“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık.Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık.Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz Ondan en çok korkanınızdır.Şüphesiz Allah bilendir,her şeyden haberdar olandır.”  (Hucurat Suresi:13.ayet)
Kur’an-ı Kerim bütün insanların bir anayla bir babadan yaratıldığını, ondan sonra da kendi aralarında soylara, kabile, kavim ve milletlere ayrıldığını ayeti kerime ile haber vermektedir.
Cenab-ı  Hak,bir ana ile bir babadan yarattığı insanları,sonra yakın ve uzak soylara,kabile ve sülalelere ve daha büyük milletlere ayırmıştır.İnsanlığın kaynağı birdir ve tektir.
            Allah’ın (C.C) insanları ayrı ayrı ayırmasının sebebi ve hikmeti vardır. Hikmetin sebebi, birbirlerinin varlığını kabul edip tanımaları ve aralarında her türlü,ticari iktisadi,kültürel,eğitim ve insanlık dairesi içerisinde iyi ilişkiler kurup geliştirmeleridir.
            Allah katında insanların; kabile, kavim ve milletler halinde ayrılmalarının bir sebebi mucibesi de; şeref,üstünlük ve takva bakımındandır.Kişilerin birbirlerinden yaptıkları farklı  ve üstün işler gibi,milletlerin de yaptıkları  daha şerefli ve daha üstün işlerin mevcudiyeti bilinen bir gerçektir.
          Gerek kişiler, gerekse kabileler ve milletlerin birbirinden üstün ve daha şerefli olmalarının,Allah(C.C) katında ölçüsü ise TAKVA bakımındandır.Takva bakımından en ileri olan,en şerefli ve en üstün olanıdır...
          “Yine göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu da O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda bilenler için nice ibretler vardır.”(Rum Suresi:22.ayet)
             Her iki ayetin de hükmü de gayet açık ve sarihtir. Yüce Allah insanı bir erkekle bir dişiden yarattığını, milletlere ve kabilelere ayırdığını, renk renk,boy boy tasnif ederek,onlara ayrı ayrı diller öğretildiğini ve bunun da Allah’ın açık ayetleri olduğunu ve bilenler için ibretler bulunduğunu  buyurmaktadır.
             “Soyunuzu, sopunuzu,tanıyın ki, akrabanızla olan bağlılığı idame etmiş olasınız.Zira hakikat şudur ki, o bağlılık kesilince akraba için yakın da olsa hakikatta yakınlık yoktur.O vasledilince (idame ettirilince) akraba  uzakta olsa hakikatta uzaklık yoktur.” (H.Basri Çantay,On kere kırk hadis,C.2,syf 195)
               Buradan da görmekteyiz ki; soyumuzu, sülalemizi,kan akrabalarımızı ve milletimizi unutmamamızı bize sıkı sıkı tenbihleyen Allah’ın buyrukları ve Peygamber Efendimizin(SAV) hadisleridir.
                İki cihan serveri Peygamberimiz soyunu, Hz.İbrahim’e kadar dayandırmış olduğu hadisi şerifler vardır. Bizim ceddimiz de, Osmanlılar,Büyük Selçuklular,Anadolu Selçuklular ve devam ederek soyumuzu atalarımız Hun Devleti’ne ve Oğuz Han’a kadar dayandırmışlardır.
               Tarihten bu güne, İslam’a bağlılığı ve hizmetleri ile, yüksek karakter, ahlak ve kahramanlıklarıyla, feth ettiği ülkeleri adalet ve hakkaniyet ile idaresiyle, tarihinin hiçbir döneminde ırkçılık hareketine tenezzül etmemesi ile,üstün bir şeref,şan ve yüksek kabiliyette bir karaktere sahip olan;Türk Milleti’ne mensubiyet ile bağlı olmamız,onu her daim sevmemiz ve yüceltmek için çaba göstermemiz,milliyetçilik duygularımızın en tabi  bir tezahürüdür.
