ÜLKÜCÜ HEYECAN İÇİN AKSİYONER OLMAK GEREKİR

İnsanoğlu en önemli özelliği “inanma ihtiyacı” olan kendine has bir varlıktır. Bazen en büyük makamlar, en yüksek maddi menfaatler bile inanmanın yerini tutamazlar. Bazen de makam, mevki, çıkar ve maddi menfaatler inanç kimliğine bürünerek kişilik yapısı içerisinde yerini alır. Çok önemli ünvanlara sahip olan, inandığı kesim içerisinde belli bir saygınlığı da olan bireyler bazen güvendikleri dağlara yağan karları bir türlü göremezler. İşin içinden çıkamayınca da bal gibi ortada duran gerçekleri çarpıtarak hem kitleleri hem kendilerini kandırmaya çalışırlar.

Şükrü ALNIAÇIK hocanın “Ülkücü İrade, Onarıcı Akıldır” ve “Ülkücü Heyecan” başlıklı makalelerini büyük bir üzüntüyle okuduk. Kendisine ve ülkücülüğüne saygımızı ahlak belleğimizin mutena bir köşesinde tutarak eleştiri hakkımızı kullanıyoruz.

Hoca, MHP’nin laik sistem içinde siyaset yapan bir kurum olduğunu, ülkücü yeminindeki inanç ritüelleri ve ila’yı Kelimetullah ülküsünü öne sürerek ülkücülerin MHP’yi yönetmesi ile “ülkücü MHP”nin gerçekleşeceğini, bununda realitesi ve veriminin olmadığına değiniyor. Kısaca ülkücülüğün bir ideoloji olduğuna, yüce bir dava olduğuna ve günlük siyasetin başka gerçekleri olduğuna işaret ediyor. Kendisine hak veriyoruz.

Ancak yine Şükrü hoca aynı makalesinde “Yani bizi başarıya götürecek olan şeyin ‘Ülküdaşlık hukukunun daha canlı tutulduğu, daha Ülkücü bir MHP’ değil de adaylardan birine mal edilen ‘kitlesel rüzgârı arkasına almış bir MHP’ olduğu inancı, bazı muhaliflerce benimsenmiş durumdadır.” demektedir.

Hocam bir düşünsel eserin en büyük değerinin kendi içerisinde çelişki taşımamak olduğunu çok iyi bilir. Bilir bilmesine de, buna rağmen kendisini zorlama-tevil içeren yazılar kaleme almak zorunda hissettiği için olacak yaman bir çelişkiye de düşüyor. Bir yandan MHP’nin içinde ülkücü olmayanlarında yer alabileceğini de göz önüne almış olacak ki, MHP’nin sistem içinde siyaset yapması gerektiğine değiniyor. Bir yandan da hareket içi muhalefetin “…daha ülkücü bir MHP”den çok “popüler bir MHP” anlayışında olduğunu iddia ederek muhalifleri suçluyor.

Oysa bu kadar zorlamaya gerek yoktur. Yapılacak olan bellidir. Hareket içi muhalifler popüler olmaktan veya popüler olanın ardına takılmaktan ziyade yine hocanın bahsettiği ülkücü ahlaka uymayan hal ve hareketlere isyan etmektedirler. Gerçek budur ve balçıkla sıvanmayacak kadarda gün yüzündedir. Muhaliflerin önde olan isimlerinin ve adayların MHP Genel Merkezini eleştirirken dahi edep dairesinde hareket ettikleri, oysa MHP Genel Merkezinde çadır kuranların muhaliflere ve ülkücülere olmadık hakaretleri yaptıkları ortadadır. Genel Başkanın dahi seslendirdiği bu hakaretleri tekrar saymaya bile gerek yoktur.

Kısaca, Devlet Bahçeli’ye karşı yürütülen muhalefet kırıcı değil, Devlet Bahçeli kırıcıdır. Kimse yoldaşını bırakıp kaçmamaktadır, Yolbaşçısı yoldaşını dışlamakta, ötekileştirmekte, ihraç etmekte, hakaret etmektedir. Bütün bunlara rağmen muhalifler yine de kaçmamakta MHP’ye sahip çıkma uğraşı vermektedirler.

Dönemin muhalifi Arif Nihat ASYA Gaziantep’te lise’de derslere girerken yine dönemim Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali YÜCEL, hocanın dersine girerek açığını aramaya başlar. Hocanın açığını bulamayınca o günün fiziki şartları nedeniyle paçaları çamurlu olan hocaya: “Hoca, paçalarında bu çamurun ne işi var?” diye sorar. Üstat bakana cevaben: “Benim paçalarımda ki çamurun sizin ağzınızda ne işi var?” karşı sorusu ile cevap verir.

