Son aylarda ABD'nin Türkiye'ye olan yoğun ilgisi dikkat çekiyor.

ABD Dış İşleri Bakanı, Savunma Bakanı, Genel Kurmay Başkanı ve şimdi de Başkan yardımcısı sırayla Türkiye'ye geldiler.

G20 zirvesinde buluşan Erdoğan ve Obama'nın, akabinde üst üste yaptığı telefon görüşmelerinin sonuncusu da ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın Türkiye ziyaretinin hemen öncesine denk geldi.

ABD heyetlerinin son temsilcisi Joe Biden'ın ziyareti, Türk-Amerikan ilişkilerinin, bölgesel gelişmeler bazında önemli bir kavşak noktasında olunduğu yorumunu doğuruyor.

Yapılan görüşmeler, gündemin genel konuları olan Suriye ve Irak krizi ile beraber Kıbrıs sorunun irdelendiğini yapılan ortak basın açıklamaları ile kendisini gösterdi. 

Ahmet Davutoğlu ve Joe Biden'ın yaptıkları ortak basın açıklamasında, Biden'ın Suriye, Irak ve PKK-PYD konularının üzerinden ezbere geçerken, Kıbrıs konusunda önünde bulunan ve önceden hazırlanmış olan notları okuduğunun altının çizilmesi gerekir.

Irak ve özellikle Başika konusunda iki ülkenin mutabık kaldıkları bilgisini başbakanlık kaynakları verdi. Ancak bu mutabakat nasıl olacak şimdilik açık bir görüş söz konusu değil. Muhtemel önümüzdeki günlerde somut bazı meseleleri görmek imkân dâhilinde olacaktır.

Bununla beraber IŞİD'e yönelik başlatılan operasyonların en önemli durağı olan Musul operasyonu için gerekli hazırlıkların iki ülke tarafından yürütüldüğü her hali ile belli oluyor.

ABD ve Türkiye'nin üzerinde bir türlü mutabık kalamadığı izlenimi veren mesele ise Suriye konusudur.

ABD Başkan Yardımcısı'nın Türkiye'de bulunduğu saatlerde Davos'ta olan Dış İşleri Bakanı John Kerry'nin "Türkiye sınırını kapatmak üzereyiz" ifadesini kullanması, ABD'nin Türkiye'den bir kez daha istediğini, istediği şekilde aldığını gösteriyor.

Peki, biz bu ziyaretten ne elde edebildik?

AKP'nin "stratejik ortağımız ve müttefikimiz" olarak tanımladığı ABD, PKK'nın Suriye kolu olan PYD'yi hala el üzerinde tutmaya ve ısrarla terör örgütü olarak görmemeye devam ediyor.

* * *

ABD, PYD konusundaki bu duruşundan taviz vermedikçe, AKP iktidarı ise ABD'nin hoşuna gidecek adımları atmaktan, ne hikmetse, imtina etmemeyi sürdürüyor. 

İncirlik'e gelmeye başlayan ABD savaş uçaklarının sayısı günden güne artarken, ABD'li askeri danışmanlar topraklarımızı kullanarak Suriye'ye geçip PYD'ye askeri eğitim ve operasyonel yardımlar sunarken ne yazık ki bu adımları önleyici karar ve tavır gösterilemiyor.

IŞİD'e karşı mücadelede Türkiye'yi sürekli "yetersiz" gören ABD yönetimi, PYD'yi ise el üzerinde tutma anlayışından taviz vermiyor.

Suriye'de PYD'nin yarattığı sorunun sadece sınırlarımız boyunca uzanacak bir PKK devleti yaratmaktan öte, sınırlarımız içerisinde PKK ve yandaşı, türevleri olan terör örgütlerinin "daha fazla silah ve mühimmata sahip olma imkânları" artıyor.

Geride bıraktığımız hafta Şırnak'ın Silopi ilçesinde güvenlik güçlerinin operasyonlar sırasında PKK'lılardan ele geçirdiği ABD yapımı RQ-20 Puma adı verilen İnsansız Hava Aracı (İHA) bunun belki de en bariz göstergesidir.