               Kur’an-ı Kerimde ki, “ EY İNSANLAR” diye başlayan ayeti  kerimelerden ve Fatiha suresinde ki, “Rabbilalemin” hitabesinden, Hz Peygamberin bütün alemlere rahmet olarak gönderildiğinin açıklamalarından, İslam Dini’nin bütün insanlığı hitap ettiğini gösterir.
              “Ya Muhammed biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamber gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Sebe Suresi ayet:23)
                 “Bütün alemlere bir sakındırıcı olsun diye kuluna (Hz.Muhammed’e) Kur’an-ı indiren Allahın şanı ne yücedir.” (Furkan Suresi ayet:1)
                  Gerek Kur’an-ı Kerimde, gerekse Peygamberimizin (SAV) hadisi şeriflerinde bu mealde sayısız ayeti kerimeler ve hadisler mevcuttur. Bu şu demektir:
                   Yeryüzünde bir tek İslam Ümmeti vardır.Ama bu ümmet içerisinde çok çeşit kavimler ve milletler de bulunmaktadır.O halde bünyesinde bir çok kavim ve milletleri toplayan İslam Dini, MİLLİYET ve MİLLİYETÇİLİĞE yer verir mi? Yoksa bünyesinde ki Müslüman milletleri eritip yok eder mi? Daha açık ifadeyle her milletin kendisini  korumasına ve yüceltmesine sebep olan  ve bu duyguları taşıyan milliyetçiliği yok mu sayar?..
 
          İNSANLARI MİLLET VE KAVİMLER OLARAK BİZZAT ALLAH AYIRMAKTADIR
               Bu manada, bir çok millet olunca, milletleri tekamül ettiren millet ve millete bağlı olma mensubiyetini ifade eden milliyetçilik de olacaktır. Çünkü milletleri birbirinden ayıran; ırk, dil, din, örf, adet, sosyolojik ve kültürel özellikler de var demektir.
               Milliyet ise bu özellikleri bünyesinde barındıran ve bu özellikler ile birbirine bağlı olan inançlar ve fikirler bütünlüğüdür.
               MİLLİYETÇİLİK DE; Allahın insana bahşettiği  bu milliyet özelliklerini sevmek, ona mensup olmak, onu yüceltmek ve korumaktır.Dolayısıyla İslam’a göre millet ve milliyetçilik gerçeği bizzat Kur’an-ı Kerim tarafından korunan bir gerçektir.
               Cenab-ı Hak istemiş olsaydı; tüm insanları tek bir kavim ve tek bir millet halinde yaratırdı. Oysa ki Allah nasıl ki kişileri bir çok farklı kabiliyet ve istidatlar bakımından farklı yaratmış ise; insanların oluşturduğu topluluklar, kavim ve milletler de,birbirlerinden ayrı ayrı özellikleri olduğu bir gerçektir.
                Gerek insanlar ve gerekse bu insanlardan oluşan milletler;Allah’ın ADALETİ ve KANUNLARI yönünden genel manada EŞİTTİRLER.Ancak bu eşitlik,kişilerin hak ve hakkaniyeti korumaları,kötülüklerden sakınmaları,iyiliğe teşvik etmeleri,çalışıp kazanmaları,tembellikten sakınmaları gibi, beşeri kanunlar da vardır.. Allah’ın emirlerine ve insan olmanın gereklerine riayet etme ölçüsünde,..bir eşitlik anlayışına sahip olamazlar.
                “Hiç çalışanla çalışmayan bir olur mu?..Bilenle bilmeyen bir olur mu?Kötülük yapanlarla,iyilik yapanlar bir olur mu?...”İşte Allahın ilahi kanunu,herkesin yaptığına göre adaletli olarak tecelli eder.Bu genel manada eşit olan adalettir.Özel manada ki adalet ile bu ölçünün sirayeti olan eşitlik ise birbirinden farklıdır.
                 Bunu şöyle de izah edebiliriz: Adalet herkesin layık olduğu ve gerçekleştirdiği davranışlarının hakkını vermektir. Yoksa herkesi bu manada eşit yapmak değildir. Bir ölçüde insanların iyi yönde çalışmaları ve onları teşvik etmeye de yöneliktir.
