Saatler sonra enkaz altından kurtarılan bebekler Saatler sonra enkaz altından kurtarılan bebekler
CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÛMET SİSTEMİ; “MELEZ” VE “VESÂYET” ODAKLIDIR!..  
Rubil GÖKDEMİR


TÜRK TİPİ CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÛMET SİSTEMİ;
1982 darbe Anayasası’nda seçilmiş hükûmetlere karşı “bürokratik ve askeri vesayeti” temsil etmek üzere, geniş yetkilerle donatılan Cumhurbaşkanı ile millet iradesine dayalı demokratik meşruiyeti temsil etmesi gereken TBMM’den çıkan BAŞBAKAN ve hükûmetin yetkilerinin daha da artırılarak TEK KİŞİYE devredildiği ve sadece 5 yılda bir sandıkta denetlenebilen HÜKÜMET SİSTEMİNİN adıdır.

Bu satırları okuyan bazılarının dediklerini duyar gibi oluyorum, “hoppala bu da nereden çıktı şimdi” ?

Gerçekten de sosyal bilimler okumuş, mektep medrese görmüş, mürekkep yalamış herkesin bilebilebileceği gibi 16 Nisan 2017 tarihinde halkoyuna sunulacak “Anayasa taslağını” incelediğimizde, kamuoyunda yapılan tartışmaları izlediğimizde görüleceği üzere, karşı karşıya bulunduğumuz sistemin hukuk literatüründe tam bir karşılığı bulunmamaktadır.

Bu gerekçeyle tartışmaya katıldığımızda ise; “bu sistem bize özgü, bu sebeple de adına TÜRK TİPİ diyoruz” şeklinde cevaplar alıyoruz.

Şimdi; yazıya koyduğumuz başlık ve yaptığımız tanımdan hareketle, halk tarafından onaylanması istenen anayasa değişikliğinin bizim için niye “melez”, niye “vesayet” odaklı olduğunu düşünmemize yol açan sebeplere bir bakalım:

*1982 Anayasası’nı yapan ve darbeci Milli Güvenlik Konseyi’nin Başkanı Kenan EVREN ve onun temsil ettiği “askeri ve bürokratik vesayet odaklarına” göre, bu milleti kendi haline bırakmamak lazım, devlet yönetimi ve iktidarı belirleme hakkını bu millete bırakırsak “ya davulcuya ya da zurnacıya” varan “cahil kız” misali ne yapacakları belli olmaz.

Bu sebeple “devletlû vasilerimiz” bu milletin TBMM vasıtasıyla çıkardığı hükûmetin sıkı bir şekilde denetlenmesi gerektiğini düşündüklerinden, “parlamenter sistemde” sembolik olması gereken Cumhurbaşkanını hiç olmayacak şekilde geniş yetkilerle donatarak, tam bir vesayet odağı oluşturmuşlardır.

Bugünlerde yapılan TV açık oturumlarında en yetkili ağızlar tarafından sıkça dile getirildiği üzere, mevcut Cumhurbaşkanı’nın sahip olduğu yetkileri gösteren Anayasa’nın 104. Maddesine atıflar yapılarak, “anayasa değişikliği ile bu yetkiler muhafaza edilerek, başbakan ve hükûmetin yetkileri de tek elde, cumhurbaşkanında toplanarak hükûmet sisteminde istikrârın sağlanacağı” açıkça ifade edilmektedir.

Bu konuda denilenler herkesin malûmu olduğuna göre, biz baştaki tesbitimize dönerek; getirilmek istenen sistemin niye “melez”, niye “vesayet” odaklı olduğuna tekrar bakalım.

Darbeci generallerin “vesayet” amaçlı olarak Cumhurbaşkanına verdiği yetkilerle, başbakan ve hükûmete verilen yetkilerin, “bütüncül bir sistem” dahilinde ve “demokratik denetim mekanizmaları” oluşturulmadan ve “kes-yapıştır” yöntemiyle yapılan değişikliklerle bütün yetkilerin tek elde toplanmasının MELEZ ve VESÂYETÇİ olmaktan başka bir adı olamaz.

Aynı şekilde bu konuda yapılan tartışmalarda, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde YASAMA ve YARGI denetiminin etkisizleştirildiği kabul edildiğinden, “5 yıllık dönem sonunda sandıkta sadece millete hesap verileceği” ifade edilerek, tanımımızdaki son unsurun da gerçek olduğu teyit edilmektedir.

Yapılan tartışmalarda getirilmek istenen sistemin zaafları ortaya çıkınca, “Cumhurbaşkanının YÜRÜTME erkini mutlak bir şekilde tek başına temsil etmesinin yanında, YARGI ve YASAMA üzerindeki kontrolünün olmaması için SİYASİ PARTİLER KANUNU ve SEÇİM KANUNU’NDA demokratik değişikler yapılacağı, TBMM’nin güçlendirileceği” ifade edilerek, kamuoyunun tepkileri azaltılmaya çalışılıyor.

Yani özetle; tam bir vesayetçi anlayışla “siz merak etmeyin, bize güvenin evet oyu verin gerisini biz halledeceğiz” demek istiyorlar. Hayatımda bu kadar saçma ve bütün milleti rüştünü ispat etmemiş çocuk yerine koyan böylesi bir mantık ve savunma yöntemi görmedim.

Madem bu haliyle TEK ADAM yönetimi riskinin varlığını kabul ediyorsanız, ileride sizin insafınıza bırakmamızı istediğiniz değişiklikleri milletin önüne şimdiden koyun da, belki biz de bu değişikliklere bakarak, endişelerimizden kurtulur ve EVET deriz.

Bu yönde savunma yapanların “anayasa”, “hukuk” ve “demokrasi” hakkındaki müktesebatları ve zihniyetlerini anladıkça, gerçekten dehşete düşüyoruz.

SON SÖZ;
Şimdi yazımızın başında ortaya koyduğumuz tanımın unsurlarına bakarak, getirilmek istenen hükûmet sisteminin Anayasa Hukuku literatüründe bulunmayan “MELEZ” bir nitelikte bulunduğunu, darbeci generallerin “VESAYET” amacıyla anayasaya koydukları yetkileri; “zaten bu yetkiler anayasada vardı” diyerek, 12 Eylül Anayasasına dayanmaları ve buradan bir meşruiyet icat etmeye çalışanların KUVVETLER AYRILIĞI ve HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE dayalı demokratik bir sistemin peşinde olmayacakları açıktır.

Ortaya koyduğumuz gerekçeler doğrultusunda getirilmek istenen sistemin, MELEZ VE VESÂYETÇİ bir sistem olduğuna şüphe bulunmamaktadır.

Türk Milletinin “otorite ve güçlü liderlere” meraklı olduğu yalanı ile “sosyal ve siyasi gerekçe” oluşturmaya çalışanlar, bu paketi “en ileri pazarlama yöntemleri” kullansalar bile, Türk Milletine kabul ettiremeyeceklerdir.

Benim milletim; bundan daha iyi, daha hukuka dayalı ve demokratik bir anayasayı muhakkak ki hak ediyor…




Editör: TE Bilisim