Biz de MHP Genel Merkezini kendi çamurları ile baş başa bırakıyoruz. Bahse konu kötü sözleri herkes biliyor. O kadar ki, komünist komşumuz bile Devlet Bahçeli’nin ülkücülere ettiği hakaretlerden haberdar olduğundan bizlere nazire yapabiliyor.

Bu hakaretleri yapan MHP Genel Merkezi mi ülkücü ahlaka, geleneklere uygun hareket etmektedir? Bunu kabul edersek, ya ülkücü ahlakın bizim bildiğimiz ahlak olmadığını, ya da Türk-İslam ahlakını yanlış öğrendiğimizi, ya da aslında ahlaki değerleri bize hiç uymayan Buşiman kabilesine mensup olduğumuzu düşüneceğiz. Ya da dilimize bile almadığımız hakaretleri yapanların Ülkücü, Türk-İslam ahlakına uygun davranmadıklarını kabul edeceğiz. Bunun başka izahı yoktur.

MHP’nin işinin ülkücü dünya görüşüne dayanarak Türk Milliyetçiliğini kitlelere maletmektir. Evet! Biz daha ülkücü bir MHP’nin arayışındayız. Ülkücünün kadrini kıymetini bilen, ülkücü dünya görüşüne dayanan politikalar da üreten, bunu yaparken de halka inmeyi başarabilen bir MHP. Biz bundan bahsediyoruz. Günümüz MHP yönetiminin halka ne kadar indiğini düşünüyorsunuz? Hoca Ahmet Yesevi’nin yüce dinimizi dahi halka inme yollarını arayarak topluma benimsettiğini düşündüğümüzde Balgat’ta fildişi kule inşa edilerek halka inilemeyeceğini görmüyor musunuz?

Makalenizde “Ülkücülerin pratikteki duruşları, durumları, hal ve hareketleri ile yaptıkları sosyal ve kültürel faaliyetler ‘daha Ülkücü’ bir MHP"nin halk nezdinde itibar görmesi için lazım gelen çabalardır.” diyorsunuz.

Türkler kakafoniyi sona erdirmelidir! Türkler kakafoniyi sona erdirmelidir!

Yıllardır ülkücü kimliği ile bilinen arkadaşlarımız partiden uzaklaştırılarak, dışlanarak, ihraç edilerek, miting, sohbet  toplantısı, seminer, sempozyum, panel, açık oturum, konferans düzenlemeden, ev ziyaretleri yapmadan, hareket içi muhalif basın kuruluşunu dışlayarak mı bu çabalar yapılmaktadır?

97’den sonra atılan adımlar son derece marjinal ve tabana ulaşmayan adımlardır. Bursa’nın Harmancık ilçesinde ki ülkücünün veya MHP seçmeninin bunlardan haberi yoksa Genel Merkez çalmakta Şükrü hoca yazmaktadır.

Ülkücü hareketin insan ve malzeme unsuru toplumun genel seviyesinin üstünde, toplumun insan unsuru da verilen mesajları az veya çok anlayabilecek seviyededir. Siz, birazda Genel Merkezin insan ve malzeme unsurunu sorgulasanız iyi olacaktır.

Ülkücü iradenin sadece delege üstünlüğü olduğunu söylüyorsunuz. Böyle olmaktan başka bir değer vermiyorsunuz. Yani delegenin çoğunluğunun bir değeri yoksa ülkücü ahlaktan nasıl bahsedeceğiz? Ülkücüye nasıl değer vereceğiz? Eğer delege yeterli görülmüyorsa, Balgat dükalığından çıkın da herhangi bir kahveye girip bir MHP seçmeni bulup sorun bakalım, taban ne istiyor? Taban sizin için önemli değilse o halde sizin öneminiz olabilir mi?

Hadi son makalenizin sonunda yaptığınız çağrıyı Genel Merkeze de yapın. Hadi büyük onlar olsun, bir adım atsınlar, ülkücüleri kucaklasınlar, dışladıklarını geri alsınlar, vefa göstersinler ve ülkücü tabana saygı gösteren bir kongre yapsınlar. Kim kazanırsa ona uymakta bizim boynumuzun borcu olsun, var mısınız?

