Talat Ülker'den 'Nasihat' şiiri Talat Ülker'den 'Nasihat' şiiri
 "Dündar Taşer’in Büyük Türkiye’si eserinin 70 sahifesinde bir Gaziantep hâtırası nakledilmektedir. Hâtıra, merhumun orada asker olarak bulunduğu zamanki hatıralarıyla müşterek zikredildiği için, bunun da o yıllarda geçtiği zannediliyor. Mesele şöyledir:

Merhum, 1965 seçimlerinden Gaziantep'ten adaydı. Köyleri dolaşırken, ovaya hâkim bir köye geliyor. Bu köy, kendisine nakledildiğine göre Yavuz Sultan Selim Hân tarafından tesis edilmiş ve o civardaki köylerde nizâmı ve Türk hâkimiyetini, yâni devleti devam ettirmekle vazifelendirilmişler. Kendisini karşılayan Türkmen arfe'si böyle söylemiş. Merhumla tanıştıktan sonra, Türkmen arfe'si demiş ki: “Bize Türk'ten bahsedeceksen kal; yoksa yol, su diyeceksen git. Bizim hem onlara Allah'a şükür ihtiyacımız yok, ihtiyacımız olsa bile, şu anda söylenen sözün kıymeti yok. Bu sebeple Türk'ten bahsedeceksen kal, yoksa işte yol.”. Ve yolu göstermiş.

Kalmışlar ve sohbete başlamışlar. Türkmen arfe'si sezdirmeden hemen birini göndermiş, bir koyun kestirmiş ve yemek hazırlanması emrini vermiş.

Türkmen arfe'si tekrar sözü almış. “Bey” demiş, 

“Biz sizi biliriz. İsminizi, konuşmalarınızı radyodan dinledik. Ben sizi sevdim. Şimdi sana iki soru soracağım. Birincisi şudur: Türk'ün yeniden cihangir olacağına inanıyor musunuz?”. Bu soruya merhum “Evet” cevabını verince o anlatmaya başlamış:

“Buna inan, bunun Kitab'ta yeri vardır. (Oğullarını ve torunlarını göstererek) “Bunlar inanmıyorlar. Hâlbu ki buna inanmıyan kâfirdir. Bunlar da bu bakımdan kâfir. Ben onlara cihangirlik'ten bahsedince, bana ‘bunadı artık, açlıktan ölecek, cihangirlik rüyası görüyor’ diyorlar ve benimle içlerinden belki alay ediyorlar.”

Sonra Türkmen arfe'si ikinci sorusunu sormuş: “Kürtleri ayrı bir millet sayıyor musunuz?” Merhum bu soruya da “Hayır” cevabını vermiş. Türkmen arfe'si anlatmış:

“Kürtleri ayrı millet saymayınız. Onlar bizim emmi oğlumuzdur”.

Bunun üzerine merhum, Türkmen kocasının kafasını tam öğrenmek için sormuş: “Peki, Araplar neyimiz? Onlar dayı oğlumuz mu?» demiş. Fakat, Türkmen arfe’si buna, Kürtlerle ak-rabalığımız kadar gönülden cevap vermeyince merhum, “Peki Peygamber Efendimiz Arap değil mi?” Diye sorunca Türkmen arfe'si celallenmiş:

“İşte bak bu konuda cahilsin. Peygamberimiz nereden Arap oluyormuş. Peygamberimiz Hz. İbrahim soyundan değil mi? Hz. İbrahim'in babası Âzer'di, put yapardı. O nereden gitti? Hazar'dan. Hazar'da Arap ne arasın a oğul?”

Merhum bu hâtırasını nakledince, 

“Burada iki önemli nokta var. Birisi Türk, Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi’nin yerini imânının esası olan kitabında bulmuş, bu sebeple o artık bir ülkü olmaktan çıkmış; imanının bir parçası olmuş. Türk'ü bu mefkûrenin ardında koşturan bu imândır. İkincisi, Türk Peygamberini dâhi soydaşı yapıyor; böylece dinine de millî bir veçhe veriyor..

Sonradan Ebül Gazi Bahadır Hânın Şecere-i Türkî'sinde ben de gördüm ki, orada da buna benzer bir husus var:

Peygamberimiz Mirac'da yükselirken, bir yerde beyaz atlı bir ordu görür ve Cebrail (a.s.) sorar, “Bunlar kimdir, burası neresidir?” Cevap şu olur. “Bunlar senin ordundur, adı Türk’tür. Burası da Kureyş'tir”. Halbuki işaret edilen yer Ötüken'dir. Fakat, burada esas olan Peygamberimizin de Kureyş'ten olduğu ve bizim de O'nunla akraba olduğumuz ve Türk adında bir ordusunun bulunduğunun da O'na, namaz gibi bir ibâdetin farz edildiği bir gecede, Mi'rac gecesinde müjdelenmiş olmasıdır.”


DEVLET - Sayı: 240 - 10 Haziran 1974 - Sayfa: 7- 8


Editör: TE Bilisim