Haklı olarak her Türk milliyetçisinin cevap aradığı bir sorudur. “Hem ülkeniz için her şeyi göze alacak kadar sevdalı olacaksınız hem de toplum size itibar etmeyecek.” Türk milliyetçilerinin bu paradoksu çözmesi mecburiyet halini almıştır.  Evet, bu sorunun cevabını bu davanın her ferdi düşünmek, sorgulamak ve bunun cevabını bulmak zorundadır.

Türk milliyetçileri, başarısızlığa hiçbir kılıf aramadan, basit savunma mekanizmalarına girişmeden, “canımızdan çok sevdiğimiz bu millet neden bize itibar etmiyor” sorusunu korkmadan, tabulara sığınmadan ve öz eleştiri yaparak cevap bulabilmelidir. Kendimizle yüzleşmek zorundayız.

“Hareketin lideri, devletin başına devlet gelecek “gibi karşılığı olmayan, toplumdan kopmuş, yabancılaşmış slogan ve zihniyetlerle sadece bir avuç hazır kıtayı mutlu edebiliriz.

Kanaatimce sorunun cevabı Türk milliyetçiliği düşünce sisteminde vardır. Türk milliyetçiliği ne komünizme karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır ne de var olan sitemi koruma ve kolama görevini yapmak gibi absürt bir anlayışa dayanır.

Her şeyden önce Türk milliyetçilerinin vatan ve millet sevgisi çoğu zaman derin yapılar tarafından istismar edilerek ve aksiyoner hareket olmaktan çıkarılıp reaksiyoner harekette dönüştürüldüğü, toplumda güdülenen bir hareket algısı oluştuğu yaşanılan acı tecrübelerden biliyoruz. Bu handikabı kırmak ve millette dayanan, referansı millet olan bir harekette dönüşmek zorundayız.

Türk milliyetçileri, kurulu düzenin askeri -polisi değildir. Çarpık -canavar kapitalist sistemin yanında değil karşısındadırlar. Dolayısıyla mevcut sistemi savunmanın ötesinde karşısındadırlar. Bu yönüyle Türk milliyetçileri her türlü derin yapılanmalarla aralarına kalın çizgiler koymak zorundadırlar. Türk milliyetçilerinin öznesi Türk milletidir. Türk milliyetçileri kendi adlarına konuşan ancak milletle bağı olmayan birinin yanlışlarını tevil etme gibi tarihi hatalara girmekten mutlaka kurtulmaları gerekir. Aksiyoner bir hareketin güdülen bir harekette dönüştürülmesi çabasının davaya ihanet ve derin yapıların bir projesi olduğunu her milliyetçi kabullenmek zorundadır.

Türk milliyetçileri, birilerinin senaryosunun uygulayıcısı ya da koltuk değneği olamazlar. Türk milliyetçileri, fikri derinliği olan tek siyasi hareketin mensubudurlar. Türk milliyetçiliği fikir sistemi; demokrasiyi özümsemiş, millet iradesini esas alan milliyetçilik kadar demokrasinin de davanın olmazsa olmazlarından kabul eden bir anlayışı öngörmektedir.

Türk milliyetçileri, millet sevgisi kadar millet iradesinin tecelli ettiği temsili demokrasiyi ve siyasi partileri de demokrasinin vazgeçilmez unsurları olarak öngörür

Türk milliyetçiliğinin temsilcisi olacak parti her şeyden önce her türlü totaliter ve anti demokratik yapılardan uzak demokrasiyi (delege iradesini, hesap verebilirliği ve şeffaflığı) kabul eden bir özellik taşımak zorundadır.

Milliyetçi bir parti, her şeyden önce milletle kaynaşan onunla bütünleşen partidir.

Evet, Türk milliyetçileri neden iktidara gelemiyor sorusunu maddeler halinde sıralayım:

1-Türk milliyetçileri kurulu düzenin parçası değil karşısında durmak zorundadır. Oysa yaşanılanlar Türk milliyetçilerinin kurlu düzenin adeta savunucu bir harekette dönüştüğü gerçeğini gördük.

