İzmit Belediyesi’nden Türk kültürüne manidar bir hizmet! İzmit Belediyesi’nden Türk kültürüne manidar bir hizmet!
 KERKÜK NE YANA DÜŞER ÖĞRETMENİM?
Çocukluğum ve ilkgençliğim Kuzeydoğu Anadolu'da geçti.18 yaşıma  kadar Artvin, Kars, Erzurum ve Ağrı dışında bir şehir görmedim. Ardahan, o zamanlar Kars'ın bir ilçesi idi; tıpkı Iğdır gibi.

Yine 18 yaşımın sonuna kadar deniz görmemiş bir "Karadenizli" olarak yaşadım. Çünkü doğduğum köy ve ortaokulundan mezun olduğum Şavşat; denize çok uzak, dağlara çok yakın yerlerdi.
Ortaokuldan sonra kazandığım Ağrı Kız İlköğretmen Okulu'na giden yollar da, ya Erzurum üzerinden veya Kars üzerinden aştığımız dağlardan, vadilerden geçerdi; denize uğramazdı.

Askere gitmeden ve evlenmeden önce İstanbul'a, üç kardeş doğduktan sonra da Bursa'ya çalışmaya giden babamdan ve radyoda dinlediğim türkülerden adlarını duyduğum,coğrafya atlasımdan yerlerini öğrendiğim memleketimin diğer şehirlerini çok merak ederdim.Bilhassa Bursa ve İstanbul en çok görmek isteğim şehirlerdendi.
Atlasa bakmak, radyo dinlemek ve okumak tiryakisi olduğum zevklerimdi. Coğrafya atlası elimden düşmezdi. Memleketimin şehirlerini, dağlarını, denizlerini gezmediğim gün olmazdı atlas üzerinden..Bulduğum her şeyi okurdum.İlkokul ve ortaokulda ders kitapları dışında hiç bir kitabım olmadı ama okul kütüphanesinden ödünç aldığım kitapları okurdum. Üstünde yazı olan elime ne geçerse okurdum. Gazete kâğıtlarından yapılan kese kâğıtlarını bile, yapıştırma malzemesi olarak kullanılan hamurunu ıslatarak yırtmadan özenle açar ve okurdum..Gözüm hep bir şeyler okumak ister, kulağım da radyoda olsun isterdim hep..Ev işlerinde tembeldim, hâlen de öyleyim..

Radyo ve coğrafya atlasım, memleketimi tanımak ve öğrenmek için çıktığım hayâli yolculuklarda  birbirinin mütemmim cüz'ü idi âdeta. Radyoda duyduğum her türkünün, atlas üzerinde peşine düşerdim.

Daha çok Erzurum radyosunu dinlerdik. Çünkü en iyi orasını çekerdi transistörlü, pilli radyolarımız. Ankara'nın, İstanbul'un radyo dalgaları, frekansları bizim oralara "parazitsiz" ulaşamazdı pek.Bir de kısa dalgadan Bakü Radyosu'nu keşfetmiştim.Daha çok Rusça yayın yapılırdı ama arada sırada bizim oraların insanının kulağına hiç de yabancı gelmeyen bir lehçede Türkçe türküler/mahnılar da okunurdu.

O zamanlar, başta "Yurttan Sesler" olmak üzere türlü isimler altında bol bol türkü söylenirdi Türkiye radyolarında. Koro veya solo, türkü okunmaya başlamadan önce türkülerin yöreleri mutlaka anons edilirdi:

-Programımıza, koromuzun okuyacağı bir Zonguldak türküsüyle başlıyoruz sayın dinleyiciler, "karadır kaşların fermân yazdırır"

Peşinden,Nida Tüfekçi'den bir Yozgat türküsü gelirdi mesela; "çamlığın başında tüter bir tütün, acı çekmeyenin yüreği bütün", nâm-ı diğer "Ziyanın ağıdı"

Sonra Urfa'dan "kışlalar doldu bugün", Bilecik'ten "Söğüdün erenleri" ve daha nice memleket türküleri birbirini takip ederdi.. 

