Türkler kakafoniyi sona erdirmelidir! Türkler kakafoniyi sona erdirmelidir!
 İlk kez 1987 yılında Üniversite 1. Sınıf talebesi iken Trabzon’da bir mitingde görmüştüm onu. 5,5 yılı hücre olmak üzere 7,5 yıl yattığı cezaevinden yeni çıkmıştı. Rahmetli Türkeş bey ile beraber Anadolu’yu dolaşıyorlardı. O akşam Trabzon Bizim Ocak dergisi temsilciliğinde KTÜ lü Ülkücü öğrenciler ile yani bizler ile bir sohbet yapmıştı. Birçok şeyler konuştu, özellikle 1980 ihtilali sonrası hücrelerde yaşadıklarını bizlere anlatmıştı. Küçücük bir hücre de tek başına bir Ülkücü olarak kendisinden sayıca fazla solcu mahkûmlar ile bir arada kaldığını ama hiçbir şekilde onlar karşısında ezilmediğini bilakis onların kendisine saygı duyması ile sonuçlanan fedakârlıklarla dolu hücre hatıralarını dinlemiştik. O akşam özetle bize şunları söylemişti “Ülkücü hem bileğine hem de yüreğine sağlam olacak”. Sonrasında ise bir kaç yıl sonra yine Trabzon’da bir düğün salonunda dinlemiştim kendisini. Sözlerine Merhum Hüseyin Nihal ATSIZ beyin; Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir, Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir. Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir; Kahramanlık, Saldırıp bir daha dönmemektir.” Şiiri ile başlamış ve cezaevi sonrası siyasete girişini anlatmıştı. O konuda ise hiç unutmadığım şu sözleri hala aklımdadır. Siyasete girmeden bir Allah (C.C) dostuna danışarak konu hakkında kendisinin görüşünü aldım, O Allah (C.C) dostu bana “kesinlikle yalan konuşmayacak, her doğruyu da her yerde söylemeyeceksin, şayet bunları becerebilirsen siyaset yapabilirsin dedi” ve ben de bu şartlarda siyaset yapmaya karar verdim demişti. Yine Türk-İslam Ülküsü onun birinci önceliği idi ve yine bizlere gerçek bir Ülkücü olmanın şartlarını anlatıyordu. Kendisini son olarak 28 Nisan 2007 de Ankara Tandoğan meydanında Irak Türkmen Cephesi tarafından düzenlenmiş Büyük Kerkük Mitinginde görmüştüm. O mitingde bir ara maalesef meydanın ruhuna hiçte uygun olmayan Ülkü Ocakları İle Alperen Ocakları’na bağlı gençler arasında bir gerilim oluşmuş ve iki gurubun arasına polis girmişti. Merhum malum olduğu üzere her iki ocak mensubu gençlerinin de sevdiği ve saydığı bir efsane idi ve ortamı sakinleştiren, gençleri yatıştıran sözler onun ağzından dökülmüş, orada bulunma amacına aykırı olarak nefsine yenilmek üzere olan genç Ülkücüleri kendine getirmişti. 25 Mart 2009 günü helikopterinin düşme haberi her Ülkücü gibi beni de çok üzmüş ama bulunacağı olan İnancımız ile çok da ümitsizliğe düşmemiştik. Çünkü o bir kahramandı ve her türlü zorlukların üstesinden Allah (C.C)’ın izni ile kurtulurdu. Bilemedik işin içersin de başka işlerin olduğunu. Osmanlı Devleti için bir ümit olan Kanuni Sultan Süleyman oğlu Şehzade Mustafa nasıl bir kayıp ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti içinde Merhum Muhsin YAZICIĞLU öyle bir kayıptır. Kendisini çok ama çok sevdiğimi maalesef onu kaybettikten sonra anladım ama iş işten geçmişti. O emanetini teslim etmiş bizleri öksüz bırakmıştı. Keşke demek yakışmaz bir Müslüman’a ama diyorum ki mekânı Cennet Olsun Reisimizin bizler neden bilemedik yaşarken kıymetini. Allah (C.C) rahmet eylesin, mekânın Cennet, Ruhun Şad olsun. Mustafa Meftun ÇAĞLAR 24.03.2016
Editör: TE Bilisim