Nerede bir toplum düzeni varsa orada mutlaka bir hukuk düzeni de vardır.Her toplumun kendine özgü özellikleri ve koşulları ayrı olduğu için,işleyiş kuralları da ayrıdır.İşte toplumda oluşan hukuk,temelde sosyal ilişkiler düzenine bağlı bir referans olarak kendini hissettirir....

Her hukuk biçimi ve onu oluşturan normlar toplumsal bir olgudur.Bu sebeple oluşturulan hukuk sisteminin toplum dışı düşünülmesi ve değerlendirilmesi imkansızdır.

Hukuk kanunlar üzeri olup kanunları denetleyen, meşruiyetine yön veren ve sorgulayan bir değerler manzumesidir. Buna rağmen bu zamana kadar hukukun gerçek bir tanımı yapılamamıştır. Ya da tüm hukukçuların üzerinde ittifak ettikleri kesin bir tanımlamaya rastlamak çok zordur!...Her tanımın içinde kesin doğrular olsa da, diğer hukukçulara göre tanımın tartışmalı yanları ön plana çıkmaktadır. Bu hukukun doğasından ve bir o kadar karmaşık yapısından kaynaklanmaktadır...Alman düşünürü Kant'ın; ''...Hukukçular hala kendi hukuk kavramlarının tanımını aramaktadırlar....'' tespiti günümüzde de geçerlilik vasfını korumaktadır..

İnsanların toplu olarak bir arada yaşamaya başlamalarından itibaren bir sosyal ihtiyaç olarak hukuk var olmuştur. Hukuk her an ve her yerde vardır..İki insanın nefes aldığı,üç kişinin bir araya geldiği yerde, ekmek, su, hava kadar kendisini hissettirmiştir...İnsan ilişkilerinde tekdüzelik davranış biçimi olamayacağından, sosyal ilişkileri düzenleyen bir ihtiyaç olarak; hukuk koordinasyon ve güvence özelliğini devam ettirmektedir..

Eğer bir toplumda hukukun düzeni ve değerleri yaşıyorsa,her daim bu değerlere saygı gösteriliyorsa,hava gibi solunuyorsa, insanların yarın ne olacağım diye endişesi yoksa, toplumun sürekli hukuktan ve onun varlığından bahsetmesine de gerek yoktur.

Hukukun üstünlüğünden çok üstünlerin hukukun geçerli olduğu düzenlerde, hukuk hep tartışma alanı içerisinde olmaktadır.. Unutulmamalıdır ki; insanlar her zaman ihtiyacı içerisinde oldukları ve olmayan şeylerin özlemini duyarlar...Bugün için Fransa'da,İsviçre veya ABD gibi ülkelerde; her an hukukun üstünlüğü ve demokrasi tartışılmıyorsa, insanların bu değerleri; hava ,su gibi içine sindirip yaşadıklarındandır.

Yaşayamayanların; özlemini duydukları bu değerleri sürekli tartışmaları ve gündemde tutmaları gayet doğaldır..1939'dan önce ve savaş yıllarında, HİTLER VE MUSSOLONİ'NİN , toplumu manipule etmede ve insanları aldatmak için, her konuşmalarında ve sürekli olarak DEMOKRASİDEN söz etmelerinin sebebi demokrasi ve hukuk düzeninin olmamasındandır. Ne Almanya'da ne de İtalya'da demokrasiden eser yoktu!...İkinci dünya savaşından sonra Varşova Paktı ülkelerin hemen tamamının adı ''Demokratik Cumhuriyetle'' başladığı unutulmamalıdır...

Hukukun evrensel ilke ve esasları her demokratik hukuk topluluklarının vazgeçilmez ve başkalarına devredilemez değerleridir.Bu ilkeler yüzyıllardır insanlar arasında devam ede gelen çarpışmalar ve savaşlar neticesine elde edilmiştir.Hukukun evrensel ilkeleri, hukuk normlarının üstünde ve uyulması gereken kurallar bütünüdür...

Hukuk normlarının hiyerarşik sıralamasına göre; en tepede anayasa,kanunlar,tüzük ve yönetmelikler ve diğer bilumum alt düzenlemelerin hepsi,evrensel hukukun ilke ve esaslarına ters düşmemelidir...

EVRENSEL HUKUKUN EN ÖNEMLİ İLKE VE ÖZELLİKLERİ

Hukuk Devleti İlkesi- Kuvvetler Ayrılığı İlkesi- Yargı Birliği İlkesi-Yargı Bağımsızlığı İlkesi-Eşitlik İlkesi- Hakimin Bağımsızlık İlkesi-Hak Arama Özgürlüğü-Müktesep (Kazanılmış) Hak İlkesi- Bir Suçtan İki Defa Yargılama Yapılamaz İlkesi- Suçlarda ve Cezalarda Kanunilik İlkesi- Masumiyet( Suçsuzluk) Karinesi-Sorumluluğun Şahsiliği İlkesi,...

Ancak bu ilkelerin düsturunda hukuk kuralları ile toplumsal adalet ve sosyal huzur sağlanabilmesi mümkün olacak; hukuk devleti, kanun devletine dönüşmeyecektir!...Şurası unutulmamalıdır: Hukuk toplumdaki, adaletsizliği,kokuşmuşluğu, haksızlığı, tüm yolsuzlukları engellemek ve ortadan kaldırmak için örgütlenmiş ve kanunlarla biçimselleşmiş bir güçtür...