                  Bu ölçülere uyan insan Allah nazarında, şerefli ve üstün insandır ve TAKVA yönünden Allah’a daha yakın olanıdır. İnsanları iyi yönde, hak ve hakikat yönünde teşvik eden İslam, milletleri de  daha üstün ve daha şerefli olma yönünde bir yarışa davet etmektedir.
                  Bu ölçüye göre hangi millet; İslami bakımından, ilim ve irfan yönünden, maddi ve ekonomik kalkınma yönünden ve İslam’a hizmet yönünden daha ileri ise, takva yönünden Allah’a en yakın olan millet olma özelliğini kazanır.
                   Yüce İslam Dini, soy ve milliyeti hiçbir zaman dışlamamış, inkar etmemiş, aksine milleti ve milliyeti koruma konusunda bir ZIRH vazifesi yapmıştır.
                   İslam dini, Habeşli bir köle olan HZ BİLAL’İ kölelikten kurtararak ona hürriyet bahşetmiş, fakat milliyetine dokunmamıştır. Peygamberimiz, Bilali’i Habeşi olarak çağırmıştır.
                    Selman-ı Farisi, Farslıdır. Büyük sahabe  Ebuzer-i GIFFAR-İ Rumi’dir. Müslümanların ve sahabelerin ayrı milletten olmaları yadırganmamıştır.
                              PEYGAMBERİMİZİN ÖVDÜĞÜ TÜRK MİLLETİ
                  Her milletin yaratılış bakımından farklı özellikleri vardır. Türk Milleti de bu farklı özellikleri dolayısıyla Allahın lütfuna mazhar olmuş bir milletdir.
                  Nasıl ki; her insanın derecesi Allah katında eşit değilse, milletlerin dereceleri de Allah katında eşit değildir.Şu ayeti kerime bu gerçeği ifade etmektedir. “ Ey İsrail oğulları, sizlere ihsan ettiğim nimetimi ve atalarınızı vaktiyle alemde ki  ümmetlerin üzerine üstün kıldığımı hatırlayın.”(Bakara Suresi ayet 122.)
                  Bu ayette Allah, Yahudilere üstünlük verdiğini açıklamaktadır. Daha sonra ki devam eden ayetlerde ise, buna layık olmamalarından dolayı, en aşağı derecelere indirildiği,yurtsuz ve yuvasız bırakıldıkları,hakir olarak dolaştıkları anlatılmaktadır...
                 Allah; bu üstün olma şerefini Asr-ı Saadet ve devam eden yıllarda Arap’lara vermiştir. Fakat zaman içinde, Emevi ve Abbasilerin,İslam’a uygun olmayan icraatları ve davranışlarıyla onlar da bu imkandan mahrum kalmış oldukları görülmektedir.
                Halbu ki Kur’an-ı Kerim’de bu tür davranışlarda bulunanlar ikaz da edilmiştir. Bu kavimlerin yerine; İslam’a hizmetle şereflenecek başka milletlerin getirileceği bildirilmektedir.
                “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever,onlar da Allah’ı severler;müminlere karşı yumuşak, kafirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler.Allah yolunda savaşırlar,hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar.Bu Allah’ın bir lütfudur, onu dilediğine verir.Allah geniş ihsan sahibidir,her şeyi çok iyi bilendir.” (Maide Suresi,ayet 54)
                                       EMEVİLER’İN  IRKÇILIĞI
                   Arapların cihaddan yüz çevirerek haddi aşmaları,Emevi’lerin korkunç şekilde Emevi ırkçılığı yapmaları,İslam içerisinde ümmet olmakla şereflenen diğer milletleri küçük  ve reaya görmeleri,..gibi sebeplerle zaafa düşmüşler,tarihte ki misyonlarını tamamlayarak,ayetlerde görüldüğü gibi bu şerefli görev TÜRK Milleti’ne tevdi edilmiştir.Ve Türk Milleti bu görevini 1000 yıldır ifa etmektedir.
