Ülkücülüğün oluşmasını sağlayan bilim adamlarının çoğu rahmetli oldu; bir kısmı da siyaseti beğenmeyerek   sahadan geriye çekildi! Ne yazık ki onların yeri doldurulamadı ve bir kısım yetişkin insanlar da komiteci baskıları altında siyaset cenderesinde ezildikçe ezildi! Şimdi ülkücülük fikren düşünme, düşüne oluşturma, siyaset üretme  kabiliyetini kaybetmiş  kadük bir harekettir! Hareketin  fikir ve siyaset babalığını yapanların düzgün bir biyografisini yazamıyoruz ki adam gibi tahliller yapalım ve dersler çıkaralım! Ülkücü tabanın çoğu ülkücü irade denen tavandan çok uzaktadır! Son 20 yıldan beri  bu iki parça  birbirini eleştirerek biraz daha küçülüyor! Ülkücülük biter mi? Elbette bitmez! Lâkin insanlar döğüşmekten usandı, bundan kimse ders almıyor!  Hakkı mıdır değil midir bilmiyoruz  ama  tavanın hakkına razı olduğu görülüyor! Birkaç yazı ile devam edeceğiz!

 

BABA YAZI  III

 

YSK resmen ilan etti: Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi YSK resmen ilan etti: Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi

Dünya ile  uyumlu olarak ülkemiz de 21.yüzyıla her bakımdan  değişerek girdi; Cumhuriyetin bir türlü ısınamadığı, hatta hesaplaşma içinde olduklarını sandığı  İslâmcı kadrolar iktidara geldi; yani  devlete sahip oldular! Ülkede henüz hissedilen küreselleşme ile birlikte toplum hayatımız da bir hayli değişikliğe uğradı ve dünyanın yaşadığı postmodernizmi de şöyle pencerelerden görmeye başladık! Meselâ eğitim yaygınlaşmıştı, yeni iktidarla birlikte üniversiteler hemen hemen bütün illere yayılmıştı! Kısaca zengin gibi yoksul çocukları da artık  okuyabiliyor, hatta  yurt dışı bursu bile alabiliyorlardı! Fakat çocukluğumuzdan beri  bizi izleyen komiteci zihniyet kolay kolay işin peşini  bırakacağa benzemiyordu!

İlginçtir ki komiteci zihniyet muhbirleri aracılığı ile  ülkücüleri hep kontrol ettiler; esasen  bunlarla gerçek ülkücüleri de çoğu zaman ayırt etmek mümkün değildi! Hiç unutmam Adana’da tek olan  ve ülkücü eğilimlilerin oluşturduğu  “Yörük” ve “Türkmen” dernekleri  ülkücü bir geçmişe mensup olduğu düşünülen  vali zamanında  neredeyse 10’a  yaklaştı!  Bunun Anadolu’lu hareketi bölüp parçalamaktan başka ne anlamı vardı? 1980 öncesinde taksi şoförlüğü ile muhbirlik yaptığı söylenenler artık birer Türkmen derneği yöneticisi idi! Sonra da bizim gibi Türk sosyolojisi çalışanlara “Neden gelmiyorsunuz” diye sordular! Şimdi o yılların çalışmaları Suriye ve İran gibi kitaplar içinde derinliğine incelenirken “Konuyu iyi biliyorsunuz” demeye başladılar! Başlangıçta farkında olmasalar da elbette Suriye olayları  ülkeyi  yeni yeni yönetmeye başlayanların gözlerini açtı, ama komiteciler bir türlü peşlerini bırakmadılar!

Ülkücüler daima  Türklüğü bir bütün olarak anlamışlardır, fakat  inceliğin ve derinliğin  farkında olacak kadar  konu ile ilgili  eğitimleri  olmadığı için hep hamasette kaldılar! O sebeble siyaset bir türlü  donanımlı insanlar tarafından oluşmadı, oluşturultmadı! Dolayısiyle  İslâmcı iktidar   ülke ve tarih gerçeği olarak  bir ideolojik  oluşumu dışlayıp İslâmî vurguları daha da derinleştirince “ABD Komedyası”na  ortam oluştu ve  25 Aralık’da ayak sesleri gelen   İslâmî söylemlere dayalı “Faşizm” 15 Temmuz’da hortladı! Dolayısiyle  10 yıldan beri iktidarın iktidar olamadığı  ve iktidar gücünü  yandaş sandığı  oluşumlarla paylaştığı  yetkili ağızlar tarafından  itiraf edildi! Efendim 25 Aralık’da  bakan çocukları, para sayma makinaları gibi  işin görünen yüzü  tamamen teferruattır! Bütün mesele devletin kuvvetli bir  ideolojik   ayağının sahne dışında tutulmasıdır! Artık bunların ülkücüler olduğunu anlamalısınız!