2-Türk milliyetçileri Türk milletinin iradesini kendilerine referans aldıkları halde organizasyonlarında demokrasi değil katı hiyerarşik yapıya yöneldiler. Hiyerarşik yapılar teşkilatların milletle ilişkisini kopardığı gibi tabanla kavgalı hale gelmesine sebep oldu. Galip Erdem; hocamızın dediği gibi davayı Ağrı dağının zirvesine çıkaracakları yerde kendileri çıkıp davayı aşağılarda unuttular.

3.Sivilleşemeyen, derin yapıların güdümünden kurtulamayan bir milliyetçilik Türk milliyetçiliği değil derin yapıların tanımladığı, anlamlandırdığı ve görevini belirlediği yapıların milliyetçiliğidir. Bu saçma ve kullanılmayı ön gören anlayış ile Türk milliyetçiliğini kesin çizgilerle ayırmak zorundayız. Türk milliyetçiliği güdülen kontrol edilen bir milliyetçilik değil millet iradesiyle şekillenen onu yarınlara taşıyan bir milliyetçiliktir.

YSK resmen ilan etti: Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi YSK resmen ilan etti: Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi

4. Toplum; canlı, dinamik gelişim ve değişimi içinde barındıran bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla toplum dün bıraktığımız toplum olmadığı gibi yarın karşılaşacağımız toplum dünkü toplumdan çok farklıdır. Toplumsal değişimin ruhuna uygun zihni bir değişimi de beraberinde yakalamamız gerekmektedir.

5.Genç nüfusun büyük bir yekûn teşkil ettiği toplumumuzda gençliğin sorunları ve çözüm önerileriyle gençliği kargaşadan uzak yarınların milliyetçi Türkiye’si doğrultusunda yeniden şuurlu bir nesil olarak nasıl yetiştirebiliriz sorusuna cevap aramamız lazımdır.

6.Türkçe, cumhuriyetle birlikte bayrak kadar, devlet kadar, vatan kadar olmazlarımız halini almıştır. Ses bayrağı olan Türkçenin vatanın her köşesinde konuşulan dil haline getirmeliyiz.

7.Millî Eğitim Bakanlığı Türk milli eğitim sistemini kökünden sarsmıştır. Milli olmayan, her türlü pragmatist-egoist eğitimin verildiği bir yapıya dönüşmüştür. Türk odaklı, bilim ve aklın verileriyle kısa orta ve uzun vadeli politikalarla Türk milli Eğitim sistemini yeniden güncellemeliyiz.

8.Devletin temeli adalettir. Adalet ise modern devletlerde kuvvetlerin ayrılığı prensibiyle ( yasama, yürütme ve yargı erkelerinin denge sistemiyle ancak) gerçekleşebilir. Her tülü siyasi baskılardan ve devleti ele geçirmek isteyen ideolojik bağnazlıklardan uzak bir adalet anlayışını mutlaka tesis etmemiz gerekmektedir.

9.Diyanet İşleri Başkanlığı son yıllarda asli görevlerinin dışına çıkarak maalesef bir siyasi partinin arka bahçesine dönüşmüştür.  Camiler, Kur’an kursu veren yerler dini bilgilerin dışında her şeyin konuşulduğu mekanlara dönüştürülmüştür. Yine herhangi bir politika güdülmeden her yere İmam Hatip Liselerini açarak eğitimden çok bu okulları siyasi iktidar, arka bahçesine dönüştürmüştür.  Diyanetin tekrar halka dini bilgiler veren, camilerin sadece ibadet mekanları olduğu ve İmam Hatip Liselerinin de ihtiyaca göre açılması planlanmasına acilen gidilmelidir.