                 Arap ırkçılığına dayanan Emevi Devlet’i, Arap ırkından olmayan Müslümanlara MEVALİ (Azat edilmiş köle) lakabını takarak Müslüman olanları horlamaya başlamışlardır. Hatta kabile ırkçılığının en koyu taassubunu uygulamışlar, devletin bütün imkanlarını kendi kabileleri olan Ümeyye Oğullarına tahsis etmişlerdir.
                Peygamberimizin sevgili damadı, Hz Ali’ye bile hutbelerde lanet okumuşlar ve halkı da buna zorlamışlardır...(Bu ayrı işlenmesi gereken bir konu...)
                Peygamberimiz Arap kavminden çok eziyet ve sıkıntı çekmiştir. İşte bundan dolayıdır ki, Kur’an-ı Kerim’de ARAPLARI TEHDİT EDEN  çeşitli ayetler vardır.(İsmail Hami Danişmend,Türklük Meseleleri) adlı kitabında bunu şöyle izah eder.
                 “...Arapları tehdit eden başlıca 5 ayetdir. İkisi MAİDE Suresi’nin 57 ve 58.ayetleri,biri FETH Suresi’nin 16.ayeti , biri MUHAMMED Suresi’nin 40.ayeti ve birisi de TEVBE Suresi’nin 40.ayetidir.
                   Tevbe Suresi’nin 40.ayeti; Hicretin 9.senesinde TEBUK gazasına,yaz mevsiminin sıcaklarından dolayı ashabın harbe hazırlanmakta isteksiz davranması üzerine Arapları tehdit için nazil olmuştur.
                  Kur’an, Arapları; ‘ Meleklerle değil,Arap olmayan bir milletle  tehdit etmiştir.’ (Yine İsmail Hami Danişmend aynı kitapta bu hususu  özetle şöyle açıklamaktadır.)
                  XVII.asrın büyük Türk Alimi VANİ MEHMED EFENDİ;Beyazıd Kütüphanesinde 67 numarada kayıtlı ARA’İS’ÜL- KUR’AN isimli tefsirinde,bu ayette Arapların yerine geçeceğinden bahsedilen kavmi  şu şekilde tespit ediyor: “Allahu Teala’nın avn-u inayetiyle Hüsn-i Tevfikine istinaden biz deriz ki bu kavm Arap kavmine mugayeneti Tamme ile mugayır bulunan TÜRK KAVMİDİR.”
                  Bu esası tespit ettikten sonra kanaatini şu tarihi delillerle teyid ediyor.
                 “..Bu kavim Türk kavmidir.Zira biz uzun zamandan beri karada ve denizde,Şarkta ve Garpta,Rumlar ve Frenklerle savaş eden gazilerin bütün Bizans  Ülkelerini zaptedenin Türkler olduğunu görüyoruz.Rum,Ermeni ve Gürcü ülkeleriyle,Frenk memleketlerinin bazılar ve Rus diyarının bir kısmı,Türk memleketi haline gelmiş,Türk dili oralarda yayılmış,bu memleketlerde Türkler tarafından İslam ahkamı tatbik edilmiş,Hıristiyan cemaatlerinin ekserisi İslam Dini’ni kabul ederek,evvelce Rum,Rus,Frenk oldukları halde Türkleşmişlerdir.Ve bu da Allah’ın Türkler’e nasip etmiş olduğu bir fazl-ı ilahidir...
                Büyük Türk Müfessiri Vani Mehmet Efendi, Peygamberimizin, Arapları,Türkler aleyhine hareket etmekten men eden;
                “Türkler size  ilişmedikçe siz de  onlara ilişmeyiniz” hadisini de delil olarak izah ederek; Arapların yerine geçen,’Türklerin hakimiyeti’ şeklinde  tecelli ettiğini kaydeder.
                  Merhum Hasan Basri Çantay dört ciltlik on kere kırk hadis isimli kitabında:  “Türkler üzerinize saldırmadıkça siz de onlara savaşmayınız.”
