1979-80 arasında Urfa'nın bir ilçesinde Askerlik Şubesi başkanı olarak görev yapmıştım. O yıllar, bölücü terör örgütü sadece bu bölgede silahlı mücadele yaptığı yıllar. Türkiye'nin diğer yerlerinde pek bir etkinliği yoktu. Bu sebeple çoğu zaman Askerlik Şubesinden dışarıya çıkamaz,hatta bazı zamanlar şubede bulunan askerler ve yakın evlerden gençlerle futbol oynar,bazan da Jandarma'nın gazinosunda oturarak,TV seyrederek vakit geçirmeye çalışırdım.İlçe Kütüphanesine gider,kitap okur,bazan da kitapları alır şubede okurdum.Urfa Viranşehir'li Mihail diye bir Ermeni yazarın Türkçeye çevrilmiş bir kitabı gözüme ilişmiş ve alıp okumuştum.Bu kitaptaki bilgilere göre ; 1064 yıllarında Urfa'nın nufusunun 107.000 ,bunun 80.000'inin Frank,20.000'inin Rum ,7.000 nin de Ermeni,Siverek'in adının Ermenice Severak'tan geldiğini,nufusunun 20.000 ve tamamının Ermeni olduğunu okumuştum.Yani bu yıllarda bu bölgede tek bir Türk ve Kürt yok.1064 yılında Alpaslan'ın Komutanlarından Atsız Bey bu bölgeyi fetheder,ardından da Türkistan'dan gelen Oğuz Türkleri bu bölgeye yerleşmeye başlar,kısa zamanda bölge Türkleşir.

Kobani kararları sonrasında Meclis’te ortalık karıştı Kobani kararları sonrasında Meclis’te ortalık karıştı

1973 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat fakültesi Türkoloji bölümünde 1 ay kadar okumuş,sonra İktisat Fakültesine kaydımı almıştım.O yıllarda Üniversitelere ön kayıtla öğrenci alınır,başka bir yerde puanlar düşerse kaydını oraya yaptırma imkanınız vardı. Edebiyat Fakültesine öğrenci olarak başladığımızda Prf.Dr.Abdülkadir Karahan Hoca derslerimize girmeye başlamış,Lise yıllarımda Türk Milliyetçiliğine ilgim ve alakam büyük olduğu için hemen soyadından hareketle "Hocam,sizin doğu Türkistan'da kurulan Karahanlı devleti ile bir alakanız olabilir mi demiş,kendisi de "Çocuk, bunu nasıl tahmin ettin böyle,aferin sana.Evet,bizim ailemiz Karahan devleti yıkıldıktan sonra Doğu Türkistan'dan kalkarak Siverek'e gelip yerleşmiş bir Türk aşiretidir" demişti.Tabi bu bölgede Ermeniler 1915 yılına kadar yaşamışlar,1.dünya savaşını fırsat bilerek katliamlar yaptıkları için tehcirden sonra gidenler geri dönmemiş.Buna rağmen bazı ailelerin Türkleştiği veya Müslümanlaştığı biliniyor.

Bölgede Osmanlı devleti Safevilere karşı sunni  politika takip ettiği için,Çaldıran savaşından önce Irak'ın güneyinden getirdiği Kürtleri Doğu Anadoluya Safevilerle arasına yerleştirmek suretiyle tampon bölge oluşturmuş,böylelikle Kürtleri Alevi olan Türkmenlere karşı kullanmış,bunun neticesinde alevi Türkmenler Tebriz,Erivan (Revan) ve  Karabağ taraflarına kaçmak zorunda kalmışlar.Bu göçlerde tahminen 2 milyon alevi Türkmenin bölgeyi boşalttığı,her ne kadar abartılı bir rakam olsa da,İran taraflarına göç hadisesi inkarı kabil olmayan bir durum olarak ortadadır.Kalan Türkmenler sunnileşmenin yanında Türkçe ve Türk karşıtı politika neticesinde Kürtleşmeyi tercih etmekle varlıklarını sürdürebilmiş. Bölgede kimin Türk,kimin Kürt veya Arap olduğunu bilemeyeceğiniz bir durum ortaya çıkmış,Türk olana bakıyorsunuz ,bölücü bir partiden rahatlıkla Millet Vekili adayı olabiliyor, mesela Karageçili nahiyesinde PKK gelip kendi bayraklarıyla propaganda yapabiliyor.Halk etnik kesimler arasında  rahatlıkla geçişkenlik yapabiliyor ve şartlara göre kendini bir yerde bulabiliyor.2002'den sonra bizzat devlet "Türkiye'de 36 etnik grup var ve bunların tamamına eşit uzaklıktayız" dediği için bu anlayış bölücü unsurların ekmeğine yağ sürmüş ve ayrılıkçı hareketlere ivme kazandırmıştır.Halbuki devlet bölge halkına Türk Milletinin bir ferdi olduğu şuurunu eğitim yoluyla aşılamış olsaydı,kendini Türk hissetmeyen,gerçekte Türk olan aşiretler aslına rücu edecek, Türk olduklarını bilecekti.