Ve benim kulağım radyoda elimdeki atlastan okunan türkülerin yörelerini arar bulur ve gerçek hikâyelerini bilmediğim o türkülere kendimce hikâyeler uydururdum. Türkülerin, uydurduğum hikâyelerin atlastan izlerini sürerek  oralara gitmek, oraları görmek ve oralarda yaşamak isterdim.
 
Kütahya'nın adını ilk kez çocukluğumda radyodan duymuştum bir türküyle; "Kütahya'nın pınarları akışır." Nâm-ı diğeriyle VEHBİM türküsü.. Hemen atlasa bakmış, yerini bulmuş ve bir hayâli yolculuk yapmıştım Vehbi'nin Kütahya'sına; onunla beraber.. O gün, yıllar sonra ilkokul öğretmeni olarak ilk tayinimin Kütahya'ya çıkacağını nerden bilebilirdim.

Daha pek çok şehrimizin adını radyodan dinlediğim türkülerden duydum ilkin ve coğrafya atlasımdan yerlerini bularak nerede, hangi bölgede olduklarını öğrendim.

Sınırlarımızın hâricinde kalmış ama Türk kültür coğrafyası dâhilinde olan şehirlerin, yörelerin türküleri de okunurdu radyolarda. Ama atlastan, onların yerini bulmak kâbil değildi; henüz doğduğu kasabanın dışına çıkmamış küçük bir kız için... Selanik hâricinde hiçbirinin nerede olduğunu, hangi ülkede kaldığını bilmiyordum.
Kırım neredeydi? Üsküp nerede kalmıştı? Bağdat'ın Basra'nın telli turnaları artık buralara uğramaz mı olmuştu? Halep ne yana, Kerkük ne yana düşmüştü? Bilmiyordum, bilemiyordum.

Radyodan adını sık sık duyduğum, türkülerini dinlerken duygu sağanağına tutulduğum bir yer, bir şehir vardı ki; küçük ilkokul atlasımdaki  Türkiye haritalarının hiçbirinde bir türlü bulamıyordum yerini, adını. Kerkük idi o yerin adı. Ama yoktu,Türkiye idari haritasında adı-sanı geçmiyordu Kerkük'ün..Neredeydi bu şehir? Hangi bölgemizdeydi? Neden türküleri radyolarımızda çalınıyordu da haritada adı yoktu! Yoksa küçük bir köy mü idi de haritada yer almamıştı..Kerkük'ün adı yoktu..Ne haritalarda, ne de zihinlerde..

Fakat türküleri çalınıyordu Türkiye radyolarında:
"Ağlama ceylan balası", "baba bugün dağlar yeşil boyandı" "altun hızma mülayim", "ay dolanaydı gün dolanaydı", "aya bah yıldıza bah", "beyaz gül kırmızı gül", "evlerinin önü yonca" ve daha nice Kerkük türküleri. Çocuk gönlümü kâh çoşturan, kâh hüzünlere gark eden türküler..

Babama sormuştum, hem Bakü'yü, hem de Kerkük'ü.. Bakü'yü biliyordu ve anlatmıştı bildiği kadarıyla ama Kerkük'ü o da bilmiyordu.Aile çevremde sorabileceğim başka bir kimse de yoktu bilebilecek. Ortaokul'a gidince önce arkadaşlarıma sormuştum Kerkük nerededir diye, onlar da bilmiyordu. Sonra, sosyal bilgiler öğretmenine sormuştum, o da " Irak Arap Cumhuriyeti'nde bir şehir" diye kestirip atmıştı. "Ama öğretmenim ,çok güzel Türkçe türküleri var, Araplar...? Türkler..." dediğimde cümlemi tamamlamama fırsat vermeden duymamazlıktan gelmiş ve yürüyüp gitmişti.

O günden sonra ne zaman bir Kerkük türküsü duysam, ne zaman her hangi bir vesileyle Kerkük'ün adı geçse hep o anı hatırlarım ve sosyal bilgiler öğretmenimin Kerkük'e yaban,yabancı,uzak, bî-gâne, abus suratı gelir gözümün önüne.