                   Bu hadisin sahih olup olmadığı hakkında çeşitli rivayetler mevcutsa da,tarihi olaylar bu hadisi teyid etmektedir.Mesela İslam ordularının mütecaviz olmayan Türkler’e hiçbir surette taarruz etmemesi,Hz. Ömer’in bile İran Horasan seferinde,Türk Hakanına iltica eden İran şahını takip vesilesiyle,Türklerin mıntıkasına tecavüz edilmemesi hususunda,ordu komutanına bizzat emir verdiği hususu,hadisin sahih olduğuna ilişkin kuvvetli bir karine olduğu yönünde tarihçiler ittifak etmişlerdir.
                   Yine büyük hadis imamlarından TABERANİ, Mu’cem’ül- Kebir ve Mü’cem’ül- Efsat isimli eserinde,İbn’i Mesut’dan şu hadisi şerifi  rivayet etmiştir.
                   “Türkler size ilişmedikçe  siz de onlara ilişmeyiniz.Çünkü milletimin mülkünü ve Allah’ın ona olan ihsanını onun elinden en evvel Kantura nesli alacaktır.”
                    KAŞGARLI MAHMUD,Divan-ı Lügat-it- Türk eserinde,nişabur hadis imamlarından şu hadisi kudsiyi rivayet eder. “ Ulu ve Aziz Allah diyor ki;Benim Türk isimini verdiğim ve Maşrık’ta iskan ettiğim bir takım askerlerim vardır ki herhangi bir kavme karşı gazaba gelecek olursam o Türk askerlerimi işte o kavmin üstüne saldırtırım.”
                    Yine Kaşgarlı Mahmut aynı eserin 3.sayfasında şu hadisi şerifi naklediyor: “Türk dilini öğreniniz, çünkü Türkler’in çok uzun sürecek bir hakimiyetleri vardır.”
                    Büyük Türk Milleti’nin bin küsur yıldır, İslam’a hizmet yönünde ; üstün haslet ve istidatlarla donanmış olması da Allah katında bu milletin hizmetlerin taktiri şayan olacağı inancını taşımaktayız.
                    Bu vasıflara ve meziyetlere layıkıyla haiz olan şerefli ve dirayetli olan milletin Türkler olduğu konusunda hiçbir şek ve şüphe yoktur.İslam’a hizmet ederek,Türk Milleti ALLAH’IN ÖVDÜĞÜ milletler arasına katılmıştır. Zatan Rahmetli HAMDİ YAZIR Tefsirinde; “...Arap ve Fars hizmette  saf dışı kalınca bu defa Allah Türkler’i gönderdi. İslam Devleti Türkler’in elinde kaldı.İstanbul fethi hadisinin de  delaleti üzere Allah’ın gönderdği ve öğdüğü milletler camiasına Türkler de dahil oldu.”
                    Bu inanç ve arzu, bizim milletimize olan sevgi ve bağlılığımızın da bir nişanesidir. İşte Türk Milliyetçiliğinin ana damarı da buradan tekabül etmektedir.
       
                    IRKÇILIK ile MİLLİYETÇİLİĞİ asal birbirine karıştırmamak gerekir.Irkçılık, Kur’an ifadesiyle kendi kavmini korumak maksadıyla diğer kavimlere zulüm etmektir.Tarihte ki ve bu günkü Siyonist ırkçılığı ve Nazi ırkçılığı gibi...Oysa ki MİLLİYETÇİLİK ise,bağlı olduğu milletine mensup olma duygusunu taşımaktır.Milletini sevmek ve yüceltmek için çalışmaktır.
 
                      Türk Milliyetçiliği, Türk Milleti’ni sevmek,milletine mensup olma duygusunu taşımak her daim korumak ve yüceltmek için çalışmaktır...Türk Milliyetçiliği bu manada hiçbir zaman ETNİK milliyetçilik değildir.Zaten bu büyük millet genlerinden ve hasletlerinden getirdiği asaletle,etnik milliyetçiliğe ve mikro milliyetçiliğe ve azınlık ırkçılığına tenezzül etmemiştir...
                      Demek ki; millet vardır.Her Müslüman da milletini sevmelidir.Müslümanların tamamı bir ümmettir.Ama bu ümmet içinde,Türk,Arap,Acem,Kürt,Zenci,..gibi milletler de mevcuttur.