Peki komiteciler neden ülkücülerin bu kadar üzerine gitti, işin  içinde neler vardı? Elbette ülkücülerin şahsından ziyade fikirleri masaya yatırılmış, fakat işin içinden çıkılamamıştı! Çünkü 12 Eylül,  ANAP ve Doğruyol devri iktidarında  ülkücülerin fikirlerinin iktidarda olduğu   haklı olarak tartışılmış ve bir tesbit olarak ortaya konmuştur! Böyle bir düşünce birikimini bizzat ülkücüler oluşturmamıştı; ülkücüler Türk tarih ve kültürü, devlet ve fikir hayatını  sahiplenmişlerdi! Ülkenin post modern devri pencereleri açılırken “Atatürk” ve “Cumhuriyet”  motifleri   işte o birikime ayrı bir netlik ve zenginlik kazandırdı!  O güne kadar ülkücülükte  böyle bir vurgu yoktu veya çok zayıftı! Nasıl oldu, empoze mi yapıldı derseniz yanlış yaparsınız bunu “Ülkücü  zekâ”, “Ma’şeri Şuur” yakaladı! Yani öyle CHP gibi olukça  eskimiş, kendi içinde sürekli hesaplaşanlardan geçmedi!

Soru sorduk da cevabını vermedik; komiteciler bu takip altında tuttukları ülkücüleri neden istemiyordu? Yani bütün mesele devleti elinde tutan   Rumeli ve Kafkas  meselesi miydi? Hayır yeni dönemde  bir de İslâmcılar içine yerleşmiş “Ekrad” meselesi vardı ki, o tarikatlar aracılığı ile iplerinin kimin elinde olduğu  bugün deşifre olmuştur! Yani siyasette tezahürünü gördüğümüz şu  “Berizan-İsrail”  meselesi! Görüyor musunuz işin içinden neler neler çıkıyor! İnanıldığı gibi bunların, hattâ İsrail’in ve ABD’nin  gerçek amacı  devleti ortadan kaldırmak değil,  Türk devletinin Türk çocuğunun, Anadolu’lu “Karayağızlar”ın  eline geçmesini önlemektir! Kısaca  ideolojik küresel amaç devleti ele geçirmektir! Devletin adının ne olduğu veya ne olması lâzım geldiği  çok önemli değildir! Siyasetin içinde bir de ekonomik meseleler var; hani şu  bir koyup beş almak ve küresel bütçe açıklarını kapatmak! İşte küresel diktatörlüğün gerçek  yüzü  budur! Ortadoğu’da imparatorluk olmak isteyenler  bu işin sadece İsrail ile  olmayacağını biliyor! Çünkü 1948’de  İsmet Paşa’nın kaçırdığı 35 bin insanın 25 bini  DP devrinde geri dönmüştür! İnanın ki Ermeni meselesi de budur: Bugünkü dünyada  kuvvetle nüfus kaybeden iki ülke  Ermenistan ve İsrail!

Ülkücülüğün  oluşmasını sağlayan bilim adamlarının çoğu rahmetli oldu; bir kısmı da siyaseti beğenmeyerek   sahadan geriye çekildi! Ne yazık ki onların yeri doldurulamadı ve bir kısım yetişkin insanlar da komiteci baskıları altında  siyaset cenderesinde ezildikçe ezildi! Şimdi ülkücülük fikren  düşünme, düşüne oluşturma, siyaset üretme  kabiliyetini kaybetmiş  kadük bir harekettir! Hareketin  fikir ve siyaset babalığını yapanların düzgün bir biyografisini yazamıyoruz ki adam gibi tahliller yapalım ve dersler çıkaralım! Ülkücü tabanın çoğu ülkücü irade denen  tavandan çok uzaktadır! Son 20 yıldan beri  bu iki parça  birbirini eleştirerek biraz daha küçülüyor! Ülkücülük biter mi? Elbette bitmez! Lâkin insanlar döğüşmekten usandı, bundan kimse ders almıyor!  Hakkı mıdır değil midir bilmiyoruz  ama  tavanın hakkına razı olduğu görülüyor! Birkaç yazı ile devam edeceğiz!

Muhabbetle.

(Kaynak: Ülkücükadro)

Editör: TE Bilisim