapacak bir şeyler aradı. Engelli çocukların daha iyi yaşam koşullarına sahip olması için bir yardım derneği kurdu, adına da “Gelecek” dedi. Suha Arafat’ın Filistinliler arasında sempati kazandığı nadir dönemlerden biri de buydu. Bundan 4 yıl önce Paris’e gittiğinde birçok kişi onun yeniden Filistin’e dönmeyeceğini düşünüyordu. Beş yıldızlı Bristol Otel‘e taşınıp lüks bir yaşama devam etmesi de bu kanıyı güçlendirdi. Ancak Arafat çifti bu yılın başında Fransız yetkililerin başlattığı bir soruşturma ile güç günler yaşadı. Suha Arafat’ın hesabına İsveç‘teki bir bankadan 11.5 milyon dolarlık transfer yapılması zihinleri karıştırmış, Filistin yönetiminde yolsuzluk şüphesi uyandırmıştı çünkü. Suha Arafat eşinin yol arkadaşlarını yolsuzluk pazarlığı yapmaktan sorumlu tutsa da bu soru işaretleri silinmedi. Filistin liderinin, yurtdışında davayı temsil eden eşi ve çocuğu için para göndermesinin son derece normal olduğunu söylemesi de işe yaramadı. Aşırı lüks yaşamı, arabalar, villalar ve pahalı eğitimin, Filistin için yapılan uluslararası bağışlardan karşılandığına yönelik kuşkuları doğruladığı kanısı güçlendi. Yaşadığı tüm zorluklara karşın eşi Yaser Arafat’ı ziyaret etmedi, ta ki 29 Ekim’e kadar. Sadece Filistin liderini tedavi olmak üzere Paris’e götürmek için Ramallah’a gelen Suha Arafat, geçen cuma günü yapılan cenaze törenine de katılmadı.

(Kaynak: Halime Sürek Kahveci)


Editör: TE Bilisim