                          İSLAM’DA  YASAKLANAN  ASABİYYETÇİLİK (IRKÇILIK)
 
                    Peygamber Efendimizin;  “ Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz.” Hadisi şerifinde; İslam dairesi içerisinde,soydaşını sevmek ve korumak hakkına sahiptir.Bir başkasının meşru haklarını çiğnemeden,kendi soydaşlarının haklarını korumak ve müdafaa etmekle de görevlidir.Fakat soydaşını koruyacağım diye bir başkasına zulüm eden ve bu zulüm adına haksız olarak kavmini himaye eden kimse,İslam’ın yasakladığı ASABİYYET yani IRKÇILIK sucunu işlemiş olmaktadır.
                  Türk Milliyetçiliği, İslam’ın yasakladığı IRKÇILIK değildir. İslam’ın yasakladığı zihniyet asabiyetçilik yani ırkçılıktır. Irkçılık ve soydaşlık adına başkalarına zulüm etmek,haksızlık yapmak yasaklanmıştır.İşte İslam’ın yasakladığı ırkçılık;ARAPLARIN KABİLE KAVGALARIDIR.
                  Türk Milliyetçiliğinde ise bu vasıfların hiç birisi yoktur. Türk Milliyetçiliği’nin özü,Türk Milletini sevmek ve yüceltmektir.Türklük ve Müslümanlık ayrılmaz bir bütündür.Bu gün dünyada ki Türklerin hemen tamamı Müslüman’dır.Hıristiyan Araplar vardır ama;Hıristiyan Türkler hemen hemen yoktur.Macarlar ve Bulgarlar ise,Müslüman olmadıkları için Türklüklerini koruyamamışlardır.
                 İşte Allah (C.C) tarafından övülmesine, Peygamberimizin (SAV) iltifatına mazhar olmasına  rağmen; ne tek başına dil,ne tek başına din ne de tek başına soy birliği,millet olma vasfımızın yeterli öğeleri sayılmaz.O halde MİLLİYETÇİLİĞİMİZ;tüm bu değerleri  içine alan ve ortak bir KÜLTÜR BİRLİĞİNE dayanan ve kendisini Türk olarak hissedebilme duygusuna sahip bir fikir anlayışıdır.
                 Ne ırkla,ne soyla ilişkisi vardır.Ne de şu veya bu millete karşı geliştirilmiş ve ona hasım olan duygular içerisinde değildir.Denilebilir ki;  dünya milletleri arasında en masum ve tamamen kendisini var etme ve koruma duygularına haiz milliyetçilik anlayışıdır...
                 O halde bir Türk’ün, milletini sevmesi, milli değerlerini koruması,milletine meşru yollardan yardım etmesi ve yüceltmek istemesi  asla ırkçılık değildir.Bu anlayış çerçevesinde İslam’a göre milliyetçilik de meşrudur.
                 Tarih boyunca, İslamiyet ile, Türklük etle tırnak gibi  kaynaşmıştır.Birisi kanımız olmuş diğeri canımız.Türklük bedenimiz olmuş,İslamiyet ruhumuz olmuştur.
                             TÜRKLÜK VE MİLLİYETÇİLİK DÜŞMANLARI
               “Sizin hayırlınız günah işlemedikçe, kendi aşiretini,kavim ve milletini müdafaa edendir.” (Ebu Davud-Mecmuatül Hadis)
                O halde, günah işlemeden, haksızlık ve zulüm yapmadan kendi kavim ve milletini müdafaa eden Müslümanların hayırlı kimseler oldukları,hadisi şerifte beyan edilmektedir.
                 Bu ne demektir? Kişinin kendi milletini korumak gözetmek, sevmek kısaca bu tür güzel davranışların tümü MİLLİYETÇİLİĞİ teşvik etmek; aynı zamanda da haksız yere kavmini müdafaa etmekten ibaret olan IRKÇILIĞI ve ASABİYYETÇİLİĞİ yasaklamaktadır.
                 Milliyetçilik bağlı olduğu VATANI DA sevmektir. Peygamberimiz: “ Vatan sevgisi imandandır.” buyurmuştur.