Milliyetçi Hareketi yukarı taşımak için lazım olan sıçrama, eylem ve strateji değişikliği ile mümkün olabileceğini söylüyorsunuz. Doğrudur, ancak 19 senedir yapılamayan eylem ve strateji değişikliğiyle mi? Hocam paradigma değişikliğini herhalde inanç değişikliği, dava değişikliği olarak anlıyor. Değerler manzumesinden kim vazgeçmiş, bize bir zerre örnek gösterebilir misiniz? Paradigma şimdiye kadar inandığımızdan başka bir şeye inanmak anlamında mı kullanılmış ki, bu şekilde yorumlama gayretine giriliyor. Bu terimi kullananlar davalarının yerine yeni bir paradigma kurmuşlarda bizim mi haberimiz yok. Paradigma bilim felsefesi ile ilgili bir kavramdır. Bilim felsefesi ile ilgili detaya girmeden ele alalım. Paradigma bilimde sonuca gitmek için takip edilen yöntemde devrimsel bir değişiklik teklif eder. Paradigma değerler manzumesidir. Zaten siz de eylem ve strateji değişikliğini onaylıyorsunuz. O halde bağcıyla uğraşmayalım, gelin beraber üzüm yiyelim.

Çok yerinde tespit ettiğiniz gibi bize gerekli olan “Ülkücü heyecan”dır. MHP Genel Merkezinde olmayan ülkücü heyecan. İktidar olmaktan vazgeçmeyen, vazgeçirtmeyen ülkücü heyecan.

Ülkücü heyecanın reaksiyona bağlanması ise başlı başına bir talihsizlik olmuş. Evet! Siyasi hareketler şartlar gereği reaksiyon ile hayatta kalabilirler. Ancak bu hareketlerin ömrü kısa olur ve 1944’ten bu yana sürmez. Ayrıca, Ülkücü hareketi reaksiyoner kılıfa koyduğunuzda, Başbuğ’un “Aksiyoner Türk Milliyetçiliği”ni rafa kaldırmış Türkeş’i yalanlamış olmuyor musunuz? O halde bırakın yoldaşını bırakıp kaçmayı, yolunu bırakıp, kaçan, yolundan vaz geçen, hatta aksiyonerlikten reaksiyonerliğe doğru paradigma değişikliğini bizzat siz yapmış olmuyor musunuz?

Türk milliyetçiliği aksiyoner bir harekettir, Sayın Alnıaçık. İddiası olan, ülküsü olan, davası olan, karşısında ki hasımlar değişse, şartlar değişse bile davası değişmeyen ülkücü harekette aksiyoner bir harekettir. Reaksiyoner olan şartlar değişince silinir gider. Biz de bu hareketin silmemesi için gayret gösteriyoruz.

Özrünüz kabahatinizden büyük efendim. ABD paradigma değişikliği ile MHP’den kurtulmak istiyormuş, Devlet Bahçeli’de bu sebeple sürece sert müdahale etmiş. Bir an doğru noktada olduğunuzu düşünelim. O halde bu kadar siyasi risk ve hatanın sonucunda bu noktaya gelineceğini hesaplayamamış mı Bilge Liderimiz? Yüzlerce siyasi hatayı yapmasaymış, kurulları işleterek sorumluluğu yaysaymış, arabayı devirmeseymiş, gemiyi karaya oturtmasaymış, hülasa iş bu noktaya gelirken dümende kim ve kimler varmış? Özrünüz kabahatinizden büyük efendim.

Bir yandan bayramlaşma törenini basmaya kalkanların edepsizliklerini örterek, bir yandan kardeşliğimizin baki kalması duasında bulunuyorsunuz. Kardeşliğimizin baki kalması için bayramlaşmanın basılması, slogan atılıp sabote edilmesi, göz dağı verilmeye kalkılması ile mi oluyor?

Siz bu kardeşliğin baki kalması dileklerinizi Genel Merkeze iletiniz. Orada Cengiz AKYILDIZ’ın şehadetine, Fırat ÇAKIROĞLU’nun şehadetine gösterilmeyen tepkiyi hareket içi muhaliflere layık görenler oturuyorlar. Kırıp dökmekten bahsetmiyoruz. Ama şehit verdiğimiz de sağduyu nutukları atanlar, sokakların karanlık olduğundan bahsedenler, acaba bayramlaşan ülkücüleri sabote etmenin hangi aydınlık yüzünü gördüler?

Hülasa ülkücü heyecanı yaşamak için aksiyoner olmak, aksiyoner kalmak ve aksiyonerliği içselleştirmek gerekir. 

Halil Konuşkan

Editör: TE Bilisim