Belirli bir zaman dilimi içerisinde,gece gündüz çalışıp gayret eden ve mutlu olmaya çalışan insan;dünya imtihanını vermek için uğraştığı kadar,mukadder olan başka imtihanları kazanmak için,zamanı ya erteler ya da          mazeret üretme çabasına girer.

                    Kendimizce önemli olan işleri ertelemeyi severiz.Çoğu insanın fıtratında gözlenen bir şeydir bu!.Bu durum bazı zaman tembellikten ihmallikten,bazı zaman da daha mükemmel ve tasarlayarak yapma arzusundan kaynaklanır. Herkesin ileriye dönük,gününü bekleyen düşünce ve tasavvurları ve projeleri mutlaka vardır mutlaka...

İnsan ne zaman yaşlanır? İnsan ne zaman yaşlanır?

                       Projeleri uygulamak  hep bir beklentiye  dönük olursa, yarının şimdiden ne olacağı bilinmediğinden,zamanla insanda bir iç sıkıntı ve sorgulama beraberinde gelecektir. Halbu ki yaşadıkça daha iyi anlarız ki beklenen o gün ertelendikçe gelmez. Ne yapmak istiyorsak, neyi yapabileceksek şimdiden başlamalıyız.Kararsızlık en kötü karardan bile kötü olduğunun idraki içerisinde olmak; insanı mutlaka rahatlatacaktır. Rahatlamanın sonu ise mutluluğun bir parçası olacaktır.

                         İnsan oğlu ancak ''şimdi'' ye hakimdir.Dün yaşanan geçti.İbret ve tedbir alarak bugünü yaşayamayan ve değerlendiremeyen, yarın ne yapabileceği şüphelidir. İnsanın hayatı her safhada; biribirinin peşi sıra gelmiş olan '' şimdi ki zaman'' dilimi içindedir.Hayatımız şimdilerin bir yekünüdür.Her tasavvura '' şimdi başlamak'' felsefesi hakim olmazsa; ''kaybolan şimdiler'' bir daha geri dönmemek üzere kaybolup giden mefhum olur.Kaybolan ve ardından bakılan her değer,insan zihninde iç çatışmayı başlatan bir kırılmadır..Bu ve buna benzer kırılmalar iç dünyada ki hayallere vurulan darbeler ile huzursuzluk ve ardından  getirdiği mutsuzluk; bilahare '' yalnızlaşma'' sendromunu tetikleyen amillerdir.

                     Ticarette,sanatta,politikada,eğitimde, hayatın her evresinde başarı sağlamış olanlar,zaman dilimi içerisinde ki '' şimdinin'' gücünü ve önemini anlamış insanlar olduğu görülür. Her türlü,tembellik,irade zayıflığı,tereddütler ve ileriye erteleme bir marazi hastalıktır.Yaşadığı günlerin hiç bitmeyeceğini zanneden aldanmıştır...

                   Yaydan fırlayan okun,ağızdan çıkan sözün geri gelmeyeceğini bilen yaşadığı zamanın da geri gelmeyeceğini bilmelidir. Her başarının altında; ''şimdiye'' duyulan saygı vardır...Mesela ülkenin geleceğini tayin edilen seçimlerin 10 ay sonra gelecek olması,hemen bu günden,geç olmadan şimdiden çalışmayı gerektirecektir.Bu en basit bir örnektir. Çalışmayı ve yapılacak işleri geciktirmek, yarından ziyade, ''şimdiye'' saygısızlıktır.Halbuki her şimdinin içinde ki fırsat,geleceği şüpheli olan ''yarının'' içinde olmayabilir.