                  Dünyanın hiçbir ülkesinde, milliyetinden ve soyundan bahsetmesi suç değildir. Başkalarını horlamadan ve haksızlık yapmadan,herkesin kendi soyu ve milliyeti ile iftihar etmesi kadar doğal bir şey olamaz.
                 Fakat maalesef, bilhassa son 10 yılda, Türklük’ten ve Türk Milletin’den bahsetmek ya kafatasçılık ya da ırkçılık olarak suçlanmaktadır. Türkiye’de, milliyetçilik ayaklar altına alınması gereken bir değer olarak adlandırılmıştır.
                 Tek millet,tek bayrak,tek vatan diyen zihniyet; milletin adının ne olduğunu gizlemeye çalışmaktadırlar.Bunun yerine artık; “Bu millet,bu vatan,bu bayrak..” gibi  ucube tarif zorlamaları getirmektedirler...
 İşte, Türkiye’de Türk Milleti’ne düşman olan veya mensubiyet duygusu taşımayan çeşitli unsurlar mevcuttur.Bu unsurlara göre milliyetçilik ırkçılıktır.
 Bunların bir bölümü, dünün 12 Eylül artığı,aşırı solu temsil edenlerden müteşekkildir.Bu gün gelinen noktada ise devşirilmiş oldukları görülecektir.Halklara özgürlük diyen solun çeşitli fraksiyonlarına mensup olan kişilerden oluşmuştur.Kendilerini liberalist sol olarak tanımlamış olmaları bile inandırıcı değildir.Dünkü sınıfçılık anlayışını terk edip,paranın ve şöhretin, kapitalizmin  menfaat kokan, satılık kalem ve kişilerden mürekkep oldukları görülecektir.
 Ülkücülerin binlerce şehit vererek,vatanı böldürmedikleri,Rusya’nın ve Çin’in peyki haline getirilmesine müsaade etmedikleri dolayısıyla;12 Eylülden önce gerçekleştiremedikleri,Komünist rejim yüzünden Türk Milliyetçilerine halen düşman oldukları yazılarında ve davranışlarında görülmektedir.Fakat buna rağmen aralarında samimi olarak hatalarını itiraf edenleri de bundan tenzih ederiz...
 Türk Milliyetçiliğine düşman olan ve onu IRKÇILIK olarak gören bir başka zihniyet de,DİNCİLERDİR. Samimi ve içten Müslüman olan gerçek dindarlar her daim başımızın tacıdır.Din adına dincilik yapanlar ise aslında kendilerini TÜRK OLARAK GÖRMEMEKTE; kafalarında bir başka milletin özlemini  taşımakta,Türk olmayı kendilerine anti tez olarak görmektedirler.
 Türk Milliyetçilerini ırkçılıkla itham etmiş olmalarına rağmen, kendileri ırkçılık yapmaktadırlar. Eğer kendi mensup olduğu milletinden bahsedilirse  onlara göre bu ırkçılık değildir.Çeşitli nedenlerle bu tür gurupta olanların haleti ruhuyileri incelendiğinde,Türk Milleti’ne karşı aşağılık kompleksi içinde oldukları görülecektir.
 Yüce Dinimizi alet ederek, kötü niyetlerini İslam kisvesi altında gizleyerek İslama’da ihanet etmektedirler.
 Türk Milliyetçiliğine ve Türk Milleti’ne karşı olan bu günkü en büyük tehlike ise ETNİK BÖLÜCÜLÜK ve  KÜRTÇÜLÜKTÜR...(Bu konu diğer yazılarımızda incelenmiştir..)
 Türk Milliyetçiliğinin ne olduğunu bilmeyen bir başka gurup ise, kandırılmış, iradesi sakatlanmış, particilik taassubunu aşamamış ve kısaca ne yaptığından bihaber saf ve temiz topluluktur...( Devam edecek...)11.03.2013
TÜRK  OCAKLARI
ÜMRANİYE  ŞUBESİ BAŞKANI
AV.Faruk ÜLKER