TÜRKİYE Ortadoğu’da yeni bir krizle karşı karşıya: Katar ve onu ezmek isteyen dört Arap devleti arasındaki kriz.

Dört Arap devleti yani Suud, Mısır, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ama yandaşları da var.

Bu krizde ABD iki taraf üzerindeki patronajını sarsmamak için “Diyolagla çözün” diyor, iki tarafa da silah satıyor. Rusya keskin taraf olmaktan sakınıyor.

Türkiye ise krizin aktif bir tarafı!

Böyle bir krizde böylesine taraf olmamız gerekir miydi?

TÜRKİYE’YE HUSUMET

Dört Arap ülkesinin Katar’a dayattıkları 13 şarttan biri  Türkiye’nin Katar’daki askeri üssünün kapatılmasıdır.

“Dostlarımızı artıracağız” derken maruz kaldığımız husumet!

Hatta yeni açıklamalardan öğreniyoruz ki, 15 Temmuz darbe ihanetini de BAE 1 milyar dolarla desteklemiş!

Mısır’daki askeri darbe için de Suud 5 milyar dolar vermişti; Müslüman Kardeşler’in IMF’den almak istedikleri 5 milyar dolar kredi yerine!

Katar krizi üzerine, BAE Dışişleri Bakanı Enver Gargash, The Guardian’a yaptığı açıklamada Türkiye’yi ekonomik çıkarlarıyla tehdit ediyor:

“Bölgede büyük çıkarları olan Türkiye’nin önceliğinin ideoloji değil, çıkarları olmasını umuyoruz...”

Krizin bölgede “Türkiye’nin çıkarlarına” kadar tırmanabileceğinin bir işaretidir bu.

KRİZİN TIRMANMASI

Ankara’nın tepkisi, Katar’daki askeri üssüne muharip birimler göndermek oldu. Ankara kulislerini çok iyi izleyen arkadaşımız Abdulkadir Selvi’nin yazdığına göre, Katar’daki Türk üssüne muharip birlikler göndermekle Ankara “hard power’ı devreye soktu.” Çünkü Ankara “ablukanın Katar’dan sonraki uzantısının Türkiye olduğunu gördü.”

Sormamız gereken soru şudur:

Türkiye’nin Araplar arası bir ihtilafta “ablukanın Katar’dan sonraki uzantısı” olma riskiyle karşılaşacak kadar taraf olmasına gerek var mıydı?

Elbette Katar dostumuz, ekonomik bağlarımız 8.5 milyar dolar... Fakat öbür Arap devletleriyle ekonomik ilişkilerimiz önemsiz mi?

MISIR FAKTÖRÜ

Türkiye Mısır’da seçimle iktidara gelen Müslüman Kardeşler’in askeri darbeyle devrilmesine haklı olarak tepki gösterdi. Ama bununla kalmayıp keskin taraf halinde tavır aldı. Mısır’la ilişkileri bozan tek ülke biz olduk.

Burada Suriye politikasındaki ‘değerli yalnızlığımız’ da hatırlanmalıdır.

Belli ki bu politika Suudi patronajındaki Arap ülkelerinde de Türkiye’ye karşı bir husumet meydana getirmiş.

Miting meydanlarındaki söylemleri hatırlatmaya gerek var mı?

Değerli tarihçi Şükrü Hanioğlu’nun yazdığı gibi, bu söylemlerin Ortadoğu’da “ ’Yeni Osmanlılık’ kuşkusunu tetikleyebilecek bir ‘yük’ olabileceğini” tecrübe göstermiştir. (Sabah, 31 Ocak 2016)

Zogby’nin 2016 araştırmasına göre, halklar arasında Türkiye’ye olumsuz bakış oranları Mısır’da yüzde 67, Suud’da yüzde 65, BAE’de yüzde 59, Irak’ta 70’ti!

Arap Birliği’nin Türkiye’yi eleştiren bildirilerini hatırlatmaya gerek var mı?

MİLLİ POLİTİKA

Türk ve Arap birbirini sevmez veya sever diye ideolojik genellemelerden sakınmak gerekir.

Bugün bütün Arap toplumlarında “ülkeye aidiyet” duygusu oluşmuştur; Zogby’nin araştırmasında da bu gerçek görülüyor.

Araplar da Türk cumhuriyetleri de “ağabey” istemiyorlar.

Pan-Arabizm bile bu yüzden başarısız oldu. “Ümmet” ya da “imparatorluk”perspektifleriyle yürütülen politikalar da başarısızlığa mahkûmdur.

Politikamız “milli” yani “ulus devlet” niteliğinde olmalıdır: Türkiye’nin güvenliğine ve çakırlarına odaklı bir dış politika... Eşit devletlerarası ilişkiler...

Bu da Araplar arası ihtilaflarda Türkiye’nin taraf olmamasını, bütün taraflarla ekonomik ve siyasi ilişkiler geliştirmesini gerektirir.

Saatler sonra enkaz altından kurtarılan bebekler Saatler sonra enkaz altından kurtarılan bebekler

Katar krizi bu ilkesel gerçeği bir kere daha gösterdi.

(Kaynak: Hürriyet)

Editör: TE Bilisim