PKK artık bırakın otomatik tüfeği, roketatarı ya da bunların mühimmatlarını, ABD'nin Suriye'de kendisine sağladığı ileri nesil askeri desteği, Türk güvenlik güçlerine karşı kullanmak üzere sınırlarımızın içerisine sokmaya başlamıştır.

Mesela bu mesele Biden ile yapılan görüşmelerde ele alınmış mıdır, doğrusu merak konusudur. Fakat sorunun ciddiyetinin Türkiye açısından kabul edilemez seviyeyi aştığını muhataplarına ileten bir siyasi iradenin olduğunu söylemek zordur.

Ahmet Davutoğlu'nun Biden ile yapılan ortak basın toplantısında bu meseleyi açıktan ifade etmesi gerekirken, "mış gibi yapıp" PKK-PYD ilişkisi üzerinde durması yeterli olmamıştır.

Türk kamuoyu tarafından bilinen böylesi bir vahameti, meselenin muhatabına herkesin gözü önünde Türkiye tarafından doğru bulunmadığının ve gerekenin ABD'li mercilerce yapılmaması halinde Türkiye'nin icap edileni yapacağını kararlılıkla anlatması gerekirdi.

* * *

AKP için mevzu bahis olan ABD olunca ne yazık ki diplomatik tavır namına ortada bir şey görebilmeniz mümkün olmuyor.

14 yılın AKP özetinde var olan bu gerçeklik bir yanda dururken, diğer tarafta ise ABD'nin Biden aracılığı ile Türkiye'nin iç işlerine açıktan müdahale etmesi dikkatlerden kaçmamıştır.

Biden'ın, çocukları katleden, okullara ve hastanelere saldıracak kadar gözü dönmüş aşağılık PKK'lıları savunan bir bildiriye imza atan akademisyenleri "düşünce özgürlüğü" bahsi ile savunmasının kabul edilebilir bir yanı yoktur.

Diğer yandan asıl sıkıntılı olan durum ise Biden'ın AKP, CHP ve HPD'li milletvekillerini "ayağına getirerek" İstanbul'da onlarla görüşmesidir.

Bu görüşmenin içeriğine lütfen dikkat ediniz: Yeni Anayasa, sözde çözüm süreci ve başkanlık sistemi!

Bu konuların hepsi de doğrudan doğruya Türkiye'nin kendi iç meseleleridir ve ABD'yi ilgilendiren hiçbir yanı yoktur.

Fakat ne hikmetse milletten yetki alarak temsil makamına taşınmış olan milletvekili sıfatlı kimseler, gurur vesikası sergilercesine ABD Başkan Yardımcısının kendilerine bu konularda attığı nutuğu dinlemiş ve neredeyse emir kipi taşıyan cümlelerini "faydalı bir görüşme oldu" diye yorumlayacak kadar küçülmüşlerdir.

Kimler ne derecede farkında bilinmez ama AKP ve CHP, PKK'nın uzun süredir üzerinde durduğu "ABD çözüm sürecinde arabulucu olsun" tezine, Biden ile görüşerek bilerek ya da bilmeyerek destek vermekle kalmamış, buna aynı zamanda kapı aralamıştır.

Türk siyasetinin asıl sorunu işte bu!

MHP ülkede milli duruşu sergileyen ve milli hissiyatı yansıtan son kale olduğunu, Biden ile yapılacak görüşmeye katılmayarak göstermiştir.

Müstemleke ülke edasıyla AKP ve CHP'nin sergilediği yakışıksız duruşu MHP'nin elinin tersi ile yitmesi, bu ülkede hala umudun var olduğunun görülmesine bir kez daha olanak tanımıştır.

MHP'nin verdiği bu siyaset ve devlet terbiyesi dersini AKP ve CHP'nin iyi anlaması gerekir.

Bir zamanlar Avrupa ülkelerine krallar ve prensler tayin eden neslin asil ruhu bugünün şartlarında MHP ile yaşıyor ve yaşatılıyor.

Dış politikada karşınızdakiyle hangi seviyede bulunacağınızı, ilişki düzeyinizi nasıl ayarlayacağını bilmezseniz, kaybolan sadece imajınız olmaz…