Gümüşhane ekibiyle 30 saat sonra gelen mutluluk Gümüşhane ekibiyle 30 saat sonra gelen mutluluk
 TÜRK MİLLİYETÇİLERİ SİYASET GÜNDEMİNİ NASIL OKUMALI..?
Rubil GÖKDEMİR


15 Temmuz’da milletçe yaşadıklarımızı hepimiz biliyoruz…
Olup bitenleri tekrarlayacak değilim.
15 Temmuz kalkışmasının Türk siyaseti üzerindeki geçici ve kalıcı etkileri, bugünlerden başlayarak daha çok uzun yıllar tartışılacak gibi.
Biz bu yazımızda daha çok 15 Temmuz’dan itibaren hepimizin yaşadığı derin travma ve şaşkınlığın etkisiyle, hepimizin fikri dünyasını kuşatan duygu ve düşünüş biçimini incelemek niyetindeyiz.
Bu alçakça girişimin başarılı olması durumunda devlet ve millet olarak bekâ problemi yaşayacağımızı tarihi sezgimizle hepimiz biliyorduk. Çok şükür bu saldırıyı top yekûn milletin eşsiz fedakârlığı, engin ve derin ferasetiyle atlatınca; tehlikenin büyüklüğüne uygun olarak, emsalsiz bir “milli birlik ve dayanışma” ruhu ürettik.
Belli ölçüde bu tehlike ve kalkışmanın müsebbibi ve aynı zamanda muhatabı olan siyasi kadrolar; hızlı bir şekilde ortaya çıkan bu “millî direniş” ruhunu gördü ve bu psikolojik atmosferden yeni bir “siyasal meşruiyet” kaynağı üretmeye giriştiler. Millet ve milliyet fikri yerine daha çok “ümmet” ve “cemaat” fikrine daha yakın duran, hatta “her türlü milliyetçilik fikrini ayaklarının altına almakla” daha geniş kitlelerde temsil kabiliyetine ulaşabileceklerini düşünenler, bu tehlike karşısında “millet ve milliyet” gerçekliğinin toplumu rahatça yönetmek için ne kadar da elverişli kavramlar olduğunu keşfettiler.
15 Temmuz sonrası 27 gün boyunca ülkenin bütün şehirleri ve meydanlarında devam ettirilen “demokrasi nöbetleriyle” tehlikenin geçmediği, direnişe devam edilmesi gerektiği, mücadelenin kesintisiz ve uzunca bir dönem devam ettirilmesi düşüncesi ruhumuzun derinliklerine kadar nüfuz ettirildi.
Toplumlar gelecek endişesi ve güvenlik kaygısı yaşadıkları bir dönemde, bütün ihtiyaç ve taleplerini erteler ve milli bekâ meselesini her şeyin önüne koyarlar. Böylesi dönemlerde milliyetçilik fikri, o toplumun güvenlik sigortası ve milli mukavemet katsayısına dönüşür. Zor zamanlarda milliyetçilik fikri; sadece direniş refleksi, kutsal savunma ideolojisidir artık.
15 Temmuz sonrası kendi siyasi kimliğini Türk Milliyetçisi olarak beyan edenler gibi, insiyaki olarak kendini millî direnişin içinde bulanların oranının hızlı bir şekilde % 80’lere ulaştığını kamuoyu araştırmalarıyla tespit eden siyaset yapıcıları ve bilhassa iktidar mensupları bu atmosferden faydalanmak istediler.
Milliyetçiliği bu yönüyle keşfeden iktidar sahipleri için milleti idare etmek çok daha kolaydır artık. Muktedirler için milli tehlikeye işaret ederek, atacağımız her adım, milliyetçilikle sınırsız meşruiyet kaynağına kavuşmuştur artık. Tehlikeyi bertaraf edebilmek adına, her muhalif ses ihaneti temsil etmektedir artık. “Demokrasi” ve “hukuk ilkeleri” lafları artık hainleri koruyan gevezeliklerden ibarettir.
Bu durumda siyasetlerinin merkezine “milleti” koyan, meşruiyetin kaynağını milletin hür iradesinde gören Türk milliyetçiliği fikriyatı etrafında politika yapan aktörler olarak bizlerin; ülkemizde olup bitenleri anlamlı okuma ve yorumlarla yeniden değerlendirmemiz gerekmektedir.
Öncelikli olarak tabi ki bizler içinde milliyetçilik fikri; zor zamanlarda bir savunma refleksi, direniş ruhu, mücadele psikolojisi ve mukavemet ideolojisidir. Ancak hepimiz de yine biliriz ki, milliyetçilik fikri; milletini ve değerlerini benimsemek ve sevmek, o millete ait olduğunu hissetmek ve bundan da daha önemlisi milliyetçilik fikriyatı; milletinin ilerlemesi ve kalkınması, dünyayla yarışabilmesinin motivasyon kaynağı olarak değerlendiren bir düşünce sistemidir.
Bizler için Türk Milliyetçiliği fikriyatı; insanlık tarihinin ulaştığı en gelişmiş sosyal yapıyı temsil eden “millet” fikrinden hareketle ve milletin ortak faydası için yönetimin meşruiyetini “millî iradede” arayan ve insanlığın ortak mirası “evrensel hukuk ilkeleri”ni esas alan çağdaş bir düşünce sistemidir.
Türk Milliyetçileri bu sebeple günü ve gündemi değerlendirirken, saman alevi türünden hamasi duygulara başvurmak yerine, milletin birliği ve devletin bekâsını korumak için öncelikli olarak; milletin demokratik rızasının en sağlam yapıştırıcı olduğunu, fert ve toplum planında hukukî mekanizmaların tesis edilmesi ve adaletin sağlanmasının yegâne yol olduğunu bilmektedirler.
Türk Milliyetçileri olarak önümüzdeki yakın dönem için hazırlıklı olduğumuz ümit ve inancıyla, konjonktürel ve hamasi goygoyculuğa itibar etmeden, milleti ve iradesini esas alarak, evrensel hukuk ilkeleri ve demokratik esasları gözeterek olayları yorumlamak, bu ölçüleri gözeterek değerlendirmeler yapmak, rasyonel siyasetimizi yeniden inşa etmek ve tarihî görevimize hazır olmak durumundayız…

Daima MİLLET VE MİLLİYETÇİLİK, HUKUK VE DEMOKRASİ vazgeçilmezlerimiz arasında olmak zorundadır.



Editör: TE Bilisim