İşte Yılmaz Özdil'in Sözcü Gazetesindeki yazısı:

PARTİLİ CUMHURBAŞKANI

İsmet İnönü'nün partisi vardı.
Celal Bayar'ın partisi vardı.
Cemal Gürsel'in ordusu vardı.
Cevdet Sunay, genelkurmay başkanıydı.
Fahri Korutürk, kuvvet komutanıydı.
Kenan Evren'in ordusu vardı.
Turgut Özal'ın partisi vardı.
Süleyman Demirel'in partisi vardı.
Abdullah Gül'ün partisi vardı.
Tayyip Erdoğan'ın partisi var.

*

Ahmet Necdet Sezer?
Türkiye'nin ilk ve tek partisiz, gerçek manada “sivil cumhurbaşkanı”ydı.

*

Çocuklarının ismini bilen var mı mesela?
“Kızı Betül” diye başlayan bir cümle kursam… “Betül değil, Aysel” diye kaçınız itiraz edebilir? Oğlu Tamer mi, İlhan mı diye sorsam? Var mı doğrusunu bilen? Var mı nerede çalıştıklarını duyan? Babaları cumhurbaşkanıyken VIP'e girdiklerini gören var mı? Elalemin yatında, otelinde rastlayan?

*

First Lady desen… Emekli öğretmen maaşıyla kendi cebinden giyiniyordu, hâlâ kendi cebinden giyiniyor. Herkes el pençe divan dururken, insan bi Atıl Kutoğlu, Sevan Bıçakçı filan ayarlamaz mı?

*

İhale organize eden damadını duydunuz mu hiç? Devlet kredisiyle devletin malını kapatan dünürünü, alışveriş merkezi diken yeğenini, gemi filosu sahibi olan kayınçosunu, müteahhitlerle iş tutan kardeşini okudunuz mu gazetelerde? Sen benim kim olduğumu biliyor musun diye rüzgar yapan arkadaşını, oraya buraya genel müdür olarak sokuşturduğu komşusunu gören oldu mu? Nerde kardeşim, parmağında kuru soğan büyüklüğünde pırlantalarla poz veren gelini?

*

Mücevher, saat, tablo, heykel, gümüş tepsi, porselen, kaftan, hatıra para… Kendisine hediye edilen 1243 parça çok değerli eşyanın 1243'ünü de, demirbaşa kaydettirip devlete bıraktı. Halbuki kimsenin ruhu bile duymaz, al götür evine di mi… Götürmedi. Müze yapıcam ayağına yatmadı.

*

Avantaları bıraktığı gibi, papelleri de bıraktı. Kafasına göre har vurup harman savursun diye verilen ödeneği harcamadı. Göreve geldiği sene 13.5 milyon lira bütçesi vardı, tarihte ilk defa böyle bir şey görüldü, dört milyon lirasını iade etti. Her sene tasarruf yaptı, yedi sene boyunca toplam 183 milyon lira bütçe tahsis ettiler, 61 milyon lirasını devlete geri verdi. Yani… Makamına ayrılan her üç liranın bir lirasını kullanmadı. “Yetim hakkı” dedi, hazine'ye iade etti.

*

Yurtdışı gezilerinde şakır şakır harcaması için kendisine tahsis edilen yasal harcırahı kabul etmedi, tek kuruş almadı.

*

Ye, yemedi.
Gez, gezmedi.
Bırak biz yiyelim, ona da izin vermedi.

*

Kendisine binlerce odalık, onbinlerce metrekarelik yeni yeni saraylar yaptırmak yerine, personel sayısını bile azalttı. Emrine verilen danışman, aşçı, garson, memur, polis sayısını azalttı. Telefonlara kısıtlama getirdi, first lady dahil, özel konuşma yapan kendi kesesinden ödedi.

*

Geçiş üstünlüğünü asla kullanmadı, kırmızı ışıkta daima durdu.
Kaymakam bile durmuyor, koskoca devletin başısın, İsveç mi burası, niye duruyorsun? Normalde, vatandaşı çiğneyip geçmeliydi, geçmedi.

*

14 makam aracını “fazla” diyerek, geri verdi. Bu işin fazlası olur mu şekerim… Oturma odasına mercedes'le, mutfağa jip'le gitmeliydi. Yeni uçaklar satın aldırmalı, tuvalete helikopterle uçmalıydı.

*

Gazetecileri, devletin uçağına bavul olarak bile sokmadı. Hiçbir gazeteciye özel röportaj vermedi, hiçbir medya kuruluşuna ayrıcalık tanımadı. Ayıp etti… Hepsini limuzine bindirip, bahçede eskortlarla gezdirseydi, uçağına doldurup dünya turuna çıkarsaydı şahaneydi.