Ah şu bizim, hiç bir zaman millî olmayan "millî eğitimimiz"... Hocanın bir suçu yok aslında, son tahlilde o da gayr-i milli eğitimin imâlât hatası olmayan sıradan bir öğretmeniydi.Fakat bunu yıllar sonra idrak edecektim. O zaman hocaya gönül koymuştum açıkçası.

Kerkük'ün haritadaki yerini ortaokulda nihâyet öğrenmiştim ama hem Kerkük'ü ve hem de Misak-ı Millî sınırlarımız hâricinde kalmış olan diğer azîz Türk yurtlarının varlığını hakkıyla öğrenmem için daha yıllar geçecekti. Gayr-i milli eğitimin tezgâhından geçtikleri halde, Allah'ın bir lutfuyla imâlat hatası olarak yetişen, millî ve manevî değerlere önem veren, ilim-irfan sahibi hocalarımız sayesinde öğrenecektim sonraları, yıllar içinde...

Ortaokuldan sonra gittiğim Ağrı Kız İlköğretmen Okulu'nda millî hassasiyetleri olan birkaç hocam (Sayın Rıfat Dunay başta olmak üzere) sâyesinde Türk Dünyası'nın sadece Türkiye'den ibaret olmadığını öğrendim. Büyük Türk milletinin üç kıtaya yayılmış beşerî ve kültürel coğrafyasının kapılarını araladım sâyelerinde.Sağ olsunlar, var olsunlar. 

Sonra hasbe'l-kader ve Allah'a çok şükür ki, Ankara'daki yüksek tahsil yıllarım da millî-manevî hassasiyetleri yoğun ve ilim irfan sahibi  sosyo-kültürel bir çevrede geçti. 

Yüksek Öğretmen Okulu'ndaki ve İlahiyat Fakültesi'ndeki ülkücü ağabeylerimiz ve ablalarımız sayesinde Kerkük, Musul, Batı Trakya, Batum ne yana düştü, neden düştü? Misak-i Millî nedir? Lozan'da neler oldu? gibi soruların cevaplarını bulmaya çalıştık ve bir gün mutlaka hepsinin yine bizim olacağına inandık. O günleri biz göremesek bile torunlarımızın göreceğine inancımız tamdı.

SSCB'deki Türklerin de bir gün mutlaka azadlıklarını kazanacağına iman etmiştik...O günleri gösteren Rabb'ime sonsuz kere şükürler olsun.

Musul-Kerkük, İngilizlerin oyunuyla Lozan'da kavim kardaştan cüdâ düşeliden beri 'mum kimin yanar Kerkük' ve ağlar durur IrakTürkmenleri, yüzleri hiç gülmedi...İngiliz kuklası Kral Faysal döneminde de, sosyalist-komünist BAAS döneminde de Irak Türkmenleri büyük kıyımlara,katliamlara uğradılar. TC Devleti ise, her katliamdan sonra diplomasinin soğuk diliyle yaptığı kınamalardan, şikâyetlerden başka hiç bir şey yapmadı o yıllarda Türkmenler için. 
Irak Türkmenlerinin ve özellikle Kerkük'ün onlarca yıl boyunca uğradığı haksızlıklar, gördüğü zulümler yanında; en son, bî-vefâ ve nankör oğul Barzanî'nin yaptığı hadsizlikler zurnanın son deliği mesâbesinde kalır. 

Elimizden gitti gideli gözünün yaşı hiç dinmeyen kadîm Türk şehri 'bizim Kerkük'te son zamanlarda meydana gelen  nâ-hoş hâdiseler bana çocukluğumun ve gençliğimin Kerkük'ünü hatırlattı.

"Yıktılar kalamızı
Sürdüler balamızı
Daha can boğazdayken
Çektiler salamızı"

Hatırlatmakla kalmadı yalnızca; gençlik ideallerim depreşti ve bir kez daha, bilhassa güneyimizdeki Misâk-ı Millî sınırlarının yeniden çizilmesinin Türk Milleti'nin ve T.C. Devleti'nin bekâsı için farz olduğunu düşündüm.
Mahire Yazar Kiremitçi 30 Mart 2017

Editör: TE Bilisim