                      MUTSUZLUK GÜNÜMÜZ İNSANININ EN BÜYÜK SORUNUDUR

                  Mutlu olmanın önünde ki en büyük engel bu günü yaşayamama ve değerlendirememedir.''Şimdiye'' sahip çıkamamadır.Kişi kendini tanımazsa, duygularını yönlendirmede yetersiz kalırsa, karşısında ki insanlarla empati kuramaz ve geliştiremezse, problemlerini çözmede yetersizlik yaşıyorsa,huzurlu olması beklenemez.Mutlu olmak  için; gerek kendisiyle gerekse en yakın çevresiyle diyalog kurabilmeli ve iletişim sağlanmalıdır. Hiç kimse toplumda tek başına yaşamadığı gibi tek başına mutlu olması da beklenemez.

                   Mutsuzluğun ve içe kapanmanın en büyük sebeplerin birisi de onu yanlış yerlerde aramaktır. İç huzuru bulmak ancak,ancak doğru hedeflere odaklanmaktan geçer. Mesela kişi, kendisi ne kadar zengin ve mürevveh olursa olsun; kendi zenginliğini görmez de hayal ettiği insanların zenginliğine kavuşmak isterse,bu mutluluğu yanlış yerlerde aramak demektir..

                    Yanlış alışkanlıklar,çocukluktan getirdiği korkular,hatalı düşünceler, zihinsel travmalar, düşünce kalıplarını kıramama,olduğu ile yetinememe, sosyal olaylara adapte olamama, gibi engellerin getirdiği mutsuzluk; zaman içinde insanda çevreye kapanma ve kalabalıklar içerisinde yalnızlaşma sendromunu da beraberinde getirecektir.

                      Her insan korkularıyla yaşar ve acılardan kaçmak ister.Bu insanlarda genetik haldir.Eğer bu dünyada sadece güzellikler olsa idi,o zaman onlara güzel demek de mümkün olmazdı.Her şey zıddıyla mütekamildir.Biri olmazsa öbürü eksiktir. Yaşantımızda,çevremizde kol gezen fenalıklar, musibetler, çirkinlikler olmasaydı güzeli görmek de mümkün olmazdı.Karanlık olmasa,aydınlığın,gece olmasa gündüzün, kış olmasa baharın,soğuklar olmasa sıcağın kıymetini taktir etmek mümkün olmazdı.

                      Bunun gibi hastalık da, sağlık gibi en büyük nimetlerin farkında olmanın sebebidir.Eğer insan hastalık gibi bir sıkıntıyla karşılaşmasa, kendisinde zuhur eden sağlık gibi mutluluk kaynağı olan bir nimetin farkında olamayacaktır...

                        Bu gün dünyamızda teknolojinin baş döndürücü şekilde gelişmesi,her istediğine insanın anında kavuşması mutluluğu artıracak yerde, insanları daha da asosyal,mutsuz ve kalabalıklar içerisinde yalnızlaştırdığına tanık olmaktayız.Bilhassa gençlerimizi her türlü modern teknoloji ile tanıştırmak ve maddi imkanları sağlamak da hayata bağlayan sebepler arasında rol almıyor. O halde maddi engellerden arınmış insan, manevi zırhla korunamazsa huzursuzluk,iç çatışma, bunalım, deprasyon hayatının her safhasında aydınlanmaya muhtaç, karanlık oda olarak  kalacaktır...

                         Sosyal bağların zayıflaması,insanların yalnızlaşmasını da beraberinde getiren itici engellerdir.İçe dönükleşen insan,ben merkezli egolarına ve tatminsizlik duygularına yenik düşecektir. Maddi ve manevi tatminsizlikler ve sosyal çevrenin yarattığı baskılardan bunalan ve yalnızlaşan insanlar çoktur.Öyle ki  her arzu ettiğini elde eden,beklenecek ve özenilecek bir şeyi kalmayan kişilerde de; çöküntü,mutsuzluk,yalnızlaşma ve  intiharları da sosyal çöküntülerin sebeplerini teşkil eden faktörlerdir... 29.08.2014   ( Devam edecek)

                                                                                        Türk Ocakları

                                                                                 Ümraniye Şube Başkanı

                                                                                 Psikolog.Faruk Ülker

 

 

 

     

                                          

Editör: TE Bilisim