*

Eşiyle birlikte normal insanlar gibi markete gitti, sivil plakayla gitti, kasada sıra bekledi. Eşi bileğini kırdı, ortalığı ayağa kaldırıp ambulans-doktor filan çağırmadı, sivil plakayla acil servise götürdü, röntgen çekilirken öncelik verilmesini istemedi, vatandaşlarla birlikte kuyruğa girdi. Annesi rahmetli oldu, cenazeye sivil plakayla gitti, camide flap flap flap fors yapmadı.

*

Devlet törenleri haricinde, kendisine karşılama-uğurlama töreni yaptırmadı.

*

“Partisiz” olduğu için, eşe dosta parti vermedi! Hatta, resmi yemekler haricinde, Köşk'te hiç davet vermedi. Mutfakta yerli ürün kullandırdı. Yabancı konuklara yerli marka şarap ikram ettirdi.

*

Özal ve Demirel döneminde pek moda olan şatafatlı iftarlara son verdi. Ramazan'larda personel yemekhanesine indi, Köşk'ün çalışanlarıyla iftar yaptı.

*

Oğlunu evlendirdi. Basına kapalı, gayet sade bir nikahtı. Fırsat bu fırsat, beş bin kişi çağırayım, nasıl olsa cumhurbaşkanıyım, işadamları koştura koştura gelsin, yalakalık olsun diye mücevherler taksınlar, pırlantalar, altınlar yağdırsınlar demedi… Takı töreni bile yapılmadı. Takı getirilmemesi için davetiyelerde özellikle rica edildi, illa getirenlere teşekkür edildi, nazikçe reddedildi. Bari hediye vermek isteyenler oldu, sizin gelmeniz zaten hediye denildi, hediye kabul edilmedi. Gece boyunca klasik müzik çalındı. Nikah şahitliği yapsın diye alakasız yabancı devlet adamları çağırılmadı, gelinle damadın şahitliklerini arkadaşları yaptı. Gelin, Olgunlaşma Enstitüsü'nde dikilen gelinliği giydi, janjanlı modacılara avantadan diktirilmedi. Konukların çoğu taksiyle geldi. Yüksek yargı üyesi davetliler, topluca, servis minibüsüyle gelmeyi tercih ettiler, nizamiyede inip, tören salonuna kadar yürüdüler. Çünkü… Köşk'ün şoförleri o gece izinliydi, eşleriyle birlikte davetliydiler, konuklar arasındaydılar. Düğün yemeği Köşk'ün aşçılarına yaptırılmadı, dışardan sipariş edildi, Köşk'ün bütçesinden ödenmedi, aile bütçesinden ödendi. Diğer tüm ikramlar, masalara servis edilen su dahil, aile bütçesinden karşılandı.

*

Son Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer, nikahtan önceki gün, Çankaya Köşkü'nün su ve elektrik sayaçlarını not ettirdi, nikah günü kullanılan suyun ve elektriğin faturasını kendi maaşından ödedi.

*

Demokrasi kültürü gereği, seçilerek geldiği makamın yetki ve sorumluluklarına titizlikle uydu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin onurunu korudu, saygınlığını arttırdı.

*

Vizyon denilen kavramın, zırt pırt Beyaz Saray'a koşturup, akıl danışmaktan, icazet almaktan ibaret olmadığını kanıtladı.

*

YSK resmen ilan etti: Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi YSK resmen ilan etti: Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi

Ve, görevini devretmeden önce Harp Akademileri'nde yaptığı konuşmada, lafı hiç eğip bükmeden, şu tarihi notu düştü…

*

“Büyük Ortadoğu Projesi'nin ülkemizi etkileyebilecek risklerine karşı uyarıda bulunuyorum… Kuruluşundan bu yana Cumhuriyetimizi sinsi bir gölge gibi izleyen gerici tehdit, bugün ulaştığı boyutlarla kaygıya neden olmaktadır. Cumhuriyet'in çağdaş kazanımlarını hedef alan etkinliklerle, dini politikaya yansıtma çabaları, toplumsal gerginlikleri artırmaktadır. Laik Türkiye'ye İslam Cumhuriyeti tanımlaması getirmek, ılımlı İslam gibi anlamsız modelleri bilinçaltında benimsetmeye çalışmak, daha açık söylemiyle irticadır. Cumhurbaşkanı'na verilen görev, siyasal iktidar gücünün dengelenip frenlenerek ‘çoğunluk diktatörlüğü'ne dönüşmesini önlemektir. Cumhurbaşkanı'nın tarafsızlığı, siyasal tarafsızlıktır, içtiği and'ın gereğidir, kimse hukukun üstünde değildir.”

*

İçtiği and'a sadık kaldı.
Hukuku üstün kıldı.

*

E, bize uymadı tabii.
Bünyede sıkıntı yarattı.

*

Çok şükür ki, tarafsızlık yemini eden (!) asrın liderimiz gitti resmen partili oldu.

*

Nispeten eğretiydi…
Tarafsızken tam oturamıyordu.
İşte şimdi cuk oturdu.
Böyle başa böyle tarak oldu!


Editör: TE Bilisim