Hukuk sistemleri insanlar için konmuştur.Hukukun üstünlüğünün korunduğu düzen ve yönetimlerde, yasam-yürütme-yargı erkler ayağı hukuka bağlıdır.Hukuk kanunların değil; kanunlar hukukun emrinde ve süzgecindedir. Toplumlar hak ettiği suçluları kendisi üretir. Yolsuzluklara gark olmuş bir toplumda hukuk, olanları önlemede yetersiz kalmışsa , adaletin keskin ve ivmesel ayarları da dumura uğramış demektir.

Eğer yolsuzluklar hukuk içinde ve onun koruyucu zırhı altında yapılıyorsa; toplumda vurdumduymazlık, kokuşmuşluk, kendincilik, adam kayırmacılık ve her türlü ahlaksızlıklar kendini gösterecektir...

Sadi şöyle der: ''...Hükümdar köylünün yumurtasını alırsa, adamları da bütün tavukları çalar...'' Yine hukukun üstünlüğüne atıfta bulunan ünlü düşünür George Owen de: ''...Yağmur,namuslu insanın da üstüne yağar, namussuzun da.Ama namusluyu daha çok ıslatır.Çünkü namussuz,namuslunun şemsiyesini çalmıştır...''
Hukukun tabi kuralları, sosyal düzeni korumak adına kişisel hak ve özgürlükleri sınırlama ve kontrol etmek gibi evrensel güce de sahiptir. Hukuk insan topluluklarını korumada; adaleti, güveni, barışı, birlik ve beraberlik içinde yaşamayı sağlamada en etkin koruma ve kalkan aracıdır...İşte bu denli farklılıkların karmaşık yapılarından dolayı, hukukun yapısında da karmaşıklık olması onun doğasından gelmektedir. Hukukun, toplumda hem düzeni, hem adaleti sağlama yükümlülüğü vardır. Düzen adalet içinde sağlanırken, adalet de topluma topluma ters düşmeyecektir..

Devletler, kanunlar eli ile insanların davranış, fiil ve hayat tarzlarının, haklı- haksız olduğunu kanunları uygulayan mahkemeler ile belirleyecektir. Kişileri kanunlar önünde haklılaştırma ya da haksızlaştırma ise hukuk kurallarının belirli bir disiplin içerisinde kavramsallaştırılmasına dayanır..
Bir diğer deyişle sosyal hayatta ki maddi vakıaların, soyut kavramlar olarak tanımlanan hukuk normlarına uyarlanmasında, sosyal barış ancak; evrensel hukukun ilke ve esasları gözetildiğinde mümkün olabilecektir.

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ NASIL SAĞLANACAKTIR

Şüphesiz hukukun üstünlüğünün sağlanabilmesinde ki en büyük engel; yargının başka bir otorite ya da yürütme tarafından denetlenmek istenmesindendir. Hayattaki maddi vakıaları,insan ilişkilerini ve bunlardan doğan çözümsüzlükleri yani hukuku somut olaya uygulayan, yargı erki tamamen bağımsız,tarafsız her türlü otoritenin baskısından uzak olmalıdır.

Yürütmeden ve güç odaklarından hiç etkilenmeyen bir yargı ancak o zaman BAĞIMSIZDIR. Yargı mensupları, cüzdan ile vicdan arasında bırakılmadıkları ve yarın ne olacağım kaygısı taşımadıkları zaman ve salt hukuk bilinciyle hükümler kurduğunda tarafsız yargı o zaman oluşacaktır.Kişilerin mutlu, devletin güçlü olması yargının bağımsız ve tarafsızlığında kendini gösterir.

Yargı, devletin ve bireylerin ilişkilerini ve her türlü işlemlerini hukuk süzgecinden geçirecek ve meşrulaştıracak erktir. Eğer yargı, tarafsız, bağımsız ve güvenceli değilse sistem kirlenir, hak ve özgürlükler tehlikeye düşer... Yargı tartışmalı durumun çözümü hakkında en son sözü söyleyecek tek erk ve tek güç kaynağıdır...

Son sözü söyleyen yargı tarafsız, bağımsız ve güvenceli değilse hukukun üstünlüğü sağlanamaz... Demokrasi boş bir slogan haline gelir, üstünlerin hukuku toplumu süratle yozlaştırır...

Yargıçlık güvencesi nedeniyle; yargıçlar ve savcılar azledilemezler...

Cüppesini giyen yargıç ve savcı,müdafi makamındaki avukat; kendi inanç ve görüşlerine hatta duygularına bile kayıtsız,şartsız bağımsız olmalıdır. Her türlü iç ve dış baskılara direnmesini bilmelidir...

Peki ama avukatlar nasıl tarafsız ve bağımsız olacaktır? sorusunun tartışması çok uzun zaman alacaktır...Fakat şunu söyleyebiliriz; her avukat müvekkiline karşı bağımsızdır...Avukat HIRSIZI SAVUNANDIR AMA HIRSIZLIĞI DEĞİL!... 29.09.2016
Türk Ocakları
Ümraniye Şube Başkanı
AV.Faruk ülker