Malazgirt Zaferi'nin 950. yılı. Birileri "Türkler"i hazmedemediği için "Müslümanların zaferi" diyor.

Bütün tarihler Türklerden bahseder, bizdeki sözüm ona "İslâmcılar" Türk'ü ya siler ya geri planda atar. "İslâmcı" bir vakıf, bir ideologlarına Selçukluları yazdırmışlar. Hazret, Malazgirt Savaşı'ndan "Müslümanların zaferi" diye bahsediyor.

Malazgirt'te Müslümanlar ve Hristiyanlar karşı karşıya gelmiyor, iki ayrı devlet karşı karşıya geliyor. Büyük Selçuklu Devleti ve Bizans İmparatorluğu. Üstelik, Bizans ordusundaki Türk unsurların bir kısmı, gayrimüslim oldukları hâlde, karşısındakilerin Türk olduklarını anlayınca saf değiştiriyor. Elbette bir tarafın Hristiyan, bir tarafın Müslüman olması karşı karşıya gelmelerinin başka sebebi. Selçukluların Türk olduğu ve onların riyasetinde savaşa girildiği beyinlerinin çeperlerinde bir levha gibi asıl durmalıdır. Savaş çevresinde var olan halkların etnik yapısına bakarak, aman gücendirmeyelim, havasına girilmesi ilmî araştırma ciddiyetiyle bağdaşmaz. Elbette onlar Müslüman, hangi kavim ve etnisiteden olursa olsun, bütünlüğümüzün birer parçalarıdır. Bu ayrı.

Biz de araştırmasak, yazmasak herhâlde siyasî İslamcılarımızın ihtiramla andıkları "saygın" büyükleri için "Haklılar." diyeceğiz.

Malazgirt Savaşı'nın ele alındığı hemen bütün kaynaklarda "Bizanslılar ve Türkler" diye bahsedilir.

Türk'ü silmek isteyenler fesatçıdır. Ne yazık ki, fesatçılıklarını Müslümanlığın rüknü diye telkin ediyorlar.

Tarih-i Cihan GüşâCüveynî'nin eseri. Farsçadır. Türk tarihi için de mühim bir kaynaktır. Cüveynî dini bütün bir Müslüman. Eserinde Kur'ân-Kerîm'e sık atıfta bulunur. O, Cengiz'in torunlarına hizmet etmiştir. Kitabında Müslümanlar, Hristiyanlar, putperestler... diye ayırmıyor. Türk'se Türk olduğu vurguluyor.

Alparslan'ın ve özellikle Melikşah'ın veziri Fars asıllı NizamülmalkSiyasetname'sinde Türk'ü ayrı bir yere koyar. Der ki meselâ:

"İşlerin adaletle yürümesi ve İslâm kurallarının yürütülmesi için şu hikayede gecen veçhile muhakkak bu mesele işin erbabına, bir hâdime yahut hiç kimseden korkusu olmayan bir Türk'e emanet edilmelidir."

Bu sözleri ederken, sultanının Türk olduğunu aklında tutmadığını söyleyebilir miyiz?

Cihan Güşâ'dan Müslümanların bugünkü hâllerin de otaya koyan bir örnek vereceğim.

"Cengiz Han, yönetimi eline aldığı ilk günlerde, oğullarını yanına çağırıp onlara ders verdiği sırada, okluktan bir ok çıkararak, onlara uzatıp kırmala­rını söyledi. Onun kolayca kırmaları üzerine iki oku yan yana geti­rip ikisini birden kırmalarını istedi. Onları bir az zorlanarak kırdılar. Daha sonra dördünü, onunu bir araya getirdi. Ok çoğalınca en güçlü kimseler bile onları kırmakta âciz kaldılar. Bunun üzerine oğullarına dönerek, 'Siz de tıpkı oklar gibisiniz. Eğer birbirinizin hakkını göze­tir, uyum içinde omuz omuza hareket ederseniz, zamanın doğuracağı tehlikelerden uzak kalır, ülkenin gelirlerinden faydalanarak refah ve bolluk içinde bir hayat sürersiniz. Eğer dediklerimin aksini yaparsanız, tek bir ok gibi kolayca kırılırsınız' dedi."

Cüveynî sözü Müslümanlara getirir:

İstanbul'da iki bakanlık karşı karşıya geldi... İstanbul'da iki bakanlık karşı karşıya geldi...

"Eğer İslâm sultanları, yakınlarını ve yabancıları korumakta Cengiz Han'ın kurallarını uygulasalardı, af dileyenleri affetselerdi, yakınla­rına, mürüvvet ve fütüvvet ehline saldırmayı yasaklasalardı, şeriata ilgi gösterip onu yüceltmek için çalışsalardı, onları yıkmak mümkün olmazdı."

Başka söze gerek var mı?

Editör: TE Bilisim