‘Dr. Sadık Ahmet’ kompozisyon yarışmasının sonuçları açıklandı ‘Dr. Sadık Ahmet’ kompozisyon yarışmasının sonuçları açıklandı
 ’Fahrenheit 451’’ isimli kitabın yazarı Amaerikalı yazar Ray Bradbury’in güzel bir sözü vardı: "Kitap yakmaktan daha kötü suçlar vardır. Bunlardan biri de kitap okumamaktır." Yazar Orhan Tüleylioğlu’nun bu sözü doğrularcasına ‘’neden ve nasıl  okumalıyız’’ konusunu işlediği güzel bir kitabı var: “Yalnız Kitap” , (UM:AG Araştırmacı Gazetecilik Vakfı, 2014)

Kitabın tanıtım bülteninde şunlar yazıyor:

‘’Tarih boyunca kitaba duyulan hınç, hiçbir nesneye duyulmamış. Diktatörlerin en büyük düşmanı kitap olmuş; önce okuma alanını daraltmışlar, olmamış yasaklamışlar, olmamış yakmışlar…

Yalnız o kitapları yazan yazarları değil, okuyanları da hapse atmışlar. Ama yakarak, yasaklayarak bir kitabı yok etmek olanaklı olmamış. Kitap her defasında küllerinden yeniden doğmuş…

Orhan Tüleylioğlu bu çalışmasında, kitap düşmanlığına ışık tutarken, kitap sevgisine, kitabın yaşamımızdaki yerine dikkat çekiyor. Okumadan, düşünmeden, öğrenmeden geçen bir ömrün gerçekten yaşanmış sayılamayacağını söylüyor. Kitabın gücünü belgeliyor.’’

Yazar Orhan Tüleylioğlu bu kitabında; kitab ve okumakla ilgili, okumaya dair her türlü bilgi ve düşünceyi derleyerek, okumanın önemi ile ilgili sözleri ve anekdotları toplamış, ünlü yazarlar, şairler, eleştirmenlerden örnekler vermiş, ülkelerin kitap ve kütüphane karşılaştırmalarını yapmış. Bu açıdan kitap aşure gibi olmuşsa da bahsettiği ‘’okumanın güzelliği’’ bu kusurunu kapatmış.

Yazar kitabını bölüm bölüm hazırlamış. Ben de bu bölümlerden alıntılar yapmak istiyorum:

Kitapların Yaydığı Aydınlık

Yazar; “Okuyan insan, okuduğunu beyninde canlandırır ve algılar. Bu sayede beyin hücreleri çalışmaya başlar. Analiz-sentez (ayrışma birleştirme), yorumlama, akıl yürütme (usa vurma) gerçekleşir. İşte buna düşünme diyoruz.” diyerek konuyu Köy Enstitüsü mezunu yazar Talip Apaydın’ın; “Okuyan insan düşünen insandır” sözüne getirir.

Kitapta Talip Apaydın nasıl kitap tutkunu olduğunu şöyle anlatır: “Düşünen insan, tüm gelişmelerin itici gücüdür. Yalnız itici güç değil, yaratıcısıdır da… Durgun bir toplumu kımıldatmanın, yürütmenin en kestirme yolu, o toplumun insanlarını kitap okuyan, okudukları üstünde düşünen, tartışan bir kişiliğe sokmaktır.”

Dönemin İlköğretim Genel Müdürü İ. Hakkı Tonguç, bütün enstitü müdürlerine yolladığı bir yazıda şunu emreder: “Şartlar ne olursa olsun, mevsim hangi mevsim olursa olsun, öğrencilere her gün serbest okuma yaptırılacak ve onlara kitap okuma alışkanlığı mutlak surette kazandırılacaktır.”

Televizyon ve Kitap

Kitabın bu bölümünde yazar Neil Postman’ın, “Televizyon; Öldüren Eğlence” adlı yapıtından bahsedilir.

 Postman, “Öldüren Eğlence” olarak nitelediği televizyonu, günümüzde bireyleri esir alan ve tüketim toplumunun başat ve en mucizevi aygıtı olmasının sosyokültürel ve felsefi bağlamlarını sorgular.

Ona göre kitabın, nitelikli bir kamusal söylem için etkin bir rol oynadığı, düşünmeyi derinleştirdiği, ciddilik, tutarlılık, süreklilik ve bütünlük gibi kavramların yaşama hakkı bulduğu “Yorum Çağı” bitmiş artık “Gösteri Çağı” başlamıştır.

Postman’a göre ideolojinin yerine kozmetiğin geçtiği, gerçeğin imajlara yenik düştüğü, her şeyin “eğlenceli” bir biçimde sunularak içeriksizleştirildiği, müthiş bir enformasyon bombardımanının insanları parçalara ayırdığı, tepkisizleştirdiği, hafızanın kaybolduğu, algılamanın ve muhakeme yeteneğinin azaldığı bir dönemdir bu dönem.