10.Devlet; beli bir grubun, zümrenin ele geçireceği bir aygıt olmaktan çıkarılarak iktidarlar değişse dahi objektif, halka güven veren, adil ve liyakatle istihdamı gerçekleştiren bir yapıya dönüştürülmelidir.

11. Ekonomi; Ekonominin ruhuna uygun, ulufe dağıtan değil, halkı aş ve iş sahibi olmaya alıştıran, ayakları üzerinde durmalarını sağlayan üretim ekonomisine geçilmelidir. Ekonomide toplumsal dengesizlikleri asgari seviyeye indirecek, verim ekonomisini tekrar canlandıracak ve sosyal adaleti gerçekleştirecek politikalar geliştirilmelidir.

12.Ahlaki değerlerdeki yozlaşmaların zirve yaptığı, toplumda kişilik çözülmelerinin başladığı muazzam bir kültür erozyonu yaşamaktayız. Bundan hareketle yeniden milli ruhu canlandıracak ahlaki değerlerin toplumsal ahenkliliği sağladığı milletleşme sürecimizi başlatmak zorundayız.

13. Terör, Türk milletinin son asrında kangren halini alan bir hastalığa dönüşmüştür. Terörün sebebi aidiyet değil dış güçlerin oyunu ve bizim yanlış politikalarımız olduğunu unutmayalım. Terörün yoğun olduğu illerin sosyal yapısı incelendiğinde yerleşik kültüre tam geçememiş, yazılı kuralların fazla itibar edilmediği aşiret öncesi bir yapıda vücut bulduğunu müşahede etmekteyiz.

Burada yaşanılan sıkıntı kültürel gecikmeye uğramış ve bir tülü medeniyetin imkanlarıyla uyum gösteremeyen kitlenin olduğunu görüyoruz. Örneğin su, elektrik parasının vermemeyi bir hak olarak görmek bölücülüğün değil medeniyette bir türlü intibak edememenin sonucudur.

O halde kültürel gecikmeye uğramış bu toplumsal çevreleri hem medeniyette intibak programlarıyla geçişi kolaylaştırmak hem de devletin varlığını, kurallarını her yerde tavizsiz uygulayarak medeniyet serüvenini tamamlamalarını sağlamak gerekmektedir.  

Bu bağlamda kadının sosyal hayatta katılımını hızlandırmak ve çevre duyarlılığını geliştirerek intibak sürecini hızlandırabiliriz. Kimsenin anadiliyle sorunumuz yoktur. Herkes istediği dili konuşabilir ama iletişim yazı ve dahası resmi dil Türkçedir. Bu konudaki hassasiyet intibak sürecine de katkı sağlar.

14. Dış Türkler; Türk milletinin milli güvenliğinin ilk sırasında yer alması gereken bir konudur. Soydaş ve akraba topluluklar Türk milletinin hem hinterlandının oluşturmakta hem de dünya arenasında Türk milletinin stratejik gücünü meydana getirmektedir. Bu devletler ve topluluklarla her türlü kültürel sosyal ve ekonomik faaliyetler yapılarak birliktelikler oluşturulmalıdır.

Anadolu Türkçesi Türkçe konuşan toplulukların ve devletlerin iletişim dili olmasına gayret edilmelidir.

15. Dış politikamız, mevcut iktidar ile tamamen rayından çıkarak din, mezhep aşiret ve etnik yapıların politikasına dönüşmüştür. Dış politikamız yeniden Türk milletinin güvenliğini esas alan Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesi doğrultusunda gerçekçi akılcı bir politikaya mutlaka dönüştürülmelidir.

Türk milliyetçileri, Yeniden güncellenen ideal bir programlarıyla toplumsal yapı ve toplumsal değişimin ruhuna uygun alternatif, kuşatıcı aklın ve bilimin verileriyle toplumun karşısına çıkmak mecburiyet halini almıştır. Bu yazıya beğeniden çok eleştiriler getirilerek geleceğin Türkiye’sine katkı sağlayalım vesselam. 

Editör: TE Bilisim