Türkiye tarihinin en sorunlu ve sıkıntılı dönemlerinden birini yaşıyor.

Hem içte hem de dışta ülkemize yönelen tehditlerin boyutu hiç olmadığı kadar artmış durumda.

Bunun en önemli hedef sathı ise doğrudan doğruya milli birlik ve bütünlüğümüzdür.

Özellikle PKK açılımı ile AKP'nin başlattığı ve terörle, teröristle müzakere masasına oturacak kadar aklını, şuurunu, vicdanını kaybettiğini gözler öne serdiği dönemin, bugünkü problemlerin ana kaynağı olduğu artık su götürmez bir gerçektir.

PKK dağdan düz ovaya inerken sesini çıkarmayanlar, il ve ilçe merkezlerini mesken tutarken görmezden gelenler, şehirlere bomba ve silah yığınağı yaparken kıllarını dahi kıpırdatmayıp güvenlik güçlerine operasyon yapma izni vermeyenler şimdi günah çıkarma arayışındalar.

PKK'ye ülke içerisinde bu derecede alan açan AKP'nin, aynı tavrını sınırlarımız dışında da sürdürdüğünü söylemek gerekir.

İlginç bir şekilde İmralı ve Kandil arasında "doğrudan görüşme trafiği" saylayan AKP, terörist başının PKK'yı İmralı'dan yönetmesine ses çıkarmamış, hatta bunu teşvik eder şekilde bir davranış sergilemiştir.

"Öcalan süreci iyi okuyor, Öcalan Kürtlerin önderidir, Öcalan Türkiye'nin önünü açıyor" ifadelerini kullanan AKP'nin bakanları ve milletvekilleri hep bu anlayışın ürününü yansıtmışlardır.

Bunun neticesinde terörist başı kendisine AKP'nin açmış olduğu alanı son derece verimli bir şekilde değerlendirerek PKK'nın Suriye kolu olan PYD'nin güçlendirilmesinde, stratejisinin şekillenmesinde bizzat rol almış ve verdiği talimatlarla PYD'yi Türkiye'nin başına bela etmeyi başarmıştır.

Son derece gülünç biçimde bugün PYD'den yakınan ve bu örgütün PKK'nın bir uzantısı olduğu iddiasını uluslararası camiaya kabullendirme çabası içinde olan AKP, ne hikmetse PYD'nin şimdiki konumuna ulaştırılması için kendisinin bizzat çalıştığını, yol açtığını, destek verdiğini hiçbir şekilde dile getirmiyor.

* * *

PYD'ye silah ve mühimmat yardımı ulaştırılması için "Kobani düştü düşecek" meselelerinin konuşulduğu günlerde, Türk topraklarını ve hava sahasını ABD'lilere ve Barzani'ye bağlı peşmergelere açan AKP iktidarından başkası değildi.

Şayet AKP, PYD'nin Suriye'nin kuzeyi boyunca uzanan alanda "koridor kurma ve Akdeniz'e açılma" çabasına karşı olsaydı, en başından bunu önleyici adımlar atması gerekmez miydi?

Ne yazık ki bugünlerde yakınan AKP iktidarı, PKK'ya her alanda yol açmanın, örgüte politikalarıyla beraber "örtülü destek vermenin" ağır faturasını Türkiye'ye ödetmiştir ve hala da ödetmeye devam etmektir.

Kobani bahsinin geçtiği günlerde, yani 6-8 Ekim hadiselerinde 50'ye yakın vatandaşımızı kaybetmemiz dahi PKK'nın sözde açılım, özde ihanet sürecinde ne derecede güçlendirildiğini ve hangi vahim boyuta ulaştırıldığını gözler önüne sermişken AKP hala çözüm bahsinden dem vurmuştur.

Nihayetinde 28 Şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe'de PKK'nın siyasi uzantısı olan HDP ile beraber, terörist başının 10 maddelik metnini okuyarak, Türkiye'nin önüne "çözüm" deyip, terörist başının ve PKK'nın dayatmalarını koymuştur.

Aradan geçen bunca zaman zarfında PKK Cizre ve Silopi gibi yerleşim merkezlerinde aleni bir şekilde hendekler kazıp, sözde özerklik naraları atmaya başlayacak kudreti dahi kendisinde hissetmiştir.

20 Temmuz'da evlerinde uyuyan 2 polisimizin şehit edilmesinden sonra, işlerin artık çığırından çıktığını ancak iktidar ellerinden gidince anlayan AKP iktidarı, bu kez de sözde çözüm sürecinde PKK'nın şehir merkezlerini bomba ve silah yığınağına çevirmesinin sorumluluğunu aleni ve akıllara ziyan bir şekilde güvenlik güçlerimizin üzerine atmaya çalışmıştır.

* * *

İlerleyen günlerde TSK'nın birçok il ve ilçede operasyon yapma talebini valilerden istediği ancak AKP'nin talimatlarıyla hareket eden valilerin, bu taleplere olumsuz yanıt verdiği anlaşılmıştır.

Aynı süreç içerisinde HDP'li eşbaşkanlar açıkça "biz sırtımızı YPG, YPJ'ye yasladık" demelerine rağmen, AKP hiçbir yaptırıma dayalı eylemde bulunmamış, hukuki sürecin işletilmesiyle alakalı çabası olmamıştır.

O yüzden Türkiye'nin içerisinde bulunduğu bu vahim tablonun AKP nazarındaki sorumluluğunu kimse gizleyemez.

Çözüm diyerek milletin çözülmesine sebep olacak politikaları bir dönem uygulamaya koyan ve bunlardan övgüyle bahseden AKP'nin, terörle mücadele namına yeteri kadar bilgi, kararlılık ve iradesi ne yazık ki yoktur.

Bundan sonra sergileyeceği tavırları ise samimiyetini ortaya serecektir.

Her fırsatta Türk devletine karşı ayaklanma, isyan ve bölücülük çağrıları ile toplum içerisinde infial yaratmaya kalkan PKK'nın siyasi uzantısı HDP'ye yönelik alınacak tavır, AKP'nin ne derecede samimi olduğunun göstergesi olacaktır.

MHP bu meselenin asla peşini bırakmamış ve sözde çözüm sürecinde kimin dahli varsa hepsi hakkında geride bıraktığımız aylarda suç duyurusunda bulunmuştur.

Şimdi yeni bir girişimde bulunan MHP, HDP'lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılarak adalete hesap vermeleri için girişimde bulunmuştur.

TBMM Başkanlığı'na müracaat eden MHP'nin başvurusuna AKP kanadının nasıl bir yanıt vereceği, AKP'nin PKK ile arasına ne kadar mesafe koyduğunu gösterecektir.

Bugüne kadar 140'ı bulduğu söylenen başkaldırı çağrıları ve HDP'nin aleni bir şekilde PKK, PYD, YPG, YPJ gibi terör uzantılarını destekleme girişimlerinin hesabının sorulmasının önü tıkanırsa, kimse unutmasın AKP bu vebali daha fazla taşıyamayacak ve aynı yükün altından kalkamayacaktır.