Postman, kitabının bir yerinde şunları söyler: “Televizyon okuma-yazma kültürünü genişletemez ve pekiştiremez. Tersine, okuma-yazma kültürüne saldırır. Televizyon herhangi bir şeyin devamıysa eğer, on beşinci yüzyıldaki matbaanın değil, on dokuzuncu yüzyıl ortasında telgraf ile fotoğrafın başlattığı geleneğin devamıdır. ”Sözün özü; Televizyon kitaba düşmandır!

Boş Zaman ve Kitap

Kitabın bu bölümünde Zeynep Oral’a yer verilir:

“Boş zamanım yok ki kitap okuyayım, diyenlere benim yanıtım hep şöyle oldu: Zaman denilen şey çanak çömlek değil ki boşu, dolusu olsun! Zaman yaşanılan bir süreçtir. O süreci nasıl değerlendireceğimiz, bize bağlıdır; boşaltırız da doldururuz da… Akıp giden zamanın en dolu olanı, okuyarak ‘geçirilen’ değil; okuyarak çoğaltılan zamandır.

Bütün bunları neden söyleme gereğini duyuyorum? Çünkü ülkem karanlıkla aydınlık, cehaletle bilgi arasında gidip gelmede… Çünkü Cumhuriyet ilkeleri tek tek hasıraltı edilirken bir yandan da cehalet yeniden üretiliyor… Çünkü çağdaş bireyler olmak yerine kul olma alışkanlığı tehditle, korku saçarak yerleştirilmeye çalışılıyor… Çünkü umut ile umutsuzluk fazlasıyla iç içe… Çünkü okumadan, düşünmeden, öğrenmeden geçen bir ömür gerçekten yaşanmış sayılamaz.”

Okumasız – Yazmasızlar

Kitabın bu bölümünde de Tomris Uyar’a yer verilir:

“Çoğunluk, okumayı boş zamanı değerlendirmek olarak alıyor; uğraşılarında sivrilmiş bilim insanları, teknik insanlar, bakıyorsunuz okuyacak zaman bulamamaktan yakınıyorlar. Çoğu edebiyattan, hele günümüz edebiyatından habersiz. Oysa hepimizin bildiği bir gerçektir: Okumak bir alışkanlık işi ve süreklilik ister. Küçük yaşlarda edinilmezse bu alışkanlık, bir daha kolay elde edinilemiyor.

Yaşadığımız pek çok sorunun üstesinden gelmenin; demokrasiyi, insan haklarını, özgürlüğü, saygıyı, erdemi yaşamın vazgeçilmez parçası haline getirmenin yolu, okur olma bilincinden geçiyor.

Okumayan, düşünmeyen insanları yaşadığı bir ülkede, demokrasi yoluyla sağlıklı yönetimlere ulaşmak olanaklı görünmüyor. Demokrasiye gerçekten önem verenlerin kitap düşmanlığından vazgeçmeleri gerekiyor.’’

Kitap Okuma Rekoru

Yazar kitabın bu bölümünde istatistiklere yer vermiş:

* Türkiye’de son 5 yıl içinde (2009 -2014 arası) 10 binin üzerinde kitapçı kapandı.

* Türkiye’de günde ortalama televizyon karşısında geçirilen zaman 5 saat, kitaba ayrılan zaman ise yılda sadece 6 saat.

* Bir Japon yılda ortalama 25, bir İsviçreli 10, Fransız 7, Türk ise 10 yılda ancak bir kitap okuyor.

* Almanya’da 14.372, İngiltere’de 5.183 kütüphaneye karşın Türkiye’de 310 kütüphane bulunuyor.

* Almanya kütüphanelerinde 150 milyon kitap bulunurken Türkiye’de 13 milyon kitap yer alıyor.

* Türkiye’de ihtiyaç maddeleri sıralamasında kitap, 235. sırada yer alıyor.

Kitap ile Çalar Saat

Yazar kitabının bu bölümünde ise V. Karl’ın, Kanuni Sultan Süleyman devrinde Osmanlı sarayında bulunan elçisi Busbecq’in bir raporuna yer veriyor… Busbecq, 1 Haziran 1560 tarihinde İstanbul’da tamamladığı dört elçilik raporunun üçüncüsünde, Osmanlıların matbaayı kullanmaya karşı isteksizliğini şu sözlerle açıklamaya çalışır:

“Yeryüzünde Türkler kadar, başka ülkelerin yararlı icatlarını kolaylıkla alan bir millete rastlamak zordur… Buna rağmen nedense kitap basmaya ve çalar saat kullanmaya bir türlü ikna edilememişlerdir…”

Bu rapordan sonra yazar şu notu düşmüş: ‘’Kitap ile çalar saatin ortak özelliği mi? Her ikisi de insanları uyarmaya ve uyandırmaya yarar…’’

Yukarıdaki istatistiklerden ve yazarın kitap ile çalar saatin ortak özelliğini hatırlatmasından sonra düşünüyor insan; 16. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar aradan geçen tam beş yüzyılda değişen bir şey var mı? Yok!..

Horlamaya ve horlanmaya devam o zaman!…

Osman AYDOĞAN

Editör: TE Bilisim