Giyim Kuşam'da,Türkülerinde,Oyun havaların-da,Halaylarında buna rağmen Türk Kültürü kendini bugüne kadar yaşatabilmiştir.Ufak bir adımla bölge insanı rahatlıkla Türklüğe kazandırılabilir.

Sabah Youtube'de birkaç saat Urfa-Siverek bölgesinin türkülerini dinlemekle vaktimi geçirdim.Sanatçıların Türkçe,Kürtçe ve Zazaca türkülerini dinledim.Zazaca söylenen Türküle-rin sözlerini değiştirin,karşınıza Türkçe bir Türkü çıkar.Kürtçe türkülerin başka şehirlerdeki Kürtçe türkülere benzemediği görülür. Sanatçı-nın hal ve hareketlerine,mimiklerine,yüz ifade-lerine dikkat edin,sanki kendinizi Telafer ve Kerkük'te bulursunuz.Türklüğün izleri halen türkülerde ve giyim kuşamda kendini göster-mektedir.

Siyasal İslam'la Bölücülerin ortaklaşa yarattığı "36 etnik gruptan meydana gelen Türkiye" anlayışı Türklerin İslamiyeti kabul ettiği tarihten itibaren benimsenen Türklük karşıtı bir din anlayışı  yaygın bir şekilde varlığını devam ettiriyor.Müslümansan,kendini Türk olarak kabul etme de  ne edersen et  anlayışı halen egemen.Türk isen bile Kürt,Arap,Süryani olduğunu kabul edebilirsin.Ve nitekim G.Doğu'da da böyle olmuş ve yüzlerce Türkmen aşiret sırf yanlış İslami algıdan dolayı kendi kimliklerini inkar etmekle Kürt olduklarını kabullenmişlerdir.Aşiret Telafer,Musul ve G.Doğu anadoluda yaşayan Beydili Türkmen-lerinden.Fakat adı Urfa şivesinde Badıllı olmuş, inatla kendi internet sitesinde kırk dereden su getirip Kürt olduğunu ispat etmekle meşgul. İzoller,Milliler,Şeyhanlılar,Süleymanlılar,Karageçililer,Sarıgeçililer,Bucaklar,Kırvarlar,Türkanlar,daha yüzlerce aşiret  Türkmen olmasına rağmen, gel gör ki kendisini Kürt  biliyor.Kürt olarak ta bilebilir,sıkıntı yok.Sıkıntı Türk olup kendisini Kürt kabul edenlerde.Şu var,yeni nesil Türkmen olduklarını öğreniyor,bu en azından rahatlama yaratıyor,aslına rucu ediyorlar.

Milletleri millet yapan o milletin kültürüdür. Buna giyim kuşam,türkü,saz,söz,oyun havaları, gelenek ve görenekleri de dahildir.Urfa yöresinin halaylarını,türkülerini seyredin kendinizi Kerkük'te,Telafer'de,Erbil'de,Tebriz' de,Erzurum'da,Aşkabat'ta hissedersiniz.Yani ortak bir kültürün varlığı inkar edilemez.

Selçuklu ve Osmanlı bizim tarihimizdir,iyisiyle, kötüsüyle bizimdir,kabulümüzdür.Ancak bu 1000 yıllık dönemdeki hataları dile getirmekten çekinmemeli ve bir daha bu hataya düşmeme-liyiz.Anadolunun fethinden itibaren nedendir önceleri Farslılaşma,sonra Araplaşma son sürat toplum tarafından benimsenmiş,Sarayda kullanılan dili halk anlamamış,halktan kopuk bir hayat varlığını sürdürmüştür.Halk Türkçe konuşmuş,Saray Arapça,Farsça ve Türkçenin karşımından ibaret olan ağdalı,anlaşılmaz bir dil konuşmuş.

Günümüzde Milliyetçilik akımları tekrar ön plana çıkmıştır.Din  birlikteliği artık milletleri bir araya getiremiyor.Örnek mi,Türkler ve Araplar.Bu bakımdan tekrar milliyetçilik bayra-ğını yükseltmemiz şart olmuştur.Araştırmalar dil ve millet  birliğinin genetik olduğunu ve sonradan benimsenen din birlikteliğine göre daha gerçekçi olduğunu göstermektedir.Bu bakımdan Balkanlardan Doğu Türkistan'a,Hint Okyanusundan Sibirya'ya kadar geniş coğraf-yada yaşayan,hangi dinden,hangi mezhepten ve hangi etnik gruptan olursa olsun (buna Kürtler de dahil) bütün Türklerin tek bayrak altında toplanmaları,toplanamıyorlarsa bile bu yönde gayret göstermeleri,en azından Kültürel olarak ortak bir anlayışta karar kılmaları şart olmuştur. TTK.

Hüseyin Yürük

Editör: Kerim Öztürk