Bugün bizim gibi vatan millet sancısı çeken önemli bir misafirim vardı. Misafirimi bugün her zamankinden daha değerli kılan, sadece Alevi olması değildi. "Alevilerin huzurunu ve milletin kurtuluşunu MHP iktidarında gören" bir fikri olgunluğun sahibi olmasıydı.

     Kendi imkânlarıyla memleketi dolaşması, Ehl-i Beyt'in, Hoca Ahmed Yesevi'nin, Şah İsmail'in yurdun her tarafına savrulmuş evlatlarına hakikati anlatmaya çalışması bizim çabalarımıza benziyordu.

     İkimizin de Alevilerin siyasi tercihleriyle, İsrail'in Ortadoğu planlarıyla, Türkiye'nin geleceğiyle ilgili haklı endişeleri vardı. 

     AKP'nin yürüttüğü mezhep siyasetine ve Kobani'de tezgâhlanan IŞİD-PKK çatışmasına bağlı olarak Alevilerin Ankara'dan uzaklaşması ihtimali, PKK'ya ve Esad'a yaklaşması kaygısı, her ikimizin de yüreğini dağlıyordu. Çünkü Türk Milleti böyle ağır bir yarayı hak etmemişti.

     Bu oyunu, Alevilerin öteden beri kendilerine yakın gördüğü CHP tek başına engelleyemezdi. MHP'nin bütün Türkler ve Türkiye için bir güven unsuru olması da yetmiyordu. Partilerin siyaset üstü bir kaygıyla Alevileri kucaklaması ve bu kirli oyunu başlamadan bitirmesi gerekiyordu.

     MHP'nin 45 yıllık tekâmülü, Türk Milliyetçiliğinin olgunlaşmasına, bu ise Türk kavramının yerli yerine oturmasına bağlı olmuştu. "Türk" kavramının gelişimi ise siyasi sebeplerle biraz sancılıydı.

     20. yüzyıl başlarına kadar "Sultanın taşıdığı dini ve siyasi değerlere sadakat"le Türklük eşdeğer görülürdü. Araplar da gittikten sonra haklı olarak "Anayasaya tabi olan Müslüman bakiye"ye Türk denildi.

     Kurtuluş Savaşının milli hedeflerini tespit eden Misak-ı Milli belgesi de "Mondros'tan sonra elde kalan Müslümanlara Türk demeyi" tercih etti. 

     Lozan, azınlık olarak sadece gayrimüslimleri kabul etmekle: "Misak-ı Milli Müslümanlarına Türk denir" tanımını pekiştirmiş oldu.  Laikliğin de tavizsiz bir şekilde uygulanmasıyla Alevilerin bu bütünlüğe katılacağı düşünülüyordu.

     1946'dan sonra Demokrat Parti yönetimi, kolay oy almaya ve yönetmeye yönelik "Sünni inanç popülizmi" nedeniyle "Laik Uluslaşma" sürecine ket vurduğunda "bazı Aleviler" devlete ve rejime sadakate dayalı bu Uluslaşma sürecine direnmeye başladılar. Böylece Atatürk'ün partisi olarak gördükleri CHP'nin kemik oy tabanını oluşturdular. 

     Demokrasiye geçişten bir süre sonda Sünnilerin DP, Alevilerin CHP zeminlerine yerleştiği Türk siyasetinde tarihten beslenen bir ideoloji olan Milliyetçilik, yakın geçmişteki milli mefahirin Osmanlı asırlarında yaşanmış olmasının da etkisiyle Sünni tabanda, "sağcı kimlik" içinde gelişip boy attı. 

     CHP'nin elinde kalan siyasi değerler ise Halkçılık ve Laiklikti. Bu ilkeler, Türk siyasetinde militanlaşmanın başladığı 60'ların sonunda CHP'yi Sosyalist Enternasyonal üyeliğine doğru sürükledi. 

     Parlamenter demokrasiye olan inancını, sürekli sandık mağlubiyetleri nedeniyle kaybeden CHP, Atatürk ilkelerinin yerine diyalektik materyalizmi ve Sosyalist Enternasyonalizmi ithal edince, "Türkleşmekle Sünnileşmeyi eş anlamlı kabul eden" Alevi gençlerin sosyalist örgütlerle buluşması fazla uzun sürmedi. Babası CHP'li gençler, 68'den sonra aşırı sol fraksiyonlara katıldılar ve Ehl-i Beytin bir ucu DHKP-C'ye kadar uzanıverdi.

     İç siyasetin, "iç savaş"a doğru yürüdüğü 70'li yıllarda, bazı Sünni Kürtlerin, Zazaların, Laz, Gürcü, Boşnak ve Çerkezlerin geleneğe uygun olarak "Türk Milliyetçisi" bazı Alevi Türkmenlerin ise Kürt ayrılıkçı hareketine yakınlaşmasının nedeni, Türk kavramını tahrif eden "oynak milliyet algısı"ydı. 

     Pratikte yukarıdaki tarihi arka plana uygun olarak zaten öteden beri Sünnileri "Türk" Alevileri ise "Kürt" olarak tanımlayan yerel halk bilinci, MHP Milliyetçiliği ile Sünniliği daha kolay birleştirebildi. Oysa MHP'nin millet ve milliyetçilik tanımında hem Alevilere, hem Sünnilere, hem Kürtlere ve Zazalara hem de Türkmenlere yer vardı. 

     Maddi-manevi Türk kültürünün en istikrarlı taşıyıcıları olan Alevilerin, MHP'nin karşısına savrulması ve bazı illerde Milliyetçi-Devrimci kavgasının Sünni-Alevi çatışmasına dönüşmesi, artık unutulması, hızla aşılması gereken bir talihsizliktir. 

     Türk Milliyetçileri, Alevilere bağlamanın popüler kültüre direnen tınısını, "Türk kültürünün zalim otoriteye rağmen bugünlere taşınmasını" borçludur. 

     MHP'nin gerçek tabanıyla, Alevilerin kendi ocağıyla vuslatının yolu, acı hatıralarla dertlenmek yerine; İslam, Türklük, Alevîlik ve Laiklik kavramlarının akla, irfana ve bilime göre yeniden tanımlanmasından geçmektedir. 

     Kardeşlerimizi IŞİD'den olduğu kadar Esad'dan korumakta da kararlıyız.