Türk Milleti günümüze kadar Orhun, Uygur ve Arap alfabelerini kullanmıştır. Arap alfabesine geçmişiz, Müslüman olup Ortadoğu'ya inince Arap alfabesini kullanmaya başladık, ancak gerek Türkçe ile Arapça'da çıkarılan seslerin, gerekse harflerin farklılığı sebebiyle Arap alfabesi Türkçe ile uyum sağlamıyordu. Milletin okur yazarlık oranı çok düşük seviyelerde kaldığından dolayı bilim, sanat ve felsefede diğer ülkelerle yarışma imkanımız kalmıyordu.

 

Bu farklılık bilindiğinden dolayı Abdulhamit'ten beri yeni bir çıkış yolu aranmaktaydı.

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, bu sebeplerle Orhun alfabesine geçmenin hazırlıklarını yaparken Zeki Velidi TOGAN tarafından bir uyarı ile karşılaştı. O sıralarda Sovyetler Birliği Türk Cumhuriyetlerinde Arap alfabesini kaldırmış ve Latin alfabesine geçmişti. Alfabenin Türk dünyasının birliği için köprü olduğunu bilen Mustafa Kemal Türkiye'de latin alfabesine geçişi sağladı.

 

Ancak durumu fark eden Ruslar iki sene sonra Türk Cumhuriyetleri'nde bu sefer kril alfabesine geçtiler. Bütün iyi niyet ve fedakarlığa rağmen Türk Dünyası ile aramızda ki köprüler bir müddetliğine de olsa atılmıştı. 1991 yılında Sovyetler Birliği dağılınca Türk Cumhuriyetleri tek tek latin alfabesine geçerek aramızda ki köprüyü tekrar inşa ettiler.

 

Şimdi yeni bir dönüm noktasındayız. Bağımsız olmalarıyla birlikte beş tane bağımsız Türk Cumhuriyeti Başkanlık Sistemi ile yönetiliyordu. Tek adamların egemen olduğu kardeş ülkelerimizde muhalefet ve demokrasi cılızlaşmış durumdadır.

 

Türk Birliğinin sağlanmasının karşısında ki en büyük engelde işte bu "tek adam" uygulamasıdır. Çünkü, bir devletin tek bir bireyin egemenliğinde olması diğer bir devletin tek bir bireyi ile bir araya gelmesini engelleyen en önemli amil sebep olmaktadır. İki tane tek adamın bir tane tek adam olması eşyanın tabiatına ters olduğunu düşündüğümüzde Türk Cumhuriyetleri arasında sağlıklı bir birliktelik mümkün olamamaktadır.

 

Oysa parlamenter sistemin uygulandığı ülkelerde toplumun bütün kesimleri kendilerini temsil edebildiklerinden ve bireysel değil kitlesel bir temsil olduğundan dolayı kendi ülkesi içinde uzlaşan siyasilerin diğer ülke ile de uzlaşması mümkün olabilir.

 

Unutmayalım, yüzyıllar boyu krallıklar ve derebeyleri tarafından yönetilen Avrupa milletleri birbirlerinin boğazını kesiyorlardı. Ancak, demokrasi iyice içselleştirildikten sonra Avrupa Birliği'ni kurabildiler.

 

Tek Adam yönetiminin uygulandığı Türk Cumhuriyetlerinden Kırgızistan bu sistemi terk ederek Parlamenter Demokrasiye geçti. Geçtiğimiz ay ise Kazakistan Cumhurbaşkanı kendi inisiyatifiyle ülke de Parlamenter Demokrasiye geçişin önünü açtı. Bu adımlar Kazakistan ile Kırgızistan'ı yaklaştıracaktır. Zira Nazarbayev'in uzun süredir Kırgızistan ile birleşmeyi tasarladığı biliniyor.

 

Türk Dünyası'ndaki son gelişmeler Parlamenter Demokrasi'ye geçiş yönünde adımlar atıldığından dolayı Türk Birliği açısından umut vericiyken, şimdi biz parlamenter Demokrasi'den "Tek Adam"lığa geçmeyi oyluyoruz.

 

YSK resmen ilan etti: Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi YSK resmen ilan etti: Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi

Aynen alfabede ki birliği engelleyen gelişmeler gibi bizden Türk Dünyasını birbirinden uzaklaştıracak olan bir adımı atmamız isteniyor. Alfabe konusunda irademiz yoktu. nihayetinde kardeşlerimiz Rusların elinde esirdi. Ama şimdi referandumda "evet" denilmesi halinde biz kendi ellerimizle Türk Birliği imkanının önünü tıkamış olacağız.

 

Oysa, Türkiye ile birlikte yedi Türk Cumhuriyetinden ikisi parlamenter demokrasiyle yönetilirken diğer beşi tek adam tarafından yönetilmekteydi. Şimdi ise beşten iki çıkınca denge birliğin lehine 4'e 3 olmuşken bu dengeyi 3'e 4 yapmış olacağız.

 

Bu sebeple ülkemizde ki anayasa değişikliğine karşı olmamızın bir başka sebebi de ortaya çıkmış bulunuyor: Türk Birliği imkanını yaşatmak.

 

Ne kadar demokrasi uygularsak o kadar uzlaşmayı ve o kadar da birleşmeyi sağlamış oluruz.

Editör